Kitap okumayı çok sevdiğim halde uzun süredir kitap okuyamaz hale geldim. En azından Eda doğduktan sonra bebek bakım kitaplarını okurdum. Çalışmaya başladıktan sonra onlara bile elimi sürmez oldum. En son okuduğum kitap Eda 3-4 aylıkken ve ben izindeyken onun uykusunu fırsat bulup okuduğum Elif Şafak kitaplarıydı.
Geçen hafta hava şartları nedeniyle işe servisle gelince yol boyunca kitap okuma şansı yakaladım. Dolayısıyla çok uzun sürmeyecek bir kitap seçmeliydim. Kitaplıkta duran, ne zaman aldığımı bile hatırlamadığım bir kitap buldum: İki Cami Arasında Aşk. Mimar Sinan’ın, Kanuni ve Hürrem’in biricik kızları Mihrimah Sultan’a olan aşkını anlatıyor.
Dülger Sinan, keskin zekasıyla elde ettiği başarılar sonucu baş mimar olur; ancak erişmesi yıldızlar kadar zor olan birini için aşka düşmüştür. Kanuni’nin uğuru saydığı ve seferlere yanında götürdüğü, ismi ay ve güneş anlamlarına gelen kızı Mihrimah Sultan’da ise bu aşkın karşılığı yoktur. 17 yaşına geldiği için evlendirilecek olan Mihrimah’a baş mimar Sinan ve Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa talip olur. Mimar Sinan 50 yaşında, evli bir adamdır. Rüstem Paşa ile evlendirilir Mihrimah. Annesi Hürrem siyasi nedenlerden ötürü kızının fikrini almadan bu evliliğe karar verir. Sinan ise gönlüne anlatamaz bir türlü vazgeçmesi gerektiğini. Aşkını taşlara,sanatına yansıtır. Saraydan ferman ile Mihrimah Sultan için bir cami yapması istenir Mimar Sinan’dan. Üsküdar’a Mihrimah Sultan Camii’ni inşa eder. Burada uyur bazı geceler, aşkını burada yaşatır. Caminin açılışında Mihrimah’ı görmenin heyecanını; fakat Mihrimah Sultan’ın cami için bir yorum dahi yapmayışının hüznünü yaşar. Yıllar sonra padişah fermanı olmadan bir cami daha inşa eder. Bu kez Edirnekapı’da. İlk eserinin dıştan görünüşü, Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Cami’nin ise iç mimarisi görünüm olarak Mihrimah’ı anımsatır ve 21 Mart’ta yani gece ile gündüzün eşit olduğu, aynı zamanda Mihrimah’ın doğumgünü olan bu tarihte bu iki camiyi aynı anda gören yerlerden bakıldığında görüntü şöyledir; Edirnekapı Camii’nin tek minaresi ardında güneş batarken Üsküdar’daki caminin iki minaresi arasından ay doğmaktadır.
Hikayeden etkilendim aslında ama gerçek mi hayali mi olduğu konusunda hala emin değilim. İnternette araştırdım; Mimar Sinan o yıllarda seksenli yaşlardaydı, tamamen uydurma bir hikaye diyenler de var gerçek olduğunu savunanlar da. Ortada büyük ustanın eserleri var ama bir aşk mıdır kendisine bunları yaptıran bilemiyorum. Gerçek olduğunu bildiğim hikayelere daha fazla kaptırırım kendimi. Into the wild’ı izlerken öyle olmuştu. Bunu da öyledir diye varsayarak okudum. Yalnız yazarın edebi dilinden feci biçimde rahatsız oldum. Anlatım bozuklukları, imla hataları gözüme battı. Üstelik en basit hatalardan (-de,-da,-ki bağlaçlarının yazımı) öyle çok yapılmıştı ki bırakasım geldi birkaç defa okumayı. Kitabın sol sayfalarında yazı yok. Yazar kitabı kalın göstermek için değilse bile bu imla hatalarını bulup boş sayfalara yazmamız için bunu yapmış olmalı. Zira kendisi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduğuna göre bu hataların başka açıklaması olamaz.
Bundan sonra okuduğum kitapları böyle yazayım kısa kısa. Konusunu unutmamış, okumak isteyenler olursa da fikir vermiş olurum.
HB
2 yorum:
yaz yaz lütfen:)bende 800 sayfalık moskof cariye hürrem i okudum o da dediğin gibi gerçek mi yada ne kadarı gerçek diye düşünmeden edemedim.
teşekkürler.
bu arada bende mimar sinan 80 yaşındayken sevdalandığını duymuştum.
oğluşuna da sana da bravo valla, ben incecik kitapları bile zor okuyorum işte.
kitaba göre 50'li yaşlarda. kitap yazacak biri araştırmaz mı hiç bunu ne bileyim,kafam karıştı doğrusu.
Yorum Gönder