http-equiv='refresh'/>

30 Kasım 2011 Çarşamba

Özeleştiri vakti

Hoşumuza gitmese de yaptığımız şeyler var değil mi? Özellikle de konu çocuklarımız olunca oturup bir düşünmek gerekiyor. Ben de hem özeleştiri yaparak hem de anne-baba kadar çocuğu etkileyen çevre faktörünü de değerlendirerek bir liste yaptım.



EylemAnneAnne yorumu
Çekmeceleri karıştırmaİzin vermiyorBu başlığı etrafı karıştırma olarak da tanımlayabiliriz. Çocuk yürümeye başlayınca çevresini keşfetmeye başlar doğal olarak. Bunu da ancak ortalığı karıştırarak yapar. Bu kadarı normal elbet ama çekmeceleri açmaya çalıştığında ya da örneğin salondaki tehlikeli eşyaları ellemek istediğinde her seferinde uyardım. Bunu evi dağıtmasın diye ya da eşyalarım çok kıymetli olduğu için değil başka bir eve gittiğimizde de aynı şeyi yapmasın diye uyguladım. Hatta evdeki hiçbir çekmeceye kilit vs takmadım. Cıs dediğimde sözümü dinliyordu çünkü. Fakat yeni yeni beni pek sallamamaya, uyarılarımı dinlememeye başladı. Özellikle mutfaktaki çekmecelere takmış vaziyette. Açıp içlerini karıştırmayı, boşaltmayı çok seviyor. Parmağını sıkıştırması bile durdurmadı ne yazık ki..
çevreÇocuktur karıştırır, önlem olarak evin düzeni değiştirilmeli mantığı hakim. 
Abur cubur yemeİzin vermiyorTatlıyla çok arası yok şimdilik. Hatta gönül rahatlığıyla kızım abur cubur sevmiyor diyebiliyordum. Birkaç gün öncesine kadar...Cipslere saldırıp ne kadar iştahlı yediğini görene dek.. Böyle bir durumla kaşrılaşmamak için en güzeli cips yememek, gelen misafire ikram edilecekse çocuğun ulaşamayacağı bir yere koymak, böyle bir yer yoksa hiç ikram etmemek.
çevreÇocuktur yer, biz yemedik mi sanki çocukken!
Aynı odada uyutmaKarşı1 yaşından beri neredeyse her gece benimle uyuyor. Eskiye nasıl döneceğiz bilmiyorum. Geniş geniş, yayılarak uyumaya da alıştı sanırım. Yatağı dar geliyor kendilerine!!
çevreDaha çok ufak odasında yatırmak için!
Gece anneannede bırakmaPek istemiyorİstemesem de ara ara bırakıyorum,uykusuzluğun tak ettiği zamanlar veya gece dışarı çıkacaksak. 
çevreGeceleri annende kalsın,niye alıyorsun ki her akşam!
Tehdit cümleleri kurmaKarşıUfakken araba koltuğunda oturmak istemiyordu ve ben 'oturmazsan polis amca kızacak bak,ceza yazacak' diye tehdit ediyordum. Güzel bir şey değil aslında tehdit ederek istediğimizi yaptırma.
çevreYemezsen ..... sana kızacak!
Ödül karşılığı bir şey yaptırmaKarşıZaman zaman yapmıyor değilim. Bak ilacını içersen suyla oynamana izin vereceğim gibi cümleler bana ait evet.
çevre.....yaparsan sana oyuncak alacağım!
Ağladığında hayır diyememeKarşıAğlayarak her istediğini yaptıramazsın diye kızsam da bazen gerçekten yaptırdığını farkediyorum.
çevreTamam tamam ağlama yeter ki!
Öpme,sıkıştırarak sevmePek hoşlanmıyorAnnedir sever! Öpmeden, mıncıklamadan, yoğurmadan sevmeme imkan yok. 
çevreGel seni bir öpeyim, şapır şupur ama!!



Not: Çevre kolonunda yazdıklarım bana en uç gelen örnekler. Herkes aynı hassasiyetle veya aynı düşünce yapısıyla yaklaşmıyor. Bunu da garipsemiyorum esasen. Herkesin yetiştirilme tarzı ve çocuklarına davranış biçimi, kısaca herkesin doğruları farklı.

HB

28 Kasım 2011 Pazartesi

Mevsimin vazgeçilmezleri



Kış aylarının gelişiyle birlikte hastalıklar gecikmeden aramızda görünmeye başladı. Eda da bir süredir öksürüyor. Öksürük denen şey kolay gelir, gitmek bilmez ya; o mantıkla bende çok endişe yaratmadı Eda’nın öksürüğü. Ateşi yoktu ve hırıltılı bir öksürük değildi, balgam olduğu için öksürüyordu daha çok. Bu sürede evin diğer fertler yani ben ve Bahadır da hastalanınca kızın hastalığı hafif ilerler gibi oldu. Öksürük sıklaştı, buna burun akıntısı eklendi. Daha da kötüleşmeden ilaca başlamaya karar verdim o nedenle. Cumartesi gününden beri Peditus kullanıyoruz. Şurup kadar hatta belki ondan daha önemli birkaç aracımız var aslında.



Coldmix
Bu hastalığın en kötü taraflarından biri neden olduğu burun tıkanıklığı. Burnu tıkalı bir çocuğun uyuma ihtimali çok zor. Bizim için bile aynı şey geçerli aslında. Ben burnum tıkalı olduğu zamanlar yatakta döner dururum, ağzımdan nefes alamam çünkü böyle durumlarda. Çocuk da aynı şekilde huzursuz olur burnundan rahat nefes alamadığında. Coldmix bunun en güzel ilacı. Aslında ilaç da denemez, bitkisel bir damla. Yaka ve omuz bölgesine 1-2 damla damlatıldığında nefesi açmaya yarıyor ve etraftaki enfeksiyonlara karşı da koruyuculuk sağlıyor. Ufak çocukların kullanımında önerilmeyen Viks’in aksine Coldmix için bir yaş sınırı yok. Doktoru Eda’ya 5 aylıkken önermişti çünkü.

Serum fizyolojik damla
Burun tıkanıklığı yaşayan çocuklarda sık sık kullanılması gerekiyor. Eda hiç hoşlanmasa da haftasonları uykuya yatırmadan bir süre önce mutlaka burnunu bu şekilde açıyorum. Ellerini ve başını tutmak, ağlatmak zorunda olsam da..

Soğuk hava buharı
Alıp almamakta kararsız olduğum ürünlerin başında geliyordu. Şimdi ise iyi ki almışım diyorum. Gece gündüz kaloriferin yandığı evlerde nem oranı %25’e kadar düşüyor. Böyle olunca da geceleri boğazı kurumuş olarak uyanıyor insan. Buhar makinesini çalıştırdığımızda ise fark hemen hissediliyor. Eda şansımız varsa ve birkaç saatliğine de olsa odasında uyuyorsa buhar makinesi onun odasında oluyor. Boğazım kuruduğundan durmadan su içmek için uyanıyorum. Eda çok geçmeden yanıma geldiğinde makineyi de taşıyorum. Boğazım yumuşacık oluyor ve rahat rahat yutkunuyorum ama bu sefer de Eda uyutmuyor. Tezat tezat..

Ihlamur çayı, bal-limon
Eda için hazırladığımız ve içiremeden dökmek zorunda kaldığımız çayın sayısını hatırlayamıyorum. Ne biberondan,ne bardaktan hiçbir şekilde içmiyor. İçine pekmez,bal gibi tatlanırıcı şeyler koymayı da denedik, faydasız. 1 kaşık balın içine birkaç damla limon sıkıp onu yedirebiliyoruz anca. Boğazına iyi gelmesi için...



Mevsim meyveleri
Çeşitlilik azalsa da portakal,kivi,mandalina,ananas gibi vitamin bakımından zengin meyvelerle takviye yapmakta fayda var. Hastalıklarla savaşmak için şart aslında. Çok az meyve tüketen biri olarak kendime de söylüyorum; her gün mutlaka menümüze meyveyi eklemeliyiz.

Bu ne soğuk!!


Kışı oldum olası hiç sevmemişimdir. Soğuk havası, kalın kalın kıyafetleri, balkonda oturmak varken çoğu zaman eve hapsetmesi, erken kararan günleri, değişken havalarla birlikte çıkan ve salgın şeklinde yayılan hastalıkları ile kış hiç benim mevsimim değil.

Yaz gelene kadar kendimizce belirlediğimiz önlemler ile atlatacağız bu kışı da..Umarım büyük hastalıklar yaşatmadan yerini ilkbahara bırakır..

HB

22 Kasım 2011 Salı

Yorgunum dostlarım

Tam da bu karikatürdeki gibi bir ara vermek istiyorum ben. İşler bulaşıktan farksız çünkü şu aralar. Doğrusu hep öyle, birini temizlesem yenisi geliyor. Tam tezgah tertemiz oldu derken kalabalık bir misafir grubu yemeğe gelmişçesine yeniden kendimi aynı noktada buluyorum. Karikatürdeki gibi bir tablo da yaratamıyorum kendime. Öyle fena bir yapıya sahibim ki önümde onca iş varken asla onları bitirmeden rahat edemiyorum. Çalışma saatlerimiz zaten yeterince uzun. Eda’dan da çok ayrı kalmamak için vaktinde çıkmaya gayret ediyorum işten. Bu sefer normalin üstünde bir performans sergilemem gerekiyor. İş çıkışı gerçek anlamda gözlerim fena halde acıyor, yanıyor, işi yetiştirmek için stres yapmışsam mideme ağrılar giriyor. Pestilim çıkmış halde eve varmış oluyorum.

Eda’ya kavuşunca unutuluyor kısa bir süre için bu bezginlik. O kadar özlemiş oluyorum ki fiziksel,ruhsal,her türlü yorgunluk rafa kaldırılıyor. Bazı günler; aslında çoğu günler Eda ile aynı anda uyumama sebep veriyor rafa kaldırdığım yorgunluk beni orada bırakamazsın der gibi. Şanslıysam Eda 10’da uyuduğunda ben de yatıyorum. Oysa inatçı günümüzden birindeysek gözümden uyku aka aka onun uyumasını bekliyorum. Gece deliksiz uyumasa da en azından 1-2 sefer kalkmakla yetinse belki biraz olsun dinlenmiş şekilde uyanacağım ama nerde! Gecede en az 5-6 sefer uyanıyor. Bazen süt emmek için, bazen burnu tıkalı olduğu için, bazen su içmek için, bazen sadece canı istediği için. Hiç uyanmasa ben yatakta hareket ettiğim için uyanıyor kimi geceler. Böyle bir gecenin ardından ilk aklıma düşen ‘ben bu kızı artık yanımda yatırmayacağım,odasında uyumalı’ oluyor ama bir türlü sözümün arkasında duramadım şimdiye kadar. Gece beslenmesi, uzun süren ağlamalar hep bir şekilde engelliyor beni. Bu sefer işte fazlasıyla yoğun bir anne - gece uyuyamayan ve dolayısıyla dinlenemeyen bir anne kısırdöngüsü tekrarlanıp duruyor. Bilmiyorum nereye kadar.

Çevremdeki bazı anneler bebeklerinin gece hiç uyanmadığını söylüyor. HİÇ. Yani akşam uyutuyormuş ve bir daha sabah kalkıyormuş. Minicik bir bebekken de böyleymiş, büyüdükçe de devam etmiş bu düzen. Hatta gece emzirmek için kendisi zorla uyandırıyormuş. Bu cümleler bana öyle yabancı ki. Bebeğinde uyku problemi yaşamayan anneler çocuk büyüttüm demesinler hiç diye söyleniyorum bazen. Evet,tamamen kıskançlık hissiyle söylüyor olmalıyım. Nedir sırrı acaba? Bebeklerin kendi aralarında anlaştığı bir dil varsa lütfen uyuyanlar uyumayanlara anlatsın!!

HB

17 Kasım 2011 Perşembe

Mutlu yıllar size!!

Anneme ve babama düşkünlüğümden hep bahsederim. Annem ve babam.. Eda’nın aya ve diddesi. Anne mi anneanne mi deseniz Eda’ya cevap vermek için epey düşünür herhalde ya da direkt ‘aya’ der.

Yıllardır Mothercare’de satılan pişik kremi Sudocrem artık eczanelerde satılıyor. Mothercare’de satışı kalktı tamamen. Annem dün mahalledeki eczaneye gitmiş Eda’nın kremi bittiği için. Eczacı “nereden biliyorsunuz bu markayı hayret vallahi, yurtdışında satılan bir krem,burada pek bilinmez” diye şaşırmış. Annem de “ooo biz senelerdir kullanıyoruz” diye cevap vermiş. Annemin bu tür diyalogları olur arada bizi güldüren. Yine mahalledeki markete organik yumurta neden getirmiyorsunuz siz diye kızmıştı bir seferinde. “Abla burada organik yumurta kim alır, ilk kez senden duyuyorum” cevabını almıştı sonra da. Organik yumurtada değil ama hemen evin yanındaki bakkala günlük süt getirtme konusunda başarılı oldu, Eda’ya yoğurt mayalamak için.
Son yazım tamamen annelik üzerineydi. Benim şimdi asıl bahsetmek istediğim babamdır.



Bugün babacığımın doğumgünü. Kutlu olsun, uzun yıllar daha doğumgünlerini görmek nasip olsun. Her kız çocuğu için babası çok özeldir. Yeri bambaşkadır. Benim için de öyle elbette. Çocukken babam evdeyse hiçbir şeyden korkmazdım. Hele eve hırsız girmesinden falan asla;  babam herkesten güçlüydü sanki. O varken kimse bize zarar vermezdi. Kızların kahramanı babasıdır diye boşa demiyorlar demek ki.
Hiçbir yasak, kısıt, dayatma koymadı hayatımda. Ama yine de özgürlüğün de bir sınırı vardı sanki. Açıkça çizilmemiş ama benim kafamda açık olan. Bunu nasıl sağladı bilmiyorum. Sonra bana ve kararlarımın hep destekçisi oldu. Şimdi aklımdaki bir projeyi hayata geçirmeyi hayal ediyorken yine en büyük yardımcım ve destekçilerimden babam.
Bu akşam mumlarını torunu üfleyecek. Kaç gündür bunu bekliyor.
İyi ki doğdun babacığım...

14 Kasım 2011 Pazartesi

Anne-Çocuk ilişkisi

Ayşe Arman’ın 6 kasımda psikiyatr doktor Ümit Yazman ile yaptığı ropörtaj genel olarak çok hoşuma gitti. Özellikle anne-çocuk ilişkisinden bahsettiği bu paragraf..


Gerçekten de anne-çocuk ilişkisi başkadır. Erkek veya kız farketmez tüm çocuklar annelerine aşıktır bence. Belki kızlar babalarına biraz daha fazla, erkekler ise görece annelerine daha çok aşıktır. Ne olursa olsun anne farklıdır. Çocuğun en önemli yıllarında rol model olarak karşısındadır anne. Annenin söylediği kanun gibidir bazen, sorgulanmadan yapılır. Ufak yaşlarda, dış dünya ile çok tanışmamışken özellikle. Sonra bir dönem karşı çıkılır, ‘her dediği doğru olacak değil ya’ denerek. Daha çok kendi kararlarımızı dayatma çabalarının başlangıcına denk gelir bu dönem. Yine de eninde sonunda ‘annemin varmış bir bildiği’ cümleleri dolanır durur kafamızda. Bu örnekler çoğaldıkça ilerleyen yaşla beraber yine anneciğimizin sözüne daha çok kulak verir hale geliriz.

Daha önce katıldığım bir kişisel gelişim eğitiminde anlatılan iki kavram vardı: potansiyel ve performans. Performansımız potansiyelimizin ne kadarını yansıtıyor sorusu kaldı özellikle aklımda bu eğitimden. Doğduğumuzda potansiyelimiz 360 derece ise ilerleyen yıllarda bunu 20 dereceye kadar düşürüyormuşuz. Çevre, alışkanlıklar, ego, ve tabi aile bu çemberin çapını etkileyenler.

-Anne çocuğunu en iyi tanıyan kişidir ya da öyle olmalıdır. Yeteneklerini keşfedip çocuğunu mutlaka bu doğrultuda yönlendirmelidir. Çok önemli başarılara imza atmış sporcuları veya müzisyenleri bu işi yapmaları için teşvik eden çoğunlukla aileleridir.
-Anne çocuğa girişkenlik, özgüven, sabır, dürüstlük gibi önemli karakteristikleri aşılaması gereken kişilerin başında gelir. Örneğin “sen sus,sen karışma,sen nereden bileceksin ki” gibi cümleler söylemek yerine onun da fikrini almak, ona da söz hakkı tanımak, düşüncelerini özgürce ifade etmesini sağlamak daha doğrudur. Çocuklarımızın düşüncelerini bastırırsak kendini ifade etmekten çekinen içe kapanık bir toplum yetişmesine yardımcı olmuş oluruz.
Bunlar baba için de geçerli elbet ama günün büyük bir bölümü, özellikle çalışmayan anneler için, babadan çok anne ile geçiyor. Annenin rolü çok daha büyük.

Daha çok kız çocuklarına karşı olmakla birlikte sırdaşlık misyonu var bir de annenin. Çocuk babaya söylenmeyeceği garantisiyle annesine anlatır rahatça çoğu şeyi. Varsa suçuna ortak ederek biraz rahatlamış olur. Ortada böyle bir şey yoksa da danışabileceği en yakın insandır anne. Onu karşılıksız ve her daim seven annenin ona söyleyecekleri önemlidir çocuğun gözünde. Çünkü anne çocuğu için en güzeli olsun ister ve bunun için de elinden geleni fazlasıyla yapar.  Annenin diğer bir görevi de çocuk ile baba arasında vekil olmaktır. “Anne babama sen söylesene” hepimize çok tanıdık gelen bir cümledir. Üstelik annelerin ikna gücü de yüksektir. Babadan bir şey isteneceği zaman anneyi bu işte aracı etmek tercih edilesi bir yoldur. Tabii önce anneyi ikna etmek koşulu ile.

Benim hafızam iyi değildir. Liseye başlayana kadar da annem uzun saatler çalışmak zorunda olduğu için anneannemle geçirdiğim zamanları daha net hatırlıyorum. Yine de anneme fazla düşkündüm. İşten geliş saatinde cama yapışarak onu orada beklerdim. Aramız hep iyi oldu. Hiçbir şeyi saklamazdım ondan. Hayatımda bir kere okulu astığımda bunu gizlemiştim. Kızacağından emindim çünkü. O da aynı günün akşamı ortaya çıktı, bir şekilde gitmediğimi öğrendi. Üniversite için şehir dışına çıktığımda da bu sıkı fıkı ilişki devam etti. Her gün olmasa da iki günde bir mutlaka telefonda konuşurduk.

Asıl bizler anne olduktan sonra değerleri daha da katlanıyor annelerimizin. Söyledikleri çoğu şey o zaman anlam kazanıyor. ‘Anne olmayan bilemez’ lafı da..Meğer onun hayatı benmişim diye dank ediyor insanın başına bir anda. Anneler bir şeye karar verirken artık anne olmadan önceki süreçten farklı bir düşünce tarzıyla hareket ediyor: Kendinden önce çocuğunu düşünerek..Anne grip olacağım diye korkmuyor; çocuğuma bulaştırırsam diye hastalanmaktan  korkuyor. Garip bir düşünce değil mi? Anne olmayan anlayamaz bu düşünceyi, hayatın çocuk ekseninde döndüğünü.

Annem benim başucumdaki en önemli insanlardan. Umarım ben de kızım için bu hissi yaşatabilirim.

Not:Babalar bıraksın başka işleri, biz anneleri mutlu etsinler yeter J

HB

11 Kasım 2011 Cuma

Chat yapılmasına karşıyım; ama ne zaman, kim için?

İnsanların evlendikten sonra sanal alemde chat yapmasına anlam veremiyorum. Daha doğrusu bunu doğru bulmuyorum. Kadın veya erkek olsun farketmez. Burada bahsettiğim arkadaşlarla yapılan chat değil. Sohbet sitelerine girip yabancı insanlarla yapılan chatten bahsediyorum. Kimse sosyalleşmek için, farklı insanlarla tanışmak için bu tip sitelerde geziyorum demesin. Çünkü genelde amaç bunun ötesinde oluyor diye düşünüyorum. Hatta oyun sitelerine dahi çoğu zaman oyun oynamaktan çok karşı cinsle sohbet etmek için giriyor insanlar. Bunların içinde bir çoğu da sohbeti doğru bilgiler üzerine kurmuyor. İnternette atıp tutmak kolay elbet. Söylediklerim, daha doğrusu yazdıklarım hayal gücüme bağlı olarak değişebilir.
İnternetten tanışıp evlenenler yok mu? Çok sayıda var, geneli mutludur da..Ben karşı olsam da; fiziken birbirini görme ya da tanıma ihtimali olmayan insanların internet vesilesi ile tanışmasını garipsemiyorum. Burada önemli nokta her iki tarafın da sanal ortamın ruhsuzluğuna, görünmezliğine bakmadan doğruları konuşması. Bir diğeri de baktınız muhabbet güzel gidiyor, işi çok uzatmadan yüz yüze görüşmenin sağlanması. Ben olsam bu şekilde biriyle tanışmaz, ya da bu şekilde tanıştığım biriyle özel bir ilişki yaşamazdım. Çünkü ilk görüşte aşka inananlardanım ve bakışma safhasının güzelliğini mutlaka yaşamak gerek diye düşünüyorum. Neyse, bu blogu okuyan hemen hemen herkes evli ve bu süreçleri çoktan geçmiş durumda.
Asıl önemlisi evlendikten sonra hala bu muhabbetlerde kalanlar. Yine bu yazıyı okuyanlar için uzak bir konudur eminim ama çevremde bu tip bir olaya tanık olduğum için yazma gereği duydum. Evli bir insan internette chat yapmamalı. Hele hele eşinden gizli..Aldatmadan farkı yoktur benim gözümde. Üstelik mutlaka fotoğraf paylaşmaya, güzel sözler söylemeye, belli biriyle konuşmak için bilgisayar karşısına oturmaya da gerek yok. Bir sefer için karşı cinsten biriyle muhabbet etmek bile, eğer eşin haberi yoksa yani bu yapılan saklanıyorsa, aldatmaya girer. Belki çok abartıyorumdur ama işin içinde yalan olmasına ve ilişkisi olan birinin buna ihtiyaç duymasına tahammül edemiyorum. Muhabbet edeceksen git sevgilinle, eşinle et değil mi!
Aman aman böyle şeyler uzak olsun hepimizin ailesinden. Hepimiz eşlerimize sonsuz güveniyoruz zaten de etrafımda da böyle insanlar görünce rahatsız oluyorum.

HB

10 Kasım 2011 Perşembe

Tatil sonrası saptamalar

Maddelendirerek yazmak benim alışkanlığım oldu sanırım. Yine böyle bir yazı geliyor..
Cuma yarım gün izin alarak yola koyulduk. Akşam 7 buçuk gibi Gündoğan’a vardık. Bayram boyunca da oradaydık. 5 günlük tatile biri bayram ziyareti olmak üzere iki defa Bodrum, birer kez de Yalıkavak ve Gümüşlük gezilerini sığdırabildik. Gelelim tespitlerime:

1.Tatil gibisi yok ve kısa bile sürse değişiklik, rutinden sıyrılma o kadar iyi geliyor ki.

2.Eda sonunda arabaya alıştı. Eskisi gibi huysuzluk etmiyor. Yine canı sıkılıyor fakat bu kadarı çok normal. Biz bile sıkılıyoruz saatlerce aynı yerde kıpırdamadan oturduğumuz için. Kraker, bisküvi, meyve, oyuncak gibi oyalama araçlarımız eskisinden daha çok işe yarıyor.

3.Biz yolda mola vermeyi seven bir aile değiliz. Bir an önce varacağımız yere gitmek istiyoruz. Birkaç kere mola vermek, geze geze veya dinlene dinlene yolculuk etmek bize göre değil. Hatta öyle ki Eda’ya kavanoz maması vereceksem yolda yedirmişliğim de vardır.

4.Tam bu noktada belirtmek isterim ki oto koltuğunun yeri çok ters. Yemek yedirmek zor, eğer sürücü koltuğunda değilsen önde otururken görmek zor. Acaba sürücünün arkasında olsa daha mı iyiydi?

5. Habire yol yapılıyor toplanılan vergiler ile (!) ama yollar öyle bozuk ki..Şehirler arası yollara yakışmayacak kadar gürültülü ve her tarafı yamalı. Eda hem gidiş hem dönüşte 1 saat zor uyudu arabanın içinde hoplayıp zıplamaktan.

6.Dinlenme tesislerinin lavaboları ne yazık ki temiz değil. Çok zor durumda kalmadıkça kullanmak istemiyor insan. 7 saatlik yol olunca da sıkıntı yaratıyor bu durum.

7.Bodrum her mevsim yaşıyor. Aylardan kasım bile olsa bomboş değil ve yine aylardan kasım bile olsa insanlar kısacık şort, askılı body ve terliklerle gezebiliyor.







8.Eda ile 5 gün boyunca hep birlikteydik ve ben böyle zamanlarda neler kaçırdığımın farkına varıyorum. Tatil bitti, yine işteyiz. Günün kaç saati birlikte olduğumuzu düşündükçe moralim bozuluyor. Oysa en güzel zamanları şimdi. En çok emek verilen zamanlar. Her şeyi sıfırdan öğretiyoruz, sorumluluğumuz ne kadar büyük. Bu öğrendikleriyle tüm hayatını şekillendirecek bir çocuk var karşımızda. Emek bu kadar ağır olunca mükafatı da bir o kadar büyük oluyor. Şu anda her şeyiyiz biz onların. “Anne” derken bize ne kadar aşık olduğunu anlıyoruzdur hepimiz. Büyüdüğünde farklı heyecanlar olacak, farklı koşturmalar. Şimdikinin yeri apayrı. Sımsıkı sarılıyoruz, rahatça kucaklayıp seviyoruz. Bu yaşlar ayrı güzel, tadını çıkaralım. Tüm gün birlikte de olsak,birkaç saatle de yetinsek; iyi olduğunu bilerek ve hep onu düşünerek.

HB

2 Kasım 2011 Çarşamba

Tulumsuz bir gecenin ardından

Sabahları işe giderken Eda’yı anneme bırakıyoruz. İş çıkışı da alıp öyle eve geçiyoruz. Dün akşam annemlerde biraz oturup saat 9 gibi arabaya bindik. Yolun yarısında Eda hanım uyuyakaldı. Saat 10 dan önce uyumayan ve arabada uyumayı pek sevmeyen kızdan bahsediyorum. İşteki yoğunluktan dolayı o kadar yorgundum ki başta uyumasına sevinmedim değil. Annenin zor anları listesindeki  maddeyi başarıyla atlattıktan sonra ben de hemen yanına yatıverdim. Tüm gece uyumamak üzere...
*Gece uyumadan önce yedirdiğim muhallebi onu tok tutuyordu. Bu öğünü atladığımız için gece acıktı ve sürekli uyandı.
*Daha önemlisi uyku tulumunu giydiremeden uyuduğu için gece durmadan,sayısız kere üzerini örtmek için uyandım. Birkaç defa ayağından çorapları çıktı, onları giydirmek için uyandım. Üzerinde örtü varken rahatsız oldu, o mızıldadı, ben uyandım. Kabus gibi bir geceydi yani. O kadar uykusuzluk ve yorgunluktan sonra uyku hayalleri kurarken böyle bir gece geçirdim. Yine de sabah (6’da!!) uyanınca gelip sarılması, anneee demesi her şeyi unutturdu..o an için J

Uyku tulumunu kim bulduysa Allah kendisinden razı olsun. Üzerini açtı, üşüdü derdi yok, çorabı duruyor mu diye kontrol etme derdi yok. Giriyor içine ve sıcacık tüm gece..

Cuma günü Bodrum’a gidiyoruz Kurban Bayramı için. Yazlıkta olacağımız için de ısınma problemi yaşayabiliriz. Tulumumuz ve yeleklerimiz valizdeki en kıymetli eşyalar olacak. Umarım bayramda hava güzel olur ve tüm çocuklar hastalıksız atlatırlar tatili. Bayram dönüşü çok işimiz var. Buradaki arkadaşlarımızla buluşmamız gerekiyor, kasımın son haftası oyun grubu bizde toplanıyor, Sunacım gelecek, sonra Sedoşum ve Merve gelecek. Çok uzun süredir görmediğim arkadaşlarımla özlem gidereceğiz inşallah.

Şimdiden herkesin Bayramını kutluyorum. Çocuğuyla, eşiyle, sevdikleriyle güzel bir bayram ve tatil diliyorum herkes için.

HB

1 Kasım 2011 Salı

Saç bakımı için kefir

Kefir denince ilk aklıma gelen şey ayrandı. Çok faydalı diye duyup marketten almıştım seneler önce ama tadı pek güzel gelmemişti. Kefir hakkında wikipedia'da aşağıdaki bilgiler var:





Şimdilerde bu kefir denilen şeyin bir de sabunu olduğunu öğrendim. Bir arkadaşımız saç dökülmesine karşı kullanmış ve dökülmeyi önlemekle kalmayıp saçlarını da arttırmış söylediğine göre. Bunu duyunca hemen düştük peşine ve evdeki kükürt sabunu, çam terebentin gibi saç bakım ürünleri yanına bir de kefir sabununu ekledik. Yaklaşık 1 haftadır kullanıyorum, yani 4-5 defa bu sabunla yıkadım saçlarımı.

"Kefir Sabunu Türkiyede ve dünyada bir ilk olarak kefir jeli, palm yağı, zeytinyağı kullanılarak üretilir. Kefirin antimkrobiyal ve hücre yenileyici özelliği sabunda cilt güzelliğinizi ortaya çıkarmaktadır. Düzenli kullanıldığında saç dökülmesi ve kepeklenmesini önler. Cildinizi besler ve parlaklık verir.
İçindekiler ; Kefir jeli ,Palm yağı ,Zeytinyağı ( 120 gr ) Kefir jeli  içerisinde yüksek oranda protein ,antioksidan ,mineral ve multi-vitamin vardır. Antibakteriyel özelliği ile temizleme gücü yüksektir. Biyolojik peeling yapar. Saçı besler ,dökülmeyi önler. Cilde belirgin parlaklık ve canlılık verir."

Şimdilik sonuç;
Dökülmeyi pek önlediği söylenemez. Zaten bu kadar kısa sürede etki etmesini de beklemiyorum.
Saçları dolgun gösteriyor. Hacimli duruyor ve ahenkle dans ediyor J


Bu aralar haftasonu vakit buldukça kuaföre gidiyorum fön çektirmek için. Kuaföre sabundan bahsettiğimde saçımı biraz ağırlaştırdığı yorumunu aldım. Muhtemelen hem şampuan, hem saç kremi, hem de sabun kullandığım içindir J Saçıma eziyet ediyorum resmen ama napayım şampuan kullanmadan sanki saçım temizlenmiyormuş gibi hissediyorum. Kremsiz de taraması çok zor oluyor. Neyse, kuaför “sen yine de her yıkamada değil, haftada 1 defa falan kullan sabunu” dedi. Bir de öyle deniyelim bakalım, ağırlaşmasın saçımız. “Saçın ağırlaşmış” bu ara kuaförler arasında pek meşhur bir söylem..Ya da ben çok karşılaştım. Hatta kullandığım şampuanın üstünde bile ‘saçı ağırlaştırmadan etkili bakım’ gibi bir şey yazdığını gördüm. Daha önce dikkat etmemişim.

Kefire dönersek; diğer sabunlar gibi kötü kokmadığını eklemeliyim. Kokusu gayet hoş. Ben buradaki Özdilek mağazalarında buldum. Muhtemelen aktarlarda da satılıyordur.


HB

Popüler Yayınlar

Recent News