http-equiv='refresh'/>

29 Haziran 2012 Cuma

Çocuğun Yanında Konuşulmaması Gerekenler

1.Onunla ilgili önemli kararlar

Bu tür kararlar alırken anne-babanın çatışması ihtimali olabilir. Anne bir şey söylerken baba tersini isterse çocuğun da aklı karışır. Kendisi hangisini istiyorsa ona karşı çıkan taraf için farklı düşünebilir. Oysa anne-baba kendi aralarında tartışıp uzlaşırsa ona açıklayacakları veya uygulayacakları karar ortak görüşleri olacaktır. Böylece çocuğun anne ve babasına bakışı da sarsılmayacak, onları birlik olarak görecektir. Sadece çocukla ilgili kararlarda da değil aslında, her alanda bu tutumu sergilemek gerekir.

2.Para

Her ailenin ekonomik olarak sıkıntıları olur, belli dönemlerde artar ve daha çok aklımızı kurcalar hale gelir. Parasal konuları, problemleri ne olursa olsun çocuğa yansıtmamak gerekir. Sürekli yanında para konuşulan çocuk ileride sadece ona değer verir hale gelebilir. Mesela bana kalırsa çocuk anne babasının maaşını bilmemeli, merak da etmemelidir. “Benim babam şu kadar lira alıyor, seninki kaç para kazanıyor?” sorusu bir çocuğa hatta kimselere yakışmayan bir sorudur. Evet, çocukla veya onun yanında bu mevzular konuşulmamalıdır; ama paranın kolay kazanılmadığını da bir şekilde öğretmek gerekir. Her almayı istediği şeyi sorgusuzca satın almayarak mesela.

3.Kötü haberler

Geçen hafta iş yerimde çok üzücü bir olay yaşandı. Çok sevdiğimiz arkadaşımız, benim yan masamda oturan abimiz kötü bir kaza geçirdi ve şu an yoğun bakımda. Ne yazık ki hayati tehlikesi de sürüyor. Hepimiz yıkıldık bu haberle, aklımda hep o olmasına rağmen eve gidince Eda’nın yanında asla konuşmadık. Konuşsak da idrak edebilecek yaşta değil ama bu ufaklıklardan korkulur. Hiç kafasını bulandırmaya gerek yok. Aynı kötü haber alıp sahneye çıkan sanatçılar gibi çaktırmamak bizim görevimiz.

4.Siyaset

Bizim evde hiçbir zaman konuşulmazdı. Zaten siyasetle çok haşır neşir bir ailem yok ama bilinçli veya bilinçsiz böyle muhabbetlerin edildiğini hatırlamıyorum. Benim de içimde yokmuş zaten, öyle olunca hiçten ilgilenmedim. Üniversite yıllarında şaşırırdım hatta; daha okula başlar başlamaz siyasi partilere üye olanlar, gösterilere katılanlar, afişler asıp broşürler dağıtanlar nasıl oluyor da bu kadar çabuk bu işlere giriyorlar diye. Bu günü mü bekliyorlarmış hep diye düşünürdüm. Oysa onlar öncesinden zaten ilgiliydi bu işle, biraz da aile içinde konuşulan konularsa tamam altyapı sağlam demektir. Ben bu kadar ilgisizken istesem de siyaset konuşamam evde ama Bahadır’ın da kızımın yanında çok böyle muhabbetlere girmesini istemem. Eda neyin ne olduğunu bilsin, görüşleri olsun ama çok da takılmasın bu konulara.

5.Başkaları hakkında

Başkaları hakkında konuşmak, ki buna dedikodu yapmak da diyebiliriz, dikkat etmeksizin çok yaptığımız bir şey ama bu maddeler içinde en tehlikesizi bence. Her kadın kadar dedikoduyu sevdiğimden böyle söylemiyorum. Zararı ne olabilir ki? Alt tarafı insanlar hakkında, onlar yokken konuşmanın çok da kötü bir şey olmadığını öğretmiş oluruz. Çocuk nereden bilsin bizim dedikodu değil durum tespiti yaptığımızı!

Dikkat etmekte fayda var.

HB

27 Haziran 2012 Çarşamba

Haftasonu Kaçamağı Olarak Çeşme

Asla bitmeyecek olan, özellikle bayram tatillerinde ve yaz mevsiminde hız kazanan bir şeydir. Yol çalışmasının tarifini yapın deseler ülkemiz için bunu söylerdim. Kısacık Bursa-Balıkesir yolunda kaç defa yol çalışması nedeniyle karşı şeridin kapatıldığını sayamadım ama bu çalışmalardan bir tanesi kilometrelerce yolda araç konvoyuna sebep olduğu için yolumuzun tam 1 saat uzadığını biliyorum. Adım adım gitmek, bu esnada sıkılan ve karnı acıkan Eda’yı oyalamak fazlasıyla zordu. Yanımızdaki bisküviler olmasa muhtemelen bizim arabadan uzun çığlıklar yükseliyor olacaktı. Ben anlamıyorum her sene bu yolların bakımını yapmak çok mu gerekli..Sonra yapılmış yolları neden trafiğe açmak için bu kadar bekletirler? Yol gıcır gıcır ama kullanılamıyor, yan şerit ise tıkalı. Ayrıca bu tip kitlenmeler olduğunda niye buna müdahale edilmiyor? Karşıdan gelen araba sayısı az, 1 şerit onlara yetecekken diğer şeridi tıkalı taraf için kullandıramazlar mı? İlla bu eziyeti çekmeli mi her sene insanlar? Alışmalı artık buna herhalde. İmkanı olanlar İstanbul’u terk etsin denirken İstanbul dışındaki yolların ne olacağı hesap ediliyor mu? Soru çok, cevabı bilen var mı emin değilim.

Yolculuğu zorlaştıran diğer unsur da her zamanki gibi Edaydı. Bu kez biraz daha fazla oyaladı kendi kendini. Asıl zorluğu tuvalet konusu oldu. Çişim geldi diye bizi durdurup yapmayınca 1 saat içinde 5 kez mola vermek zorunda kaldık. Mola vermek de dert değil de çiş geldi dediği yerler bazen öyle fenaydı ki duracak yer yok, bir yandan aman kızım yapma altına, tut biraz diye panik yapıyorsun; bunlar biraz aksiyon yarattı yolculuğumuzda. Neyse ki kazasız, belasız, vukuatsız atlattık. Önemli olan bu.




Cuma yol yorgunluğuna ve saatin geç olmasına rağmen zaten 2 günlüğüne geldik, otele mi kapatalım kendimizi diyerek Çeşme Marina’ya gitmeye karar verdik. Otelimize de çok yakındı zaten. Kumrucu Şevki’de meşhur yengen kumrusu yedikten sonra biraz yürüyüş yaptık. Cıvıl cıvıldı her yer ama güzel bir kalabalık, insanı rahatsız etmiyor. Eda arabasında uyuyacak gibi olduysa da biz deniz kenarında Hayal Kahvesi’ni bulmuşken oturmak isteyince Eda da sağolsun hemen ayaklandı ve ortalıkta koşturmaya başladı. Sahneye çıkan grubu da merakla seyretti bir süre. Marina’yı çok beğendik; fakat çocuklu aileye bu kadar yeter diyerek 11 buçuk gibi odamıza döndük.


Babalar öğlen çocukları uyutmaya çalışırken



Ertesi gün Altınkum Plajına gittik. Otele yine çok yakındı, bu sefer tam tersi istikamette arabayla 5 dakika kadar yol gittik. Fun Beach’i önermişlerdi Altınkum’da. Plaj, deniz ve kum harika. Tek kötü tarafı suyun soğuk olması. Çocuklar için yine de ideal Çeşme’de gidilebilecek yerlere baktığımızda. Eda’yı birkaç kere denize soktuk fakat çok su soğuk olduğu için vücudunun tamamını sokmak istemedi. Baktık titriyor hemen çıkarıp kuruladık. Deniz kenarında oynadı çoğunlukla. Öğlen yemekleri de çok güzeldi. Bizim için önemli değil, ne olsa yeriz de çocukların yiyebileceği yemeklerin oluşu iyiydi. Yemek yenilen yerin gölge ve serin oluşu işin en güzel kısmıydı. Böylece öğlen sıcağında otele dönmek zorunda kalmadık. Eda da 2 saat kadar uğraştırsa da sonunda orada uyudu. Uyanınca tabi yine kendini denize attı. Bu arada mayo almama pek de gerek yokmuş. Anında ıslanıyor ve ıslak tutmak istemediğim için de hemen çıkarmak zorunda kalıyorum. Little swimmers’a devam bu durumda.




Cumartesi akşamı Alaçatı’daydık. Ege mezeleri ve balık yapan bir yerde yedik yemeğimizi. İlk kez asma yaprağında levrek yedim ve bayıldım tadına. Mekan güzeldi, yemekler lezzetliydi; fakat fiyatlar Alaçatı’ya yakışacak kadar tuzluydu. Yemeğin ardından Alaçatı’nın dar sokaklarında yürüyüş yaptık. Sokak dar, restoranların iki yanlı masaları sokağı daha da küçültüyor. Bir de akın akın insan kalabalığı sürekli yürüyüş halinde. Ben açıkçası bu kalabalıktan boğuldum. Bebek arabasıyla çıktığımız için daha da zor oldu yürümek. Yanımızdan geçen bir kızın “bebek arabasıyla gelmiyorlar mı bir de buraya” şikayeti, kıza “sen de çocuk yap bakalım kucağında taşıyabilecek misin bu kadar olunca, hem 1 bebek arabası yan yana yürüyen 2 insandan daha çok yer kaplamıyor” diyecek olsam da sonradan “hakkaten benim ne işim var çocukla burada” diye düşünmedim değil. Alaçatı’ya geçen sene gündüz vakti gitmiştim, çok daha güzeldi. Bu sefer sevmedim.

Pazar sabahı eşyalarımızı toplayıp otelden çıkışımızı yaptık. Bu arada kaldığımız otel Çiftlikköy’deydi. Minik fakat temiz bir otel. Fiyat olarak da uygundu. Otelde geçirdiğimiz zamanı düşününce daha çok para vermemekle iyi yapmışız dedik. Otel işletmecileri de canayakındı ki küçük otellerde bu da misafirlerin beklentileri içinde oluyor. Neyse, otelden ayrıldıktan sonra Ilıca’ya gidelim dedik. Suyu sıcak bari çocuklar rahatça denize girerler düşüncesi ile. Aslında Ilıca olmasa Aya Yorgi vardı seçenekler arasında ama A.Yorgi’nin suyu yine soğuk olduğundan, plajı taşlı olduğundan ve beach parası ödeyip erkenden ayrılmak çok mantıklı olmayacağından onu eledik. Ilıca’nın iyi bir seçim olmadığını plajı gördüğümüz an anladık. Halk plajı tıklım tıklım dolu, deniz acaip dalgalı ve hava fazla rüzgarlıydı. Su soğuk değildi evet ama esen rüzgar yüzünden yine suyun içinde üşünüyordu. Biz de çok oyalanmadan yola çıkmaya karar verdik hal böyle olunca.

Valiz hazırlayalım yazımda demiştimya kendim için çok eşya götürmeyeceğim diye; bu sefer bunu yapmayı başardım ama sanırım az sıfatının hakkını vermek için olsa gerek neredeyse hiçbir şey almamışım yanıma. Uzun süredir giymediğim eteğim üzerime de olmayınca tek şortumla kalakaldım. Bu da bana akıl olsun:Aynı kilodayım rüyasından uyanıp eski eşyaları denemeden böyle yerlere götürmeyeceğim ve yine kalabalık valiz uygulamama geri döneceğim. Sanki sırtımızda mı taşıyoruz...


Tatil öyle ya da böyle güzeldi. Bırakın şezlongta yatmayı şezlonga oturduğumu bile hatırlamıyorum. Eda’nın yemek düzeni bozuldu, doğru dürüst yemek yemedi, uyku düzeni bozuldu, bunlara bağlı olarak benim moral de bozuldu biraz ama tatilden döndük ve yine eski düzeni geri gelecek eninde sonunda. Çok da takmamak gerektiğini insan sonradan farkediyor. Değişemiyorum.

HB

20 Haziran 2012 Çarşamba

Yarım Kalan Tuvalet Eğitimi

Tuvalet eğitimi sadece bezi atmaktan ibaret değil. Hatta bu onun minik bir kısmı. Herkes eninde sonunda bezi hayatından çıkarıyor. Yetişkin olup da bez kullanan tanıyor musunuz? Söylemesi bile komik ve saçma. Ama tuvalet eğitimini tamamlamamış dünya kadar yetişkin var. Bilgim hemcinslerimle sınırlı olmasına rağmen bu sayının yüksek olduğuna eminim. Aslında kadınların bu grupta olması çok utandırıyor beni. Bu kişiler kendi çocuklarına da örnek olacak insanlar, kendi çocuklarına da bu alışkanlıkları kazandıracak daha doğrusu öğretemeyecek insanlar. Üzücü..

Hepimiz karşılaşıyoruzdur lavaboda görmek istemediğimiz manzaralar ile. Herkesin belli bir eğitim seviyesine sahip olduğu, görgülü, giyimi kuşamı düzgün, kültürlü insanların kullandığı şirket lavabolarında bile üstelik. Geçenlerde lise stajyeri önümde sifonu çekmeden çıktı gitti tuvaletten. Stajyer..Yani yirmisine dayanmış bir genç. Unuttu belki diyeceksiniz ama bildiğiniz pis bırakmıştı orayı. Oysa yapacağı şey çok basit; ve fakat o yaşta uyarılamayacak kadar utandırıcı. Stajyerler görevini tamamladı ve gitti ama bu çirkin manzara bitti mi? Ne yazık ki hayır..Çünkü o stajyer sonraları işe girdiğinde de aynı şeyi yapmaya devam edecek. Ediyorlar.

Eda’ya hemen hemen 1 aydır tuvalet eğitimi vermeye çalışıyoruz. Annecim sağolsun çok uğraşıyor. 1 haftada hallediliyor diye duymuştum ama sanırım çocuğa göre, yaşına göre değişiyor. Erken mi başladık bilmiyorum ama bu sıcaklarda da bezle durmasına gönlümüz razı olmadı. Hala altına yaptığı oluyor. Oyuna dalıp, unutup söylemediği çok oluyor. Sabretmek gerektiğini ve eninde sonunda söyleyeceğini biliyorum. Önemli olan sadece bu değil. Eğitimin diğer tarafları da önemli. Direkt tuvalete yaptıysa yanında hemen sifonu çekiyorum ki aklına öyle kazınsın. Tuvalet yapıldıktan sonra klozet temiz bırakılır.

Hala çişi geldiğinde pek söylemediğinden sık sık tuvaletini tutuyoruz. Her seferinde ellerini yıkamıyoruz henüz. Kendisi bir şey de ellemiyor henüz. Biraz geçsin bunu da öğretmemiz gerekecek. Tuvaletimizi yaptıktan sonra ellerimizi yıkamalıyız. Aslında benim her defasında ellerimi yıkadığımı görüyor. Hiçbir şey yapmadan bile ona örnek oluyoruz.

Tuvalette çok vakit geçirmek de iyi değil. Benim eşim de dahil olmak üzere tuvalette gazete okuyan, telefondan oyun oynayan,..yani uzun vakit geçiren insanlar var. Evet orası kafamızı dinleyebildiğimiz, rahatsız edilmediğimiz tek yer ama sağlık bakımından da bu şekilde uzun süre oturmak tehlikeli. Ayrıca kafa dinleme ve rahatsız edilmeme kısımları anneler için hiç geçerli değil, dolayısı ile annelerin böyle bir sorunu da yok. Bu ufakken kazandırılan bir alışkanlık mı emin değilim ama Eda şu sıra tuvaleti gelmiş olsa bile hemen yandaki duşakabinle veya fayanslarla oynamaktan işini görmeyi erteliyor. 10 kere hadi dedirttikten sonra teslim oluyor. Öyle başka bir aktiviteyle uğraştığından değil de nazından, inadından yapıyor bizimki bunu. Zamanla değişecektir sanırım.

Hazır yaz gelmişken annelerin bir çoğu tuvalet eğitimini denemeye başlayacak. En başından bu unsurları eğitimin içine dahil etmek en güzeli ve doğrusu olmalı. Diğeri elbet alıştırılır; 5 günde olmaz 2 ayda olur...

HB

18 Haziran 2012 Pazartesi

2 yaş karnesi


İsim:Eda Bilen  


          












Yaş:2


Paylaşma Oyuncakların dahil olmak üzere paylaşmayı seven bir çocuktun. Ne olduysa son 2 aydır oyuncaklarını vermek içinden gelmiyor. Hatta vermemek için her şeyi yaptığın oluyor. Belli kişilere karşı da değil üstelik. Seninle her şeyini paylaşan Naz’ı bile oyuncaklarınla oynatmıyorsun. Sana bir haller oldu kuzum. 2 yaş sendromunda kıskançlık da vardı sanırım. Seneye biraz bu konuya yoğunlaş ve değişmeye çalış tamam mı yavrucum? Ben değişirsin umuduyla ve seni motive etmek adına bu notunu düşük vermek istemiyorum. İlk yılın ortalamanı kurtarıyor.

5/5

Beslenme İştahlı bir çocuk olmadığın için düşük not veresim vardı ama sonra düşündüm de iştahsız da olsan, bazı öğünlerin 1 saat de sürse, yemek yerken karşındakine yeni bir oyun bul yoksa ağzımı açmam mesajları da göndersen yemeğini yiyiyorsun iyi-kötü. Tabağını bitirmediğin çok oluyor. Katı gıdaları çiğneme konusunda da çok üşencisin ve bizi çoğunlukla çorba yapmaya zorluyorsun. Ayrıca iştahsızlığının tavan yaptığı dönemler de çok oldu. 2  kaşık yemek yediremediğimiz günlerden bahsediyorum. Yine de çok fazla yemek seçmemen ve kilonun ortalamadan çok aşağıda olmaması tüm bu olumsuzlukları tolere ediyor.

5/4

Uyku Kusura bakma pamuğum ama en kırık notunu uyku alanında alıyorsun. Deliksiz uyuyan bebek mi var anne deme bana; az da olsa olduğunu biliyorum. Zaten ben senden mükemmeli beklemiyorum, biraz olsun ortalamanın üzerine çıksan yeter. Doğduğundan beri güzel uyuduğun bir dönem hatırlamıyorum. Uykuyu seven bir çocuk değilsin, anladım ama karne ortalamanı bu kadar düşürmesine de izin verme. Okula başladığında düzelir belki gibi bir beklenti içindeyim, bu karamsarlığımı biraz olsun azalt bu yıl, olur mu yavrucum?

5/2

Uyum Bu konuda en yüksek notu hakediyorsun canım kızım. Bebekliğinden bu yana hiç yabancı birine gittiğinde ağladığını, farklı ortamlarda huysuzluk yaptığını hatırlamıyorum. Sen hep kalabalığı, insanları seven bir çocuk oldun. 1 buçuk yaşına kadar yeni bir ortama girdiğinde çekingen davranıyor, rahatça hareket edemiyordun. Bunu da aşmış bulunuyorsun, maşallah sana. Sendeki bu gelişim bile yüksek not alman için yeterli. Yeni tanıdığın insanların yanında ilk yarım saat hala sessiz, uslu, hafif çekingensin ama sorun değil. Ben o hallerini de çok seviyorum. Uzun süre yanında kalmadığımız insanlar seni “aa ne uslu kız” diye yanlış tanıyor ama olsun, varsın öyle bilsinler.

5/5

Kendini oyalama Gittiğin yerde 2 dakika oturmadığın için, çok istesem de, yine yüksek not veremeyeceğim bir konu. Dışarı çıktığımızda 10 dakika olsun sandalyede/mama sandalyesinde otursan, etrafa bakınsan, oyuncağınla oyalansan..Böylece biz seni daha çok gezdirsek, gittiğimiz yerlerde daha çok rahat etsek? Yüksek not alabilmenin tüyolarını verdim. Daha ne yapayım?

5/4

Şimdilik 5 ders ile bitirip seni çok boğmamayı istiyorum. Seneye sana daha iyi bir karne takdim etmeyi diliyorum. Birkaç söyleyeceğim şey daha var;

Kızım olduğun için sana torpil yapmadım kuzucuğum. Şimdiden alış bu tutumla karşılaşmaya. Başkalarının karneleriyle de ilgilenmiyorum. Ben de umarım gün gelip sen okula başladığında aynı tutumumu sürdürebilirim. Hayatın rekabetten ibaret olmadığını sana öğretebilirim umarım. Seni çok seviyorum güzel kızım. Şakayla karışık hazırladığım bu karnede senin için verdiğim takdir notları hep tam puan. Senin her hareketinden gurur duyuyorum şimdiden. İyi ki benim kızımsın. Seni hiçbir şeylere değişmem, her şeyimsin çünkü.


Velisi

Hatice Bilen        Bahadır Bilen                          

13 Haziran 2012 Çarşamba

Ben eleştirinin yapıcı olanını severim

Başkalarını eleştirmek dünyanın en kolay işidir. Peki eleştirdiğimiz olay,davranış,tepkiler için kendimiz nasıl bir tutum sergilerdik bunu sorguluyor muyuz? Yoksa sonucunu düşünmeden, hiçbir yapıcı yanı olmayan eleştirilerde mi bulunuyoruz? Olumsuz eleştirdiğimiz şeyin doğrusunu biliyor muyuz? Aynı koşullarda biz olsaydık farklı davranır mıydık diye merak ediyor muyuz? Tüm bu soruların cevabı hayır ise karşımızdakini kırmaktan, gücendirmekten başka bir işe yaramıyoruz demektir. Tüm bu soruların cevabı hayır ise siz de çoğunluktansınız demektir.

Bir de hepimizin çokça yaptığı bir şey; bilsek de bilmesek de yorum yapmak. Hepimiz her konuda uzmanız adeta. Hele bazı insanlar var ki sırf muhalefet olsun diye her konuda söyleyecek bir şey bulur. Böylelerini çok da dikkate almamak lazım. Gerçekten bildiği için eleştiri yapanları ayırt edip onları önemsemek gerek.

Geçenlerde bir yazı okudum ve bu yazının sonucunda bu konuyla ilgili kendime ayna tutma gereği duydum. Çünkü bu işe yaramaz eleştirilerin çoğunu ben de sıkça yapıyorum. Her ne kadar insanları üzmekten her zaman çekinen bir yapım olsa da bazen daha yakınlarıma karşı bu duyarlılığı göstermeyip daha rahat ve acımasız eleştirilerde bulunabiliyorum. Ayrıca ben kendimi hep eleştiriye kapalı biri olarak tanımlarım. Hatta sevmediğin yönlerin neler diye bir soru duyduğumda ilk bunu söylerim. Şimdi düşününce belki de eleştirenlerin eline bir fırça ve palet vermeliyim. Bakalım onlar olsalar nasıl yaparlardı. Gerçekten farklı bir bakış açıları varsa yine ben kardayım. İlla ki bir şeyler öğreneceğim demektir. Güzel bir yönteme benziyor. Yazı şöyle:

Usta bir ressamın öğrencisi, eğitimini başarıyla tamamlamış.Büyük usta, öğrencisini eğitimini başarıyla tamamladığı için uğurlamış. Öğrenci, sevinç içinde eğitimini tamamlamanın vermiş olduğu gururla sınıftan çıkacağı sırada usta çırağına, “Yaptığın son resmi şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?” demiş.
“Resmin yanına kırmızı bir kalem bırak.İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı işareti koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma!” diye ilave etmiş.
Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş. Resmin her tarafının çarpılar içinde olduğunu görünce büyük bir üzüntüyle ustasının yanına dönmüş.
Büyük usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış.
Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.Fakat bu kez resmin yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.
Yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmelerini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş.
Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.Usta ressam bu durumu şöyle açıklamış:
“Birincisinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasızca bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.”
“İkincisinde, onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.”

Eleştirinin zor olanını seçmediğimiz sürece hiç yapmamak en iyisi. İnsanları hem kırmamak hem de yanlış yönlendirmemek adına...

HB

8 Haziran 2012 Cuma

Nasıl Geldim Buraya-3

Dün bütüüün gece Madonna ile uğraştım. Kendisiyle sohbetler mi etmedim, fotoğraflar mı çektirmedim, konseri en güzel yerden mi seyretmedim. Bu torpil nerdendi böyle ben de bilmiyorum. Rüya değil mi istediğim kadar saçmalayabilirim. Konsere gitmeyi çok istemiştim ama öyle bir gündeydi ki gitsem 3 gün falan Eda’yı görmemem gerekecekti. 2 gün de işten izin almam. Yoğun bir döneme de denk gelince gidemedim. Bu şansı yakalayan arkadaşlar muhteşem geçtiğini söylüyor tabi. Sahne şovlarına hayran kalmamak imkansız zaten. Neyse Madonna olmadı, haftaya MFÖ’ye giderim ben de. Sadece Madonna mı eğlendiriyor sanki hıh!
Ben “nasıl geldim buraya” yazısı yazar yine eğlenirim. İlla konsere de gerek yok.


Botanik bir cümle koy

Olur, botanikten pek anlamam ama onun yerine botanik bir resim koysam? Botanik Parkta çektiğim fotoğraflar vardı, onlarla yetinsek olur sanırım.

Kayığın bugüne kadar hangi değişimlere uğradı

Ah bir kayığım olsaydı da anlatsaydım ne gibi değişimlerden geçtiğini. Ama böyle bir şey olmadığı için soruyu da cevaplamakta güçlük çekiyorum şu an. Ben yine fotoğraf hakkımı kullanabilir miyim? Kayıkla alakalı bir şey olsun bari. Uğradığı değişimleri bilmem ama kayık fotoğraf içinde çok estetik duruyor bence.




Mesela ben karşında duracağım, bırakacağım onu 'git kızım anneye' diyeceğim dünyalar benim olacak.film

Cümleyi çözmeye çalışayım önce. “Git kızım” diyeceğine göre cümlede bahsedilen “o” kızı olmalı. Karşısında duracağı kişi de kızın annesi. Ne güzel ama böyle ufak şeylerden mutlu olan birisi, bu basit eylem bile dünyaları veriyor kendisine. Bu gerçek değil ki yahu film film. Ancak filmlerde olur zaten böyle şeyler.


Allahu ekber sesini kulakta duymak nedir

Nedir? Ezan okunuyor olmasın? Hayır aslında başka şeyi merak ettim ben de. Kulaktan başka yerde mesela gözde duymak nedir? Saçma oldu değil mi, arama böyle ben ne yapayım.

Aşk birkaç görüşte

Aşk birkaç görüşte olursa aşktır zaten. Tek görüşte aşk mı olurmuş! Siz kaçıncı görüşünüzde aşık oldunuz? En az 2 değilse bilin ki aşık falan değilsiniz.


Çene cerrahından korkmayın

Bunu duymaya ihtiyacın vardı ve her yerde bu cümleyi aradın değil mi? Öyleyse doğru yerdesin, korkma korkma. Ben gözümde büyüttüm bu çene cerrahlarını. Meğer hiç korkulacak kimseler değillermiş. Bir benzerin de “20 lik diş çekiminden korkmayın acı vermiyor” diye arama yapmış. İkinize de söylemiş olayım, duymak istediğinizi söylüyorum tekrar. Korkmayın. 20 lik dişiniz çıktığına göre kazık kadar olmuşsunuz demektir. Bu kadarcık ağrıdan bir şey olmaz. Ah benim zamanımda böyle akıl verenler yoktu ki, korka korka gittim çektirdim.

Aklına takılan şarkıyı bul

Evet var bu işe yarayan programlar. Yalnız bugün bir arkadaşımdan komik bir mail geldi. Radyodan istek şarkı talebi yapan bir gencin mesajı:”Bir şarkı vardı, tamamını dinlemedim ama çok güzeldi. Adını ve sözlerini de bilmiyorum. Çalarsanız çok sevinirim.” Böyle bir durumdaysanız beklenti içine girmeyin derim.

Eğer dünyada tek bir şeyi değiştirme imkanın olsaydı, bu ne olurdu?

Oh be sonunda anlaşılır bir soru. Noktalama işaretleriyle, öznesiyle yüklemiyle gerçek bir soru. Güzellik yarışmasındaki kızlardan biri gibi hissettim kendimi. Ciddi ciddi cevap vereceğim neredeyse.

En fanatik arkadaşım
Siz arkadaşım Suna’yı mı arıyorsunuz acaba? Bende fanatik arkadaş çok, en fanatiği seçmek biraz zor. Biraz ipucu verseniz? Ama siz kendi arkadaşınızdan mı bahsediyorsunuz. Öyleyse bu sitede ne aradınız ki? Biraz daha açık olun kuzum, böyle ihtimaller üzerinden konuşmak zor oluyor.

HB

6 Haziran 2012 Çarşamba

Valiz Hazırlayalım mı?

Gözümüzü yollarda bırakan 2012 yazının gelişiyle birlikte çocukla tatil konuları da konuşulmaya ve yazılmaya başlandı. Haziran ayında 2-3 günlük Çeşme tatili düşündüğümüzden, ben de kısa da olsa çocukla tatil için hazırlıklı mıyım diye sordum ve bir liste yapsam belki işim kolaylaşır diyerek bunu hazırlamaya karar verdim. Geçen sene yaptığım iyi gelmişti son bir gözden geçirmek için.

Süre kısa bile olsa, çocuk için alınacaklar bavulu şişirmeye yetiyor. Bavulu erkekler hazırlasa hacim olarak değişeceği kesin. Gerçekten gereksiz eşyalarla doldurup bazılarını hiç çıkartmadan geri getiriyoruz çoğu kez ama nasıl olsa araba taşıyor, sırtımda götürmüyorum ya düşüncesi aklımızın bir yerinde yerleşmiş olduğundan elimizi attığımız her eşya “ya lazım olursa” diye valizi boyluyor mutlaka.
Tatil hazırlıkları dahi insanın içini kıpır kıpır etmeye yetiyor. Çocukla yapılan tatil tanımı her ne kadar farklı olsa da değişikliğin hepimize iyi geleceği ümidiyle bir an önce bir yerlere gitmek istiyorum. Tuzlu tuzlu durmayı, plajdaki canlılığı, yüzmeyi çok özledim.

Çeşme tatili 3 gün süreceği için listem biraz kısa. Otelde kalacak olmamız da listeyi kısaltıyor. Havlu, çarşaf gibi şeylerden kurtulmuş oluyoruz en azından.



Bol bol kıyafet

Eda için bol kıyafet almakta fayda var. Tuvalet eğitimine başladık yavaştan. O yüzden altını kirletmeydi, terlemeydi derken çokça kıyafete ihtiyacımız olacaktır. Neyse ki mini mini hepsi :) Asıl benimkileri iyi seçmem ve hakkaten giyeceklerimi almam lazım.

Şapka ve güneş gözlüğü

Şapka takmamıza rağmen Eda’nın gözleri geçen yaz kıpkırmızı olmuştu güneşten. Güneş gözlüğü aldık bu yaz, umarım takar.

Güneş kremi

Geçen yıldan kalan kremimiz var ama malum, kullanma süreleri 1 yıl olduğu için onu atmak durumundayım. Yine Trukid bulabilirsem ondan almak istiyorum.

Sinek kovar

Chicco’nun çıkardığı sprey, roll-on veya krem şeklindeki sinek kovarlar işimi görecek gibi geliyor. Bir güneş kremi sür bir sprey sık, üstelik bunu 2 yaş sendromu içinde olan ve böyle şeylere hiç gelemeyen bir çocuğa yap, zor olacak farkındayım.

Mayo

Artık kızıma mayo almanın zamanı geldi. Little swimmers yeterli gelir aslında ama kız annesi olarak mayo giydirmeye hevesliyim azıcık. Daha ne kadar bekleyeceğim, bu yaz değil de ne zaman!

Havlu

Otelde lazım olmayacaksa bile deniz kenarında Eda’nın saçını kurulamak için gerekebilir.

İlaç

Umarım ihtiyaç olmaz ama ateş düşürücü gibi ilaçların bulunmasında fayda var. Medeniyetten uzak bir yerde olmayacak olsak da zamansız gerekmesi durumunda elimizin altında olmalı. Aman Allah korusun.

Simit

Eda’ya bir tane simit almıştık ama ilk tatilinde pes etti ve patladı gitti. Deniz yatağı, simit, kolluk gibi şeyler çocuklu tatilde olmazsa olmazlar.

Portatif tuvalet

Yollarda tuvalet molası vermek beni en çok korkutan şeylerden. Temiz lavabo bulmak çok zor. Biz bir şekilde idare ediyoruz da çocukla nasıl olacak? Dokunma dersin her yere dokunur, ellerini yıkamaya çalışırsın içine sinmez. Bunun için satılan portatif lazımlıklar varmış. Mothercare ve Joker’de satıldığını duymuştum.

Uyku arkadaşı

Bizimkinin uyku arkadaşı var ama öyle her gece aradığı, olmazsa olmaz bir oyuncak değil. Çoğunlukla Zulu veya Piglet oyuncağı kolunun altında uyuyor ama olmadığında da çok aramıyor. Hatta bazen daha uykuya geçmeden “anne al” diye bana uzatıyor. Eğer çocuğun uyku arkadaşı varsa ve onsuz uykuya dalamıyorsa tatil onun da hakkı olacaktır.

Bebek arabası

Plajda uyuma ihtimalimize karşı almamız gerekiyor. Normalde öğle saati odaya gidip dinlenmek en iyisi ama tatil kısa olunca yapılır mı bilmiyorum. Plajda uyumak istemezse ve gölgede tutamazsak mecburen odaya geçeceğiz.

Biberon

Sabah 6’da uyanıp süt isteme artık bizde bir alışkanlık haline geldi. Uykumun en tatlı yerinde süt ısıtmaya kaldırılmak, sonra da tam yeniden uyumuşken kalkmak zorunda olmak çok fena ama malesef o sütü içmediği sürece hiç uyumuyor. Yani ya 6 da kalkacaksın ya da 6 da süt için kalkıp yarım saat de olsa yeniden uyuyacaksın. Tatilde de bu yüzden biberona ihtiyacımız olacak.

Sticker

Yol boyunca iyi bir oyalayıcı olabilir. Benim günün her saatinde oyalayıcıya ihtiyacım var aslında. Yemek yedirirken, tuvalete götürürken, arabada..Hep..

Şimdilik benim aklıma bunlar geliyor. Başka mutlaka yanında olmalı dediğiniz bir şey var mı?

HB


5 Haziran 2012 Salı

Keşif 2- Şirin Bir Kasaba

Keşiflerimizden bir diğeri Kasaba Restorant ile devam ediyoruz. Tamamen tesadüfen uğradık buraya. Pazar günü biraz Eda’yı dolaştıralım diye dışarı çıkmıştık. Kent Ormanında yürüyüş yapalım, hem de Eda parkında biraz vakit geçirir dedik. Kent Ormanı’nın kalabalığını hesap edememişiz. Daha öğlen 11’de mangal kokuları sarmıştı piknik alanını. Anlamakta zorlanıyorum; o saatte nasıl o etleri yiyebiliyorlar? Bize mangal olsun yeter, saati farketmez.
O kalabalık bizi pek sarmayınca tekrar arabaya binip bir kararsızlık içinde Orhaneli Yolunda ilerlemeye başladık. Güzel bir yer görürsek gireriz diyerek..Neyse ki Orhaneli’ne kadar gitmeden Kasaba çıktı karşımıza.



İyi ki de öyle oldu. Ben pek beğendim burayı. Dere kenarında, yemyeşil, çocuk parkı var. Kriterlerimden en önemlisi çocuk parkı, anlamışsınızdır artık :)




Kasaba Restoran’da neler yapılabilir?

-Köy kahvaltısı..Biz kahvaltı sonrası gittiğimizden Türk Kahvesi içmeyi tercih ettik. Kahvaltısının nasıl olduğu konusunda bir fikrim yok şimdilik.
-Hamak keyfi..Gölgesi pek güzel, su sesiyle de çok iyi gider hamak.
-Çimlerin üstünde top oynanabilir. Babalara düşüyor bu iş.
-Hiçbir şey yapmadan oturup huzur bulunabilir. Çocuksuz aileler için bu madde.
-Ata binilebilir. Eda’nın uyku saatine yakın gittiğimizden ve güneş tam tepede olduğu için bu aktiviteye hiç girişmedik. Başka sefere denemek istiyorum.





HB

4 Haziran 2012 Pazartesi

Keşif 1- Uzan Kayapalı Et Mangal

Haftasonu yeni yerler keşfettik. Bursalı okuyucuların yararlanması için beklemeden paylaşmak istedim. İlki Uzan Kayapalı Et Mangal. Geçen hafta gitmiştik aslında buraya ve ben hevesli hevesli fotoğraf makinemi de arabaya almıştım. Yoldayken öyle bir yağmur bastırdı ki oraya kadar varabildiğimize şükrettik. Yağmurun hızı da kesilmediği için arabadan içeri koşa koşa girdik. Tabii makineyi almaya cesaret edemedim ıslanmaktan korkarak. Bu hafta yeniden gitmeye karar verince artık fotoğraflayabilirim diye sevindim ilk önce.




Çalı’dan Kayapa’ya giderken yol üzerinde Uzan. Yeşilliklerin içinde çok huzurlu bir atmosferi var. Etlerin lezzetini tarif etmek çok zor. Ben etçil biri olmamama rağmen çok beğendim. Kuzu eti yemediğim için sadece biftek, köfte ve sucuklarından denedim. Patlıcan salatası mutlaka yenmeli. Alkol yok; fakat şırası sayesinde hiç aramıyorsunuz. Tamam itiraf edeyim, bu manzarada bu etlerle şarap iyi giderdi diye söyledik birkaç kere. Tatlı olarak kemalpaşa yemenizi öneririm.



Uzan’ın en beğendiğim yanı çocukla gidilebilecek yerler listesinin en üst sıralarında olması. Eğer açık havada oturmak istiyorsanız yeterli büyüklükte bir oyun alanı var. İçinde de çocukların eğlenebileceği türden oyuncaklar, kaydırak, salıncak vs. Kapalı alanda oturmak istiyorsanız üst katta yine çocuklar için yapılmış bir oda ve içinde kaydırak,çadır ve birkaç oyuncak var. İki oyun alanı da yakınındaki masaları kaptığın sürece görme mesafesindeler. Hem yemek yiyip hem de çocuğunu izleyebiliyorsun. Ben yemek süresince öyle yaptım. Çünkü Eda gittiğimiz anda parka attı kendini, dönerken çıktı. İçinde de bir sürü çocuk olduğundan sıkılmadı hiç. Biz de biraz olsun rahat ettik.



Beğenmediğimiz yanı ise hızlı servisleri. Hemen sipariş vermemizi isteyen bir tavırla masaya dikildi servis elemanı. Sonra da tüm siparişleri aynı anda getirdi. Öyle olunca da hemen ye ve git düşüncesinin yanı sıra etlerin soğuması da biraz can sıkıcıydı. Belki bir dahaki sefere bu konuda garsonlara ekstra açıklama yapmak gerekebilir.

Bol gezmeli haftasonumuz aslında kızımın hastalığıyla biraz keyifsiz geçti. Tüm kışa damga vuran hastalığımız öksürükle birlikte burun akıntısı ve tıkanıklığı bana bu hastalığın kışa özgü olmadığını hatırlatmak ister gibi yine bir anda hortlayıverdi. Cuma gününden beri pamuk kızım geniz akıntısıyla boğuşuyor. Özellikle uykudan uyanınca şiddetleniyor. Hele ki dün gece kabus gibiydi. Gece yarısı 1 saat boyunca 1 dakika aralıklarla öksürük krizlerine tutuldu. Bütün gece evin içinde dolandım durdum. Ayak tabanlarına viks sür, burun damlası ara, su içir. Balgamı atması için her şeyi denedim. En sonunda kopmuş olmalı hain balgamlar, rahatladı biraz olsun.

Bilmiyorum neden bu kadar sık oluyor. Her sebzeden yedirmeye çalışıyoruz, her gün az çok meyve veriyoruz, o kadar dikkat ediyoruz ama sıkça hastalanıyor işte. Şimdilik tek önlemimiz bal ve bol bol çay. İlaçsız atlatırız umarım. Hasta diye eve de kapanmadık, açık havadaydık dediğim gibi çoğu zaman. Güzel bir haftasonuydu ama bu sebepten ötürü biraz tatsız.

Aklım kızımda ama işler de bir o kadar yoğun. O yüzden diğer yeri de yarın anlatayım.

HB

Popüler Yayınlar

Recent News