http-equiv='refresh'/>

28 Ağustos 2014 Perşembe

Tassos (Taşöz) Gezimiz

Tassos’un Türkler arasında çok popüler olduğunu bildiğimizden, bir de gezimiz tam bayram tatiline denk geldiği için Cuma iş çıkışı 19.30 da yolcu yolunda gerek diyerek Çanakkale’ye doğru yola koyulduk. Lapseki-Gelibolu-Keşan güzergahından sonra saat 12’de İpsala Sınır Kapısındaydık. Arabayla geçtiğimiz için birtakım belgeler gerekiyordu. Uluslararası ehliyet, sigorta gibi. Bu işlemlerle birlikte 1 saat oyalanma sonrasında Yunanistan tarafına geçmiştik. Artık sıra bekleme derdimiz kalmadığına göre mola verecek bir yer bulup arabada birkaç saat uyuyabilirdik. Fakat sınırdan sonra başlayan otoyol üzerinde tek bir tesis bulamadık. Artık gözümüzden uyku akarken yol kenarlarında duracak bir yer aradık ama nafile. Feribota bineceğimiz Keramoti kasabasına gelmek zorunda kaldık. Saat 3’te buradaydık ve arabaya doluşan sivrisineklerin ve dışarıdaki gürültünün izin verdiği ölçüde sabah 6’ya kadar uyuduk. Gözümüzü açtığımızda arabalar ilk feribota binmek için sıraya girmişti. Biz de ilk feribotla karşıya geçmiş olduk. Feribot yarım saat gibi bir sürede adaya geçiyor. Erken yola çıkarak ne kadar doğru karar verdiğimizi birkaç gün sonra anlayacaktık. Sohbet ettiğimiz bir aile 10 saat sınırda beklediklerinden bahsetti. Zaten adadaki turistlerin çok büyük bir çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Sonra Romenler ve Sırplar çoktu.

Ada hakkında;
Tasos adasının çevresi yaklaşık 100 km civarında ve 80 ayrı koya sahip olduğu söyleniyor. Mermer yatağına sahip bir ada. O nedenle alışık olmadığımız birçok yerde mermer kullanımına rastlıyoruz. Örneğin sokaklardaki kaldırımlar. Tasos, İstanbul’un fethinden hemen 2 yıl sonra Osmanlı’ya geçmiş ve 1912 Balkan Savaşlarında Yunanlılar tarafından ele geçirilerek Osmanlı yönetiminden çıktı. Bence iyi ki de çıkmış, bizde kalsa bugünkü hali eminim bambaşka olurdu. Her yanında yangın çıkar, ada yazlık evlerle ve büyük 5 yıldızlı otellerle dolar taşardı. Üstelik plajlar bu şekilde çekirdek kabuğu, cam kırıkları ve sigara izmaritleri olmadan kalamazdı, yakışmazdı böylesi bir Türk sahiline.



GOLDEN BEACH (CHRISI AMMOUDIA)


İlk gün yorgunluk olduğu için hiç düşünmeden otelimizin bulunduğu Golden Beach’e gittik. Denize girince, tamam başka yere gitmeye gerek yok. Ben tatil bitene kadar burada denize girebilirim düşüncesi oluştu bizde. Tabi görmek istediğimiz çok yer olduğu için bunu tercih etmedik. Her gittiğimiz plajda denizden beklentimizi bir çıt daha yükselttik.

Golden Beach kumsalı tamamen ince kum, deniz sıcak ve öğleden sonra oluşan kalabalığa rağmen hiç kirlenmiyor.

Sabah kimsecikler yokken

Golden Beach bloglarda hep hayal kırıklığı olarak tarif edilmiş, oysa bence deniz harikaydı.

ALİKİ BEACH


Alice Restaurant Aliki’de en çok tercih edilen işletme. Burada yeni çalışmaya başlayan Mike isminde bir garson var. Babasından dolayı Türkçe de biliyor. Bir aile işletmesi ve hepsi de suratsız, sürekli kendi aralarında kavga eden tipler. Mike da bu durumdan şikayetçi, ona göre ihtiyacı olmasa orda 5 dakika durmazmış. Adanın belki de en güzel koyundaki bu tesis bende olsa neler yapardım diye bir düşünüyor insan. Aliki’ye mutlaka erken saatte gidilmeli, çünkü çok hızlı kalabalıklaşıyor. Adanın birçok yerinde olduğu gibi burada da şezlonglar orada bir şeyler yemeniz şartıyla ücretsiz. Biz gittiğimizde karnımız toktu ve şezlong ücreti olan 7 euroyu karşılayacak miktarda içecek tüketmemize rağmen parayı önden aldılar. İçecek bu kuralın içinde değilmiş. Öğlen yemeğinden sonra bu tutarı hesaptan düştüler.


Sabah erken saatlerde çektiğim bu pozu günün diğer saatlerinde yakalamam imkansızdı.


Beautiful Aliki'de güneşte kurutulan ahtapotlar


Aliki'ye tepeden bakış

Aliki Beach'in arka tarafında antik çağdan kalıntılar vardı, deniz de çok güzel görünüyor ancak deniz kestaneleri boldu

Yolda giderken çektiğim bir fotoğraf, doğa hep yemyeşil.
 PARADISE BEACH

Paradise Beach’e Aliki dönüşü uğradık. Saat 4’ü geçiyordu o nedenle şezlong aramak yerine havluları kuma serdik ve kendimizi denize attık. Kumu çok ince, Türkiye’nin herhangi bir yeri ile kıyaslayamam çünkü böylesini daha önce görmedim. Deniz yine çok temiz ve sıcak. Sadece çok sığ olduğundan hafif ama sık dalgalar oluyor. Ilıca’nın daha az dalgalı ve hiç rüzgarsız hali diyebiliriz. Bir de etrafı yüksek, çamlık dağlarla çevrili. Denizin rengini tahmin edersiniz.


Deniz çok uzunca bir mesafede sığ, su belinize bile gelmiyor uzun bir süre.


SKALA POTAMIA


Denize girmek için gitmedik ancak akşam otele yerleşip duşlarımızı aldıktan sonra otele yakın olduğu için yürüyüş amacıyla gittik. Çok hareketli, kalabalık bir yer. Güzel waffle ve krep yapan yerler var. Yemek için de deniz kenarında bulunan Afrodit’i denedik, gayet başarılıydı.


MAKRYAMMOS BUNGALOWS


Tesise giriş kişibaşı 3 Euro. Tesis çok güzel ve geniş bir alana kurulu. Biz 11.30 gibi gittiğimizde hiç boş şezlong kalmamıştı ama buna rağmen yeşilliklere yayılma, üzeri tenteli masaları kullanma şansı bulduk. Tesis içinde bulunan restorantın yemekleri de gayet güzeldi. Sadece denizden memnun kalmadık. Rahatsız edici bir dalgası vardı ama o güne mahsus olabilir. Çünkü genelde bloglardan okuduğum kadarıyla bu koy herkesin önerdiği bir yer.

Denizin dalgası biraz rahatsız ediciydi, çok uzun zaman geçirmedik suda.


LIMENAS

Çarşısında biraz dolaştıktan sonra saatin erken olduğunu görüp antik tiyatroya gidelim dedik. Yola bakılırsa biraz tepede olmalıydı. Evinin balkonundan bize bakan bir teyze o yöne gittiğimizi görünce Yunanca bir şeyler söylemeye başladı ama nasıl hararetli konuşuyor. Meğer kadıncağız çocuk arabasıyla oraya gidemezsiniz demeye çalışıyormuş. Çok az çıkınca anladık zaten ve arabayı bir noktada bırakarak tırmanmaya devam ettik. Öyle böyle değil, kan ter içinde kaldık vardığımızda. Ve Bahadır’ın yorumu şu oldu: Antik Çağda yaşayanlar deli olmalı, bu kadar tepede tiyatronun ne işi var! Kısaca gidip yorulmaya değecek bir yer değildi.

Yemek için rezervasyon yaptırdığımız meşhur Simi Restoranta gittik. Kafamız rahat nerede yiyeceğimiz belli çünkü. Kapısında bekleyen görevli listesini kontrol ediyor, bizim ismimiz yok. İsimleri kağıtlara yazıp sonra tek listeye geçiyorlarmış. Çok tebrikler size, ne kadar ününüze yakışır bir yöntem. Tabi bizim kağıt uçtu mu ne oldu bilmiyoruz. Simi’ye karşı tamamen negatif duygularla başka yer bakmaya başladık. Çarşı üzerinde Tavernaki Restoranda yedik yemeğimizi. Nevizade’ye çok benzer bir havası vardı. Masalar sokakta ve kalabalık bir ortam. Yemekler de güzeldi, çalışanlardan Kosta da çok ilgili ve sempatikti.


Limenas merkezde de denize girilebilecek plajlar mevcut

Meşhur Simi Restaurant
 GIOLA

Sakın gitmeyin diye kocaman harflerle yazasım var. Çok çok bozuk bir yol, üstelik arabayı park ettikten sonra 25 dakika yürüyüş, berbat pis bir doğal havuz oluşumuyla karşılaşma ve o kadar yolu bu sefer yokuş olarak tırmanış. Sıcakta öldük bittik. Bunları Eda’yı kucaklayarak yapan daha çok bitti. Gidiş yolunda bizi uyaran kişiler oldu. Denizden hiç su gelmiyor, havuzdaki su hiç değişmediği için de çok pis, biz girmedik bile. Sadece fotoğraf çekmek için gidecekseniz gidin dediler. Ah kafamız. Hele hele hamile olduğumu bilseydik havuz muhteşem bile deseler yarı yoldan dönerdik heralde.


Yolun başı... birazdan pişman olacak masum köylüler




PSILI AMMOS


Burada gittiğimiz tesis çok başarılıydı. Deniz de tertemizdi ancak güneyde olmasına rağmen adada girdiğimiz en soğuk denizdi. Yine yüzdükçe alışılıyor ancak kıyıda durmak imkansız çünkü sudaki kumlar da buzlu kum gibi. Dolayısıyla çocukla kıyıda vakit geçirmek için çok uygun değildi ama onun haricinde çok beğendik.





POTOS

Akşam yürüyüş ve çarşısında alışveriş için gidilebilir. Yemek yediğimiz tavernanın ismini hatırlamıyorum ama adadaki en güzel balığı burada yedik. Fiyatlar tabi ki yine çok uygun.


Yemek yediğimiz taverna

SALIARA (MARBLE BEACH)

Burası haritalarda yok nedense o nedenle birisine sormadan bulması çok zor. Makryammos’a giderken sola değil sağ tarafa sapmanız halinde Marble Beach yoluna girmiş oluyorsunuz. Yol çok bozuk. Zaten yolda çok az Türk görüyoruz, arabalarımız kıymetli bizim dimi. Yol kötü de olsa en azından plaja kadar gidiyor ve indiğinizde yürümek zorunda kalmıyorsunuz. Mermer taşlardan oluşan bu plaj mutlaka görülmeli. Denizin rengine bayıldım. Tek sorun burada bir tesis vs.yok. Uzun süre kalınması zor o nedenle. Hadi sıcağın altında durmayı geçtim tuvalet bile yok.





LA SKALA BEACH


Glyfada ile Glikadi arasında bir tesis. Çok güzel ve konforlu görünüyordu, deniz de harika. Ancak biz gittiğimizde sadece orta kısımlarda boş şezlong kalmıştı, o nedenle çıktık ve Glikadi’de otelimiz garsonu tarafından şiddetle tavsiye edilen koya gitmeye karar verdik. La Skala’ya erken saatlerde gidilmeli mutlaka.


GLIFONERI


Minicik bir koy burası. Ufak bir otel ve ona ait şezlonglar var. Şemsiye yok ancak kocaman ağaç gölgeleri yerlerini tutuyor. Deniz çok temiz, sıcak ve dalgasız. Kenarlarda bulunan kayalıklarda deniz hıyarları vardı çokça ki bu da denizin temizliğini gösteriyor. Öğlen yemek yenilebilecek bir yeri de var, Taverna Glifoneri isminde. 







HOTEL ENAVLION

Enavlion Otel konum olarak çok güzeldi, denize 3-4 dakika yürüme mesafesinde ve kendine ait plajı var. Odalar çok konforlu ve tertemizdi. Her gün çarşaflar ve havlular değiştirildi, banyo temizlendi. Odada yaşadığımız tek sıkıntı ek yatak getiremiyor olmalarıydı. Sadece bebekler için ilave yatakları varmış. Öyle olunca üçümüz sıkışık bir şekilde yatmak zorunda kaldık. Hele tüm gece deli yatan bir kızla bu çok zor oldu. Otelimizi oda kahvaltı ayarlamıştık. Ancak restoranı o bölgede tercih edilen bir işletme olduğu için ilk akşam hemen denemede bulunduk. Yemekler çok lezzetliydi, ayrıca menü tüm Tasos’ta gördüğüm yerler arasında en zenginiydi. Garsonlar çok samimi ve güleryüzlüydü, özellikle de Eda’ya karşı. Eda için söylediğimiz yemekleri önden getirecek kadar, portakal suyu vs. söylediğimizde içine buz atmıyoruz değil mi diye soracak kadar düşünceliydiler. Çok basit şeyler ama çocuğa dahi içecekleri buzlu getiren garsonlara alıştığımdan garip geldi. Kısaca oteli kesinlikle önerebilirim. Ancak Tasos ucuz bir yer, genel olarak tatil ekonomik olmalı denilirse çok daha ucuz oteller vardı. Güzel bir araştırmayla ucuz ve rahat bir tesis bulmak kolay. Enavlion Otelin 1 gecelik fiyatı 115 Euroydu, üçümüz için toplam tabiki. Örneğin yine aynı mevkide Fedra Oteli önerebilirim. Biz yola erken çıkıp tatili önden 1 gece uzattığımız için bu otelde kaldık ilk gecemizde. Enavlion’da yer olmadığı için buraya yönlendirdiler. Denize sıfır bir oteldi. Odalarının biraz ufak olması dışında bir problemi yoktu bence. Sadece kahvaltı ya da yemek olayı nasıl bilmiyorum. Çünkü yine kahvaltımızı diğer otelde yaptığımız için deneme imkanımız olmadı.

Otel odamızın girişi, aynı zamanda balkonu




Yemeklerle ilgili;
Bloglarda o kadar olumlu şeyler okudum ki yemekler hakkında beklentiyi mi yüksek tuttum bilmiyorum, biraz hayal kırıklığı yaşadım. Deniz ürünleri güzel, menülerinde çorba, makarna, köfte gibi şeyler var. Ancak meze konusunda bize göre zayıf buldum. Cacıki var tamam da bir kızartma söylediğimizde onun yanında bile cacıki geliyor. Nerde bizim sarımsaklı yoğurtlu mezelerimiz. Taverna denilen yerlerde menüler hep birbirine benzer.

Yine de aç kalmak imkansız. Ayrıca porsiyonları acaip büyük. Mesela Tavernaki’de sipariş verirken Kosta bize yeter bu kadar daha fazla bir şey söylemeyin diye uyarıda bulundu. Ayrıca fiyatlar da çok uygun. 


Çok uzun bir yazı oldu ama parçalara ayırıp konuyu uzatmak istemedim. Tatil bu yıl için bitti, her gün tatil yazısı yazmak da çok hoş olmuyor o nedenle.
Tasos mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Gezilecek daha çok yeri var. Örneğin dağ köyleri, kiliseleri, müzeleri ama biz deniz turizmi için gittik ve buraları gezi planımıza dahil etmedik. Fotoğraflarda bolca su görmeniz bu sebepten.


Aaaa bu arada Eda büyüdü diye rahat tatil yaptığımı sananlar yanılıyor. Çocukla Yurtdışı tatilinin zor yanları çoktu. En zoru tuvalet konusuydu mesela. Malum taharet musluğu olmayınca ve bizimki hafif bağırsakları bozunca öyle zorlandım ki anlatamam. Tuvaletler her yerde temizdi neyse ki ama sürekli pet şişeyle gezmek de zor oluyor. Ayrıca Eda büyüdü ama ısrarla denize yalnız girmiyor. Tüm gün de denizde durmak isteyince Bahadırla dönüşümlü olarak ona eşlik etmemiz gerekiyor. 2 kişi olduğumuz için de hemen sıra dönüveriyor. Rahatlığı eski yıllara göre artmış olsa da çocuklu tatil hala zor.


HB

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Heyecan Dorukta

Size bir haber vereyim dediğimde artık herkes haberi söylememe gerek kalmadan anlıyor. Siz de anladınız mı? Biz ikinci kez bebek heyecanı içindeyiz. Aslında Yunanistan’da deniz kenarında koşturduğum, hoplayıp zıpladığım, Eda’yı bolca kucakladığım, sıcağın alnında denize girdiğim günlerde hamileymişim. Birkaç hafta sonra Bodrum’da öğrendik. Epey de geç oldu ilkinin aksine. Şu anda 9.haftadayım. Öyle her hafta hamilelik günlüğü yapmam herhalde ama yazılarımda kısa bir özet geçebilirim sanırım. Çünkü insan unutuyor. Şimdi diyorum keşke ilk hamileliğimi hafta hafta yazsaymışım. Dönüp okur faydalanırdım.

Henüz kendi doktoruma gitmedim ama Bodrum’da muayene olduğum doktor folik asite ilave olarak omega ve vitamin de almamı istedi. Minik hapları bile zor yutan ben yine binbir stres içinde hap yutma merasimi yaşıyorum her gün. Oysa bazı doktorlar gerekli görmüyor vitaminleri. Hele folikle nasıl düşman olduğumu anlatamam. Hap kutusunun kapağını açtığım an midem bulanmaya başlıyor.

İlk ayların tatile denk gelmesi iyi oldu. Her gün yüzdüğüm için bulantılarım azaldı. Evet, midem bulanarak girdiğim denizde yüzerken bulantımın geçtiğini farkettim. Aslında bulantılar ilk hamilelikle kıyasladığımda çok az. Mide boşalınca artıyor ve ağızda o malum kötü tat var genelde. Çok şükür şimdiye kadar bir kusma vakası olmadı. Umarım böyle devam eder. Haa bir de koku hassasiyeti başladı. Ellerimi yıkadığım sabun, çok sevdiğim şampuanım ve parfümüm hepsi anlaşmış da artık beni rahatsız etmeye karar vermiş gibi.

İlkine göre 1 kg fazla kilo ile başladım bu hamileliğe. Yani canım arkadaşım Eren’in fotoğraflarda görüp şüphelendiği göbek tamamen olmasa da %70 hamilelikten bağımsızdı. Tabi ilkinde göbeğim çok geç çıkmıştı çünkü doğru dürüst bir şey yiyemiyordum. Şimdi ise maşallahım var. Umarım boğazıma hakim olabilirim. İlk 3 ay bebek anne kanından beslendiği için beslenme çok etkili olmuyor. Ama gel de bunu Bahadır’a anlat. Süt iç diye tepemde hep. Ben kararlıyım. Bu sefer sütmüş, yumurta beyazıymış yani normalde ağzıma koymadığım şeyleri zorla yeme niyetinde değilim. Yani en azından muadili olan şeyleri. Örneğin süt yerine ayran ve yoğurt.

İlkinde de böyle miydi hatırlamıyorum, işte keşke yazsaymışım..Çok sık tuvalete gidiyorum. Özellikle de geceleri. Hiç kalkmazdım, şu ara 2 ya da 3 kez tuvalete kalkıyorum. Zaten Eda birkaç kez uyandırıyor bir de bu üstüne tuz biber oldu. Uykular şimdiden yine rafta.

Uyku demişken, hamilelik yaşayanlar bilir. İlk 3 ay öyle bir uyku hali çöker ki insanın üstüne, gözünü kapadığı yerde uyuyabilir. Televizyon karşısında uyuyakalmışlığım çok böyle. Ama saat 10 bile olmamışken. Tabi şimdi böyle bir şansım yok. Eda’nın uyku saatini umarım okul açılınca biraz öne çekebilirim.


Hep böyle karşılaştırmalı mı geçiyor ilk hamilelikler?


Deneyimli iki çocuk anneleri…Yakanıza yapışabilirim bir süre. Eda’ya henüz söylemedik. Karnım belli olduğunda söylemeyi planlıyoruz. Bakalım bizi neler bekliyor…
Lafın kısası heyecanlıyız ve çok mutluyuz. Allah isteyen herkese bu duyguyu yaşatsın ve tüm hamilelere sağlıklı bir doğum nasip etsin.


HB

Popüler Yayınlar

Recent News