http-equiv='refresh'/>

30 Aralık 2011 Cuma

Mutlu olsun yeni yıl

2011 yine nasıl geçti bitti ben farkına varamadım. Benim için güzel bir yıldı. Kızımın büyüdüğünü görmek, yeni şeyler öğrenirken onu seyretmek muhteşemdi. Blogum ile uğraşabildiğim bir seneydi sonra. Yazmak, paylaşmak, okunmak bir o kadar güzeldi. 2011’i bu yazılar sayesinde yaşadığımız olaylarla, hissettiklerimle hatırlayacağım. Sağlıklı, huzurlu olsun da varsın hızlı geçsin seneler..Sağlıklı her günümüz için, sevdiklerimiz yanımızda olduğu için ne kadar şükretsem az.
2012’den beklentilerim klasik. Yine de güzel sürprizler de olsa fena olmaz. Hayata geçirmek istediğim bir şey var ki iş yoğunluğundan dolayı hiç zaman ayıramıyorum. Bu konu için biraz zaman ve güzel sonuçlar diliyorum.



1 sene bile ömrümüzde neler neler değiştiriyor..Geçen seneki fotoğraflara baktığımda dahi şimdiki halimden başka bir ben görüyorum. Nasıl bu kadar çabuk değişiyor vücudumuz, zevklerimiz, beğenilerimiz..

Yeni yılda neler yaşanır bilinmez ama 2010-2011 karşılaştırması yaptığımda nelerin değiştiğini düşünürsem 2012’de de çoğu şeyin aynı kalmayacağını tahmin edebiliyorum.

2010: Minik Eda ne yürüyebiliyor ne emekleyebiliyordu. Tek yapabildiği yattığı zaman yuvarlanmaktı.
2011: Yaşını dolduran Eda artık büyüdüğüne kanaat getirerek yürümeye karar vermiştir. Şimdilerde ise bırakın yürümek ordan oraya koşturmaktadır.

2010: Eda “rain forest” temalı ana kucağının üzerinden inmemektedir. Hele onda sallanmadan uyuması imkansızdır. Her gidilen yere taşınan bir şey haline gelmiştir ana kucağı.
2011: Eda kendi kendine,çoğu zaman sallamaya gerek kalmadan; fakat annesini yanında isteyerek uyumaktadır. (iyiye gidiş)

2010: Eda geceleri kendi yatağında uyumaktadır ve gece 4-5 kez uyandığında annesi şikayet etmektedir.
2011: Geceleri annenin yanında uyumakta ve kendi yatağını,hatta kendi odasını hiçbir şekilde kullanmamaktadır. (kötüye gidiş)

2010: Garip garip sesler çıkartan Eda’nın söylediklerinden annesi ve babası bir şeyler çıkartmaya çalışmaktadır.
2011: Eda önce baba, sonra anne diyerek bizleri mest etmiştir. Şimdi hala telefonda “anne” dedikçe onu ısırma isteğimi arttırmaktadır.

2010: Ayaklı tulumlar evde veya dışarıda farketmeden rahatlığı bakımından favori giysimiz olmuştur.
2011: Artık dışarı çıkarken veya yeni bir şey giydiğinde mutlu olan Eda ayna karşısına geçip “ay ay” diyerek süslü bir kız olacağının sinyallerini şimdiden vermektedir.

2010: Kış aylarında dışarıda çamaşır kurutmak zor olduğundan yıkanan bazı kıyafetler kurumak üzere peteklerin üzerine serilmektedir.
2011: Eda’nın artık onları orada tutması imkansız hale gelmiştir. Ortalıkta bulunan şeylerin aynı yerinde durması çok küçük bir olasılıktır artık.

2010: Eda annesine pek düşkün değildir ve işten gelen anneyi pek sallamayan bu küçük kız yüzünden annesi biraz bozulmaktadır.
2011: Sabahları anneanneye bırakırken ağlamalar başlamıştır.

Bu listenin sonunu getirmek için benim birkaç gün önceden yazıya başlamam gerekirdi. ‘Değişmeyen tek şey değişimin kendisi’ demişler ne olsa. Eda tarafında 1 yıl gibi kısa bir sürede bile neler neler değşti..

Bakalım seneye neler olacak...Lütfen kötü olmasın hiçbir şey, kimse için...Kızım,ailem,arkadaşlarım,sevdiğim tüm insanlar,ülkem için güzel, sağlıklı, bol gülmeli bir yıl olsun. Bir de Mayalar yanılmıştır umarım, 2013 için de dileklerde bulunmayı ümit ediyorum vakti gelince J

HB

26 Aralık 2011 Pazartesi

Yeni yılla birlikte yeni bir dönem başlasın

İşlerin yoğunluğu yıl sonunda iyice arttığından bu ara ne blogları okuyabiliyorum, ne yazı yazabiliyorum. Az ve öz olsa da yılın son haftasında ve son Pazartesi gününde yazmadan geçemedim.



Bu ara sürekli “gel-git” ler yaşıyorum. Bir gün düşündüğüme iki gün sonra karşı çıkıp tam tersi bir karar alabiliyorum.

-Eda birkaç gece meme-masal-uyku düzenini benimsemişti. Gece de 1 defa, en fazla 2 defa meme için uyanıyordu. Diğerlerinde su veriyordum ve bu şekilde yeniden uykuya dalıyordu. Ben de bu düzeni sevmiştim ve ‘gece 1-2 defa meme emmesinde sorun yok, kendini güvende hissediyor, mutlu olduğu şeyden niye mahrum bırakayım, katlanırım bir süre daha-huzurlu olsun yeter ki’ diye düşünmüştüm. Düzen diye bahsettiğim şey sadece 4-5 gün sürdü ve başka bir düzensizliği beraberinde getirdi. Eda yatmadan önce istediği memeyi oyun haline getirmeye, bırakıp yatırmaya çalıştıkça ağlamaya başladı. Sonsuza kadar emecek değildi ama öyle uzun kalmak istiyordu ki ben artık bunalmaya başlamıştım. Sadece bu da değil, gece her uyandığında meme diye ağlıyordu. Ben yine 2 kereden fazla olmaz diye direttikçe gece hem kendim sinirlenmeye başladım hem de çocuk 2 kereden ne anlar, o da ısrarla uyanıp ağlamayı sürdürdü. Benim artık bu konuda bir karar vermem gerekiyordu. Ya sadece gündüz emzirecektim, gece hiç vermeyecektim. Ya bu şekilde çocuğun uykularını ziyan edecektim, tabii kendi uykumu da.. Ya da tamamen memeyi bıraktıracaktım. Bugün itibarı ile sonuncu ve en zor kararı vermiş bulunuyorum. Bu zamana kadar buna cesaret edemeyişimin sebebi; kış geldi enfeksiyon dönemi, ne kadar emse kardır, hastalıklardan korur gerekçesiyleydi. Buna hala inanıyor olsam da gece güzel uyumasının, ağlayarak terlememesinin de büyümesi ve hastalıklardan kaçınması açısından önemli olduğunu düşünmeye başladım. İnsanlık için minicik bir şey de olsa bizim için çok önemli bir karar aldım, umarım sancısız, kolayca ve kısaca kapatırız bu konuyu. Yeni yıla temiz bir sayfayla başlarız umarım.

-Gece ana-kız birlikte uyuyoruz. Çok kızardım çocuğuyla birlikte yatanlara..Nasıl alıştıramıyorlar ki odasında uyumasına diye anlam veremezdim bir türlü. Zaten neyi çok ayıplarsan eninde sonunda başına geliyor. Eda bizim geniş yatağımız varken kendi yatağına gidip gece boyunca kafasını kolunu yatak kenarlarına çarpmak ister mi! Akıllı kız.. Başlarda kara kara düşünüyordum ben nasıl tekrar yatağına alıştırırım bu kızı diye; ama artık çok umursamıyorum. Tüm gün beni görmediği için özlüyor ve gece yanından gitmeyeyim diye öyle bir sarılıyor, sokuluyor ki anlatamam. Ben de kuzucuğun kokusuyla uyuyorum, memnunum halimden. Yalnız sorun şu ki uykumda hiçbir hayır kalmadı. Eda döndükçe ben uyanıyorum, ben kıpırdadıkça o uyanıyor ve az önce bahsettiğim şeyler yaşanıyor (memeyi hatırlama, ağlama...) Sadece bunlar düşündürüyor beni. Yoksa birlikte uyuma fikri eskisi kadar rahatsız etmiyor. Haftasonu Eda’nın yaşında çocukları olan 4 aileyle görüştük; hepsinin çocukları gece aralarında yatıyormuş. Doğrusu bu mu acaba diye de düşünmeden edemiyor insan. Sonuçta bizde de durumlar böyle. Geçen sene Eda’nın her gece uyuduğu yatağı bu sene süs olarak odasında duruyor.

Şimdi hedefim memeyi bıraktırmak; amacımsa geceleri Eda’nın uyuması. Yani “memeyi bırakan çocuklar geceleri daha iyi uyumaya başlıyor” diyenlere inanmak istiyorum.

HB

21 Aralık 2011 Çarşamba

Sevgilinize kendi ellerinizle kitap hazırlamak için

Arkadaşımın keşfettiği, benimse hemen yararlandığım, yakın çevremde hızla popüler olan bir siteden bahsedeyim.



Burada sevgilinize sitede kategorize edilmiş şekiller,objeleri kullanarak kendi tasarımınız ile kitap oluşturabiliyorsunuz. Sayfalara fotoğraf, yazı ekleyebiliyorsunuz. Yine kategorilere göre görebildiğiniz hazır diyaloglardan ve çizimlerden oluşan sayfaları kullanabiliyorsunuz.




Kendim bu kadar şeyle uğraşamam diyorsanız tüm sayafalarıyla hazır bulunan kitaplardan bastırmanız da mümkün.
Fiyatlar uygun ve sayfaların baskı kalitesi çok güzel. 4-5 gün içinde de elinize ulaşıyor. Tüm detaylar sitede var aslında. Oradan inceleyebilirsiniz.











Sevgililer günü için çok güzel bir hediye olur. Ben o güne kadar bekleyemediğim için erken bir yılbaşı hediyesi olarak Bahadır’a gönderdim.




Hazırlaması çok keyifliydi. Güzel bir anı olarak kalması için düşünülebilir. Özellikle de sevgiliniz sürprizleri seviyorsa..

HB



20 Aralık 2011 Salı

Uyku perisi, lütfen biraz uyku getir bizim eve

Kelimenin tam anlamıyla zombi gibiyim bir süredir. Geceleri uyumuyorum ki. Ben; uykuyu çok seven, haftasonları saat 10’a kadar uyuyan ben, geceleri deliksiz uykuyu unuttuğum gibi yakında uykunun ne olduğunu da unutmaktan korkar haldeyim. Nasıl oldu da bu kızın uykuları bu kadar kötüleşti bilmiyorum. Kendi adıma, tatilden başlayan yanımda yatırma hali benim yaptığım tek ve aslında en büyük yanlıştı. Bir dönem en azında uyuduktan sonra yatağına alıyor, ilk uyandığında yanıma geçirmek zorunda kalıyordum. Şimdi ise daha kötü, hiç yatağında uyumuyor. Sürekli benim yanımda ve her mıkırtısı, hareketi ile uyanır olduğum için sıkça yaptığı gece ağlama veya süt isteme seansları dışında da uyuduğum söylenemez.

Yaklaşık 1 aydır hasta ve o nedenle burnu tıkalı olan her bebek gibi zaten huzurlu bir uykusu yok. Üstüne gelmekte olan 2 tane köpek dişi eklenince iyice huysuz geceleri oldu. Eda hasta, ben hastayım. Yatmak, dinlenmek zaten imkansız da üstüne uykusuz da kalınca benim hastalığım uzadı da uzadı. Gözlerim her daim şiş. Boğazım bir türlü iyileşmiyor, öksürüğüm geçmiyor.

Geçenlerde annemde kaldık Eda onunla uyur, ben de dinlenirim diye. Nafile tabii ki.. Benim orada olduğumu bildiğinden gece yine beni istedi. Yine dipdibe uyuduk. Oysa anneme bırakıp eve gitmişsem nisbeten daha iyi uyuyor. Geçen hafta artık uykusuzluktan ayakta duramaz hale gelince bu yöntemi uyguladık. Birkaç defa yine “anne” diye uyanmış ama çok da sorun çıkarmamış anneannesine. Evde babası uyutmaya çalışınca yine orada olduğumu bildiği için beni de yanında istiyor. Evden çıkar gibi mi yapsam ne yapsam bilmiyorum.

Zombi halinde gezerken yaklaşan yılbaşı etkinliklerine de iştirak edemiyorum tabii. Gece dışarı çıksam ne olur ki; en geç saat 11 de bastıran uykudan dolayı boş bakışlarımla eve gidelim artık diye bekler dururum. 31 aralık gecesi için endişeliyim bu açıdan. Geç saatlere kadar oturmaktan ziyade Eda’nın uykusu için endişeliyim aslında. Şöyle ki; dün gece arkadaşımıza gittik ve Eda Berenle güzel oynuyor, pek uykusu da yok zaten diyerek uyku saatini atladık. 9 buçukda yatakta olmamız gerekirken 11’de anca eve döndük. Durmadan koşturan, yorulan ve uykusu gelmiş olması gereken Eda uyumamak için binbir şebeklik yaptı. En sonunda babasının kucağında zorlu bir mücadeleden sonra saat yarımda uyudu. 2 saatlik gecikme kızın uykusunu darmadağın etti. Bırakın 2 saati, yarım saat bile geç yatırsam aynı şeyler yaşıyoruz. Bana kızıyorlar robot mu bu çocuk hep aynı saatte uyuyacak, aynı saatte uyanacak diye ama rutini bozmamak gerçekten önemli.


Geç uyuyan çocuklar erken uyandığına göre 1 ocak 2012’de güne, seneye erken ve yine uykusuz başlayacağıma eminim. Yani 2012 de uykusuz mu geçecek demek oluyor bu!!

HB

14 Aralık 2011 Çarşamba

Işık yok mu bende?

Fotoğraf çekmeye çok heves ettim şu aralar. Heves ettim de elimde makine gezmiyorum esasında. Nedeni de elime alacak makinemin olmaması. Yani profesyonel makinemin. Daha önemlisi bu işin teknik bir de eğitimi var, o konuda da eksik durumdayım şu an. Sadece meraklandım diyelim işte.

Etrafımda bu işi çok iyi yapan arkadaşlarım oldukça da artıyor hevesim. Utku, bahsettiğim arkadaşlarımdan biri. Çektiği fotoğraları sitesinde de paylaşıyor. Eda’nın birkaç fotoğrafını da eklemişti buraya.

Utku’nun rakibi ise Mine. Geçen haftasonu canım arkadaşım Suna geldi bize ziyarete, bu yazıda anlatmıştım Suna’yı biraz. Mine ise onun kardeşi. Daha önce tanıştığım fakat tanıma fırsatını henüz bulabildiğim kardeşi. Minecim çok tatlı, sıcakkanlı, hoş muhabbeti olan biri. Öğretmen olduğu için mesleği dışında birçok şeye zaman ayırma fırsatı bulabiliyor. Fotoğraf da bunlardan biri. Çektiği fotoğrafların üzerinde oynamayı da seviyor. Haftasonu Eda’nın bir sürü fotoğrafını çekti. İçlerinden seçtikleri web sitesinde..

Utku da çoğunlukla bizimleydi haftasonu, tabii ki makinesiyle birlikte. Fotoğrafçı gözüyle baktıkları için her şeye güzel bir poz, ya da ışık yakalandığı anları kaçırmadılar hiç.
Bahadır bende o ışığı göremediği için bana makine almak istemiyor. Bir hevesle istediğimi, sonra uğraşmayacağımı düşünüyor. Utku önce teknik birkaç şey öğrenmem için bana cd getireceğini, sonra kendi makinası ile çalışabileceğimizi söylüyor. Benim bu noktada isteğim; kızımdan biraz uyuması ve dinlenmemi sağlaması, işimden biraz yükümün azalması, Utku’dan verdiği sözü tutması, eşimden de bana biraz güvenmesi J Bu şartlar zor sağlanır değil mi? Belli olmaz, en azından ben inanayım ki olsun.

HB

12 Aralık 2011 Pazartesi

İşte karşınızda...

Yeni haftaya yüzünüzde tebessüm; içinizde yeme,sıkıştırma,ısırma isteği bırakan fotoğraflar ve bu fotoğraftaki bıdıklar sayesinde yazılmış bir yazıyla başlıyorum.


Hikaye başlar

Hamile olduğunu öğrenen herkes aynı yere koşmuştu. Aynı sevinci yaşayan insanların yanına...Hafta hafta hamileliğimizi konuştuk orada. Ters giden bir şeyler olduğunda birbirimize moral verdik. Heyecanlı bekleyişimizi bu sayede ortak hale getirdik.

2010 kışı ve büyüyen karınlar

Her gün mutlaka foruma girer temmuz annelerimin sohbetlerini takip ederdim. Herkesin iyi olduğunu öğrenir, vakit buldukça ben de muhabbete katılırdım. Doktor kontrollerimiz konuşulurdu daha çok ve artan kilolarımız, beslenme şeklimiz. Sevimli göbeklerimiz artık kendini belli ediyordu. Bunun için başlık açıp bebeklerimizin daha “anne karnındaki” fotoğraflarını yüklemiştik bile.

Temmuz ayı yaklaştıkça heyecanımız artıyordu. Mayıs ve haziranda doğum haberleri almaya başladık. Doğum yapan arkadaşımız gerçekten her gün yüz yüze görüştüğümüz bir arkadaşımızmış gibi duygulandırıyordu bizi.”Sanal” ortamda doğum hikayeleri yazıldıkça bilgisayar başındaki biz anneler “gerçek” gözyaşı döküyorduk.

Bebekli hayata merhaba

Temmuz ayında bebeklerimizin bir çoğu dünyaya geldi. Sıcacık ve huzurlu anne karnından kopamayan bebeklerimiz ise az daha süre isteyerek ağustosa kadar beklediler.
Bebekler doğdu muhabbet bitti olur mu hiç! Biz aynı başlıkta sohbete devam ettik. Ne yaptık ne ettik bu kuzulardan zaman bulup aldık soluğu arkadaşlarımızın yanında. Konu çocuk olunca söz biter mi? Yazdık da yazdık.
“Benimki anne sütü almıyor, mama kullanan var mı?”
“Bu aşı ateş yapıyor mu? Nasıl düşürüyorsunuz?”
“Bu ay çok az kilo almış. Sizde durumlar ne? Nasıl kilo alacak bu çocuk?”
“Gündüz uykuları nasıl, kaç defa uyuyor?”
Daha bir sürü soru..Seninle aynı şeyleri yaşayan insanların olduğunu bilmenin verdiği rahatlık..”Ohh demek ki bu yaşadıklarım normal şeyler, tek ben yaşamıyormuşum” hissi. Herkesin birbiri için çözüm araması, derdine ortak olması, teselli vermesi, sevincini paylaşması söz konusuydu. Bazen çocuktan farklı muhabbetler de edilirdi. Herkes rahatça içini dökerdi. Sonra paylaşımlarımıza farklı bir platformda, bugün herkesin üye olduğu facebook’ta devam etmeye başladık. Artık anneler sima olarak da birbirini tanıyor. Sorularımızı, kafamıza takılan her türlü şeyi burada konuşmaya devam ediyoruz. Kuzucuklarımız ise kocaman oldular. Aralık 2011 itibarı ile en küçüğü 17 aylık prens ve prensesler. Hepsi çok ama çok tatlı, maşallah her biri için.

Temmuz 2010 bu yazının yazıldığı insanlar için çok önemli. Hayatımızı değiştiren, bizi tanıştıran bir tarih bu. Temmuz 2010 anneleri hepinizi seviyorum, yavrucuklarınızla birlikte hep resimlerdeki gibi yanyana, sağlıklı, mutlu bir ömür diliyorum. Fotoğraflarını buraya eklediğim ve ekleyemediğim tüm kişiler için..

Fazla söze gerek yok aslında; fotoğraflarla baş başa bırakıyorum sizi. Herkesten tüm bebişler için maşallah demelerini isteyerek...


Selin Almina Boydağ 02/06/2010 İzmir

ikizlerimiz Alminamız ve Çınarımız ile güzel anneleri Selin

Serkan Çınar Boydağ 02/06/2010 İzmir

annesinin neşe kaynağı bu kuzucuklar..


Kerem Solmaz 22/06/2010 Nevşehir

Minik prens Keremimiz ve güzel annesi Aytül



Özge Dülger 22/06/2010 Bursa

Papatya Özgemiz ve güzel annesi Seval


Barış Çekişcioğlu 23/06/2010 İstanbul

sevimli Barışımız ve güzel annesi Behiye


Doğa Öykü Özcan 30/06/2010 Manisa

Sevimli Öykümüz ve güzel annesi Tuba


Arda Efe 02/07/2010 İzmir

güzel gülüşlü Ardamız ve güzel annesi Gülbin


Zeynep Küçük 12/07/2010 İstanbul

Tatlı Zeynepimiz ve güzel annesi Gökçe

Beray Kanarya 14/07/2010

şirine Berayımız ve güzel annesi Hacer

Eda Bilen 14/07/2010 Bursa

Pamuk Edamız ve annesi Hatice



Elif Serra Kurt 20/07/2010 Bursa

Şeker Serramız ve güzel annesi Nevin


Enes Delikaya 20/07/2010 Ankara

Yakışıklı Enesimiz ve güzel annesi Şefika



Ceren Gündüz 24/07/2010 İzmir


Prenses Cerenimiz ve güzel annesi Nazife




HB

7 Aralık 2011 Çarşamba

Filin banyo zamanı geldi


Çok geç kaldım yazmakta ama hiç bahsetmeden de geçebileceğim bir şey değil. Geç olsun güç olmasın..

Telefonlarımız ile yapamadığımız şey yok artık. Masal okumak da bunlardan biri. Filin Banyosu (Elephant’s Bath) application store’da görmekten gurur duyduğum bir masal uygulaması. Boyutundan dolayı telefon üzerinden indirmeye izin vermiyor. Bilgisayar ile bağlanarak yüklenmesi gerekiyor. İnternet bağlantım olmadığı için ben henüz yükleyemedim. En kısa sürede bağlantı olan bir yerde halledeceğim.



·         Filin Banyosu 1-10 yaş arası çocuklar için yazılmış. Dolayısıyla geniş bir kitleye hitap ediyor.
·         Orijinali İngilizce olmakla birlikte Türkçe çevirisi de bulunuyor. Seslendirmeler de her iki dilde de yapılmış.
·         Masal interaktif olduğu için çocuklar için çok eğlenceli.
·         Yazar Alasdair Turner’in kızı Zara’yı anlatan bir masal.
·         Resimleyen OİP, programlarayan Deniz A.S.Çetin yani Özgür Anne

Şimdi android telefonu olanlar, iphone’u olanlar ve ipad’i olanlar hemen linklere tıklayıp bu eğlendirici ve keyifli masalı indirsinler! Sadece çocuklar için değil, biz de çok seveceğiz eminim ki..

HB

6 Aralık 2011 Salı

Sağlık için şarap

Dün gelen ilginç bir mail hakkında yazmak istiyorum. Şarap sevenler dikkat!
Önce gelen maili değiştirmeden aktarıyorum. Yazan kişinin kim olduğu hakkında bilgim yok; fakat sure ve meali ortada. Şarabın faydalarıyla ilgili son zamanlarda yapılan bilimsel açıklamalar da mantıklı geliyor. Neyse önce şu yazıya yer verelim.

Rabbim sen ne büyüksün...
Kuran'da yazılı mucizeyi bilim 2006'da keşfetti!..
Aslında bu iki yazıyı ard arda okumam da bir mucizevi tesadüf müydü, acaba?...

Fikret Otyam'dan gelen faksı okudum önce... Yaşamdan Dakikalar ekibi ile Antalya'ya gidecektik ertesi sabah... Koca Otyam bizi Geyik Dağı’ndaki evine davet ediyordu... “Muhabbet hitamında dağa çıkmanızı ve billur sular eşliğinde cennet demi şarap ve dahi üzüm suyundan mamul dem alalım o dem ki, Kuran-ı Kerim'in Nahl Suresi 67'inci ayetinde aynen şöyledir:

"Hurmalıkların meyvelerinden, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır." (Çeviri: Prof. Yaşar Nuri Öztürk)

Fikret Ağabey 65 yıldır demlenir bilirim... 'Şaka yapmış olmalı' dedim... Evde çeşitli Kuran mealleri var. Açtım... Yaşar Nuri Hoca aynen böyle çevirmiş...

Elmalılı Hamdi Hoca’nın meali de üç aşağı beş yukarı böyle... Üzümlerden sarhoş edici bir içecek.. Aklını işleten toplum için 'kesin' bir mucize...

* * * * *

Uzandım divana her günkü gibi, gazeteleri okuyacağım... En üstte Herald Tribune var... Bir başlık hemen dikkatimi çekti...

'Şaraptaki madde bol kalorili yemeklerin kötü etkilerini önlüyor..'

Bir nefeste okudum yazıyı...
Harvard Tıp Okulu ve Amerikan Ulusal Yaşlanma Enstitüsü araştırmacıları, kırmızı şarapta bulunan resveratrol denen doğal maddenin zengin kalorili ve bol yağlı yemeklerin kötü etkilerini yok ettiğini ve ömrü uzattığını keşfetmişler.

Habere göre...
Her gün düzenli alınan resveratrol, son yıllarda hızla artan obezite/şişmanlık kaynaklı rahatsızlıklar, hatta ölümlerin çaresi oluyor. Resveratrol üzümün kabuğunda, dolayısı ile kırmızı şarapta bulunan bir madde ve bu madde, ünlü bilim dünyasında 'Fransız Paradoksu' diye bilinen çelişkinin büyük anlamda çözümü… Fransızlar dünyanın en zengin ve en yağlı yemeklerini yiyen millet oldukları halde, Amerikalılara göre çok daha az kalp hastalıklarına yakalanıyorlar.

Neden?...

İşte bundan... Her yemekte içtikleri kırmızı şaraptaki resveratrol, bol yağlı, bol kalorili yemeklerinin kötü etkisini yok ediyor. Araştırmacılar bir gurup deney faresini, yüzde 60'ı yağlardan oluşan bir diyetle beslediler. Fareler, fare türü için orta yaş demek olan, bir yaşındaydılar. Beklendiği gibi fareler bir süre sonra şeker hastası oldular, karaciğerleri büyüdü ve standart beslenen farelere göre daha erken ölmeye başladılar. Bir başka grup fare de aynı diyetle beslendiler, ama onlara ayni zamanda büyük dozlarda resveratrol verildi.. Bu fareler de normalin üstünde şişmanladılar. Ne var ki bunların kan şekerlerinde ve insilün üretimlerinde değişme olmadı. Şeker hastası olmadılar. Karaciğerleri büyümedi. En önemlisi şaraptaki bu madde farelerin hayatını çok keskin bir şekilde uzattı. Resveratrol alan fareler, normal beslenen ve normal yaşam süren farelerden de daha uzun yaşadılar.

Yani...
Bu fareler, sağlıklarından hiçbir bedel ödemeden, en sevdikleri, en güzel, en lezzetli, en yağlı yemekleri istedikleri kadar yediler Üstelik normal beslenen farelere göre daha uzun yaşadılar.

Araştırmacılar resveratrolun farelerin fiziksel yaşam kalitelerine nasıl etki ettiğine de baktılar. Farelerin denge ve fiziksel gücünü deneyen bir test var. Dönen bir çubuk üzerinde düşmeden yürüme süreleri ölçülüyor. Resveratrol alan fareler yaşlandıkça daha başarılı olmaya başladılar ve normal beslenen genç farelerle aynı formu muhafaza ettiler.

Merak edip başka kaynaklara daldım… Kırmızı şaraptaki bu doğal madde, sadece ömrü uzatmakla kalmıyor... Kansere karşı, Virüs hastalıklarına karşı, Ateşli, iltihaplı hastalıklara karşı, Sinirlerin ve sinir sisteminin muhafızı... Yani her derde deva tam bir mucize madde bu... Bu konulardaki çalışmalar da hızla devam ediyor. Uzmanlar farelerden alınan sonuçların insanlar için de geçerli olacağını düşünüyorlar... Ama şimdilik aşılması gereken çok şey var... Bir defa doz... Kırmızı şarabın litresinde 1,5 ile 3 miligram resveratrol var. Farelerle aynı etki için normal kiloda bir insanin günde 10 ile 20 şişe arası şarap içmesi lazım. Bu kadar fazla alkol alındığında resveratrolun etkisi ne olur, bilinmiyor...

Benim bildiğim, Nahl suresinin 67'inci ayetinde haber verilen "Kesin mucize"nin "Aklını işleten topluluk" tarafından nihayet keşfedildiği... Bu mucizeyi çözmek için 2006 yılını bekleyen bilim, resvetrol hapını da herhalde kısa zamanda gerçekleştirir...

İnsanlar yüzyıllardan beri şarap kadehlerini tokuştururken boşuna 'Sağlığınıza' demiyorlarmış… Gerçekten sağlıklarına içiyorlarmış meğer!..
Şarap severlere sevgi ve saygılar...

Aydın Yılmaz

* * *
Benden Muhammed Mustafa'ya saygı ve selam:
Deyin ki, hoş görünürse, bir şey soracak Hayyam:
Neden Yüce Efendimizin buyruklarında
Ekşi ayran helal da güzelim şarap haram?
* * *
Benden Hayyam' a selam söyleyin demiş peygamber;
Sözlerimi yanlış anlamışsa çiylik eder:
Ben şarabı herkese haram etmiş değilim ki
Hamlara haramdır, doğru, ama olgunlar içer."

Eski Yunan kültürüne bakarsak; Eflatun’un ‘az içilen şarap ilaç gibidir, yaşlıları gençleştiri hastaları iyileştirir ‘ sözü şarabın daha o zamanlarda dahi sağlıkla bağdaştırıldığını gösteriyor. Elbette kararında, yeterli ölçüde içildiği sürece bir faydadan söz edilebilir.

Yazıda da bahsedilmiş biraz; kadeh tokuştururken İspanyollar “salud” derler. ‘Sağlığınıza’ anlamına gelir. Aynı kelimeyi bizdeki “çok yaşa” yerine de kullanırlar. Kadeh tokuştururken niye böyle söylediklerini şimdi anlıyorum. Yine de şarap dışındaki içkilerde pek uygun kaçmıyor J




Doğrusu bu haber beni mutlu etti. Şarap hem içimi çok keyifli bir içki hem de lezzetli. Hele bir de kaliteli bir şaraba denk geldiyseniz.. Şarap uzmanıyım sanki de..Çoğu benim için güzel aslında. Hatta Bozcaada, Elazığ gibi kendi memleketimizde üretilenler de gayet kaliteli bence. Yine de ev yapımı şarapların verdiği yumuşacık tadı tercih ederim. Bir de kırmızıyı beyaza..

Benim gibi peynir canavarı biri için peynir-şarap ikilisi de vazgeçilmez oluyor. Arada yaptığımız bu keyfi sıklaştırmakta fayda var sanırım. Başka şeyden değil, sağlık için...

HB

Popüler Yayınlar

Recent News