http-equiv='refresh'/>

29 Aralık 2014 Pazartesi

Blogcu Anne'de bir konuk

Geçen hafta Blogcu Anne Elif sitesinde yazıma yer verdi. Konuk yazar olmak istememdeki amaç daha çok kişiye ulaşmaktı. Sağolsun Elif’in takipçilerinin bir kısmı bu konuya bundan sonra dikkat edeceğini yazdı. Bir de öksürme eğitimi başlığı ile yazdığım yazının gereksiz olduğu yorumunda bulunan bir bayan vardı ki kendisine saygı duysam da hak veremiyorum.

Ateşi olmadığı halde ve keyfi yerinde olmasına rağmen bugün Eda’yı okula göndermedim. Çünkü tüm gece öksürük krizleri yüzünden uyumadı. Evet o kadar sık öksürüyor ki her seferinde ağzını kapatmayabiliyor. Çocuk nihayetinde, unutuyor. Bazen farkediyor, “ayy çok özür dilerim anne ağzımı kapatmadım” diyor. Ben de zaten bu farkındalığı sağlamaktan bahsediyorum. Her bir eğitimi verebiliyorsak çocuklarımıza nasıl öksürmesi gerektiğini de öğretebiliriz. Tabii bunun için önce kendimizin eğitimli olması gerekiyor değil mi?

Konuyla ilgili yazımı okumak isterseniz buyurun linki.



HB

Fotoğraflarla Hamilelik Günlüğü-7



24. hafta

Bu haftayı hasta olmamaya direnerek geçirdim. Çünkü ofiste öksürmeyen, hastalanmayan kimse kalmadı. Hatta 1 kişi suçiçeği oldu, apar topar eve gönderdiler. Ardından bir panik havası. Herkes annelerini aradı, “suçiçeği geçirdim mi anne ben” soruları havada uçuştu. Hamilelikte suçiçeği çok korkutucu, Allah korusun. Doktorumu aradım ve geçirdiysem bağışıklık kazandığımı ve rahat olmamı söyledi. Yine de hasta arkadaşın masasının yanından geçerken (evet sadece boş masa ama olsun) tedirgin olmadım değil. Çok şükür bir şey olmadı ama diğer mikroplarla baş edememiş olmalıyım ki cumadan beri boğazım kaşınıyor.
24.hafta bitiminde şeker yüklemesi yaptırdım. Artık gönlümce tatlı yiyebilirim. Tabi 62 kiloya tırmanmış olduğum gerçeğini gözardı etmeden.



25. hafta

Boğaz ağrısından bir şekilde yırttım. Keçiboynuzu pekmezini çayıma karıştırdım. Sanırım iyi geldi. Ancak nezleden kurtaramadım kendimi. İşten çıkmama sebep oldu hatta o pis mikrobun sebep olduğu baş ağrısı ve halsizlik. İyi ki de çıkmışım. O gün dinlendim anneciğimde bol bol. Haftasonu Eda ile dinlenmek ne mümkün! Tamam sadece Eda değil, kendim de rahat duramıyorum. Hasta halimle kurabiye yapmama ne gerek var mesela. Yatamıyorum ki yerimde. Kurabiye de beni sinir etti zaten. “Aldığı kadar un” tanımı vardır ya tariflerde…Bu tarifin alabildiği un bizim evdeki tüm un stoğunu tüketti. Gittim markete un aldım da öyle toparladı kendini hamur. Ama sıcacıkken de pek güzel oluyor.



26. hafta

Bu bacak ağrısı sandığımdan da uzun sürdü ve hatta doğumdan sonra da geçmeyecek diye korkuyorum. Bu ağrı yüzünden artık oturmadan çizmemi giymekte zorlanıyorum. Ayakkabı da giyilmiyor bu soğukta. Hem bacak ağrısı hem büyüyen göbek yüzünden penguen yürüyüşleri de başladı tabi. 3.trimester başlamak üzere, hakkımdır bu yürüyüş stili değil mi? Bu arada dedikodu olacak ama şirkette 8 aylık hamileyken doğum iznine ayrılan bir bayan vardı. Sadece 6 kilo aldığı söylentileri dolaşıyor. Gerçek olma ihtimali de çok yüksek çünkü göbeği benim bu halim kadar bile yoktu. Hala topuklu ayakkabılarıyla gezebiliyor, arkadan çok zayıf bile görünüyordu. Penguen yürüyüşü ile alakası bile yoktu yani.

O neyse de Cuma gittiğim kontrolde doktor bebeğin başının aşağıda olduğunu söyledi. Bu da demektir ki az hareket, az stres, çok dinlenme. Oysa biz Cumartesi ailece Uludağ’a gidecektik. Bütün planlar değil ama benimle olanlar suya düştü. Eda ve Bahadır’ı gönderip ben koca günü evde geçirdim. Poor Hatice. Ne yapalım sağlık olsun. Annelik daha hamilelikte fedakarlıkların başlaması demek.

Uludağ sorun değil de azıcık ayakta kalsam yoruluyorum. Doktor da sürekli yatıp dinlenmemi istedi. Bir yandan da stres yapmamamı. O böyle dedi ya şimdi dinlenemediğim zamanlar ve stresli olduğumda 2 kat huzursuzluk duyuyorum. 32.haftada yasal doğum iznim başladığında artık çalışmamı istemiyor doktorum. Ancak o zamana kadar da sık sık rapor almamı söyledi. O kadar çok kasılma hissediyorum ki korkuyorum bazen. Eda’dan ne kadar farklı bir hamilelik. Küçük kızım sağlıkla ve vaktinde gelir umarım.

HB


26 Aralık 2014 Cuma

Sadeanne'den Hediye

Yılbaşı için ben de bir kişiye hediye vermek istedim. Aslında bir süredir aklımda vardı ama ne olacağına bir türlü karar verememiştim. Mağazadan bir şey alıp onunla çekiliş yapmak istemedim. Bazı bloglarda denk geliyorum da galiba Watsons cirosunun büyük bölümünü blogların çekilişleri ile yapıyor. Kitap istemiştim, aklımdaki de belliydi aslında. 2014’te kaybettiğimiz Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi isimli kitabı ve yanında bir çocuk kitabı olsun istiyordum ama baktım daha önce bir kez kitap çekilişi yapmıştım. Değişik olsun bu sefer, o başka zamana kalsın dedim.

Hediyem el emeği bir çanta. Tasarımı ve önündeki süslemeler bana ait, sadece dikimini kendim yapmadım. Dolayısıyla hediyeyi göndereceğim kişi taktıkça SadeAnneyi hatırlayabilir. Umarım öyle olur yani.



Katılım şartları şöyle:

-Instagram üzerinden katılacaklar; yukarıdaki fotoğrafı profillerinde #sadeannedenhediye hashtagi ile paylaşıp benim hesabımı (@haticebln) etiketlemeliler. Bu şekilde paylaşımda bulunan kimseyi atlamamış olurum.

-Facebook üzerinden katılacaklar; çekiliş yazı linkini hesaplarında paylaşıp buraya yorum bırakırlarsa yine takibim açısından kolay olacaktır. (yorum kısmında paylaşımın yapıldığı link de yazılmalıdır)

-Instagramda gizli hesaplar çekilişe dahil edilmeyecek.

-Paylaşımlar 31 Aralık gecesine kadar devam edebilir. Sonrasında aralarından biri çekilişle seçilecek.

-Kargo ücreti tabi ki bana ait. Hediye çekilişlerinde aksini düşünemiyorum :)

O zaman bol şans!


HB


Çekilişimiz sonuçlandı. Kazanan tubasanal77 isimli ig kullanıcısı. Herkese ilgisinden dolayı çok teşekkürler. Tuba hanımı da tebrik ediyorum. Toplam 81 kişi çekilişe katıldı ve sonuç http://www.cekilisyap.com/ ile belirlendi.

25 Aralık 2014 Perşembe

Ranza Modelleri

Eda’nın odasıyla ilgili düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Şimdiki odası 2 çocuk için fazla ufak. Yan odaya geçmeyi planlıyoruz ama hem bizim odadan uzaklaşacak, hem de yan komşunun çocuk sesleri zaten az olan uykusunu etkileyecek diye endişe ediyorum. Yine de başka çare yok gibi görünüyor.
Kardeşler için ranza hem kullanışlı hem de çok eğlenceli. Ufaklık belli bir yaşa geldikten sonra (ben ufaklık diyorum ama Eda kardeşinden bahsederken Aden demeye başladı bile) ranzaya geçiş yaparız. Odalarımız küçük olduğundan ranza şart olacak. Ancak ilk etapta ikea’dan yatak almayı düşünüyoruz. Eda hala yatağına sığıyor, zaten boyu uzatılıyor da yatağın. Yani 2 yıl daha bu mobilyalarla idare edebilir. Hem ranza başlarda bebek için kullanılamayacağından bu fikri birkaç yıl sonrasına erteledik. Hazır ranzalardan ziyade odanın daha kullanışlı hale getirilmesi için özel tasarım olması daha mantıklı geliyor. Pinterestten bulduğum ve beğendiğim bazı modeller oldu, ilerisi için dursun bakalım bir kenarda.


HB





23 Aralık 2014 Salı

Sen de eskidin be 2014

2014 yılının son günlerini yaşıyoruz. 2014 benim için iş anlamında yoğundu. İş dışında ailemle güzel günler yaşadığım ve keyifle hatırlayacağım günler getirdi. Temmuzdan sonra ailemizin yeni üyesi minicik kızımız da bizimleydi.



OCAK

Geçen kış da havalar çok soğuk değildi, kar bile yağmadı doğru dürüst. Yine güzel bir havayı fırsat bilip kendimizi parka atmışız ocak ayında.



ŞUBAT

Şubatta baba-kız aşkını fotoğraflamışım hep. Çok seviyorum onları, aralarındaki ilişkiyi, birbirlerine duydukları aşkı…




MART

Anne-kız aşkı eksik mi kalsın yani. Bizim de aramızda büyük bir sevgi var bi kere! Eda’nın saçlarını küt kestirmiştik 2013’ün sonunda. Ben de ondan özenmiş kısaltmışım. Hatta şimdi fotoğraflara bakarken yine özendim, kısacık kestiresim geldi.



NİSAN

Annemler gelmişti nisanda. Tüm aile bir aradayız ne güzel.



MAYIS

Okullar kapanmadan, mayıs sonunda Eda’nın doğumgünü kutlandı sınıf arkadaşlarıyla birlikte. Yaz aylarında doğan çocukların kaderi bu, hiçbir zaman kendi doğumgününde kutlayamayacak.



HAZİRAN

Hava biraz ısındı, biz hemen kendimizi Assos ve Ayvalık’a attık. Cunda’da Minelerle karşılaşıp güzel bir akşam yemeği yemiştik.



TEMMUZ

Temmuz bizim kutlu doğum ayımız. Nikah yıldönümümüz de temmuzda. Bu sene Yunanistan’a gittik ve çekirdek aile olarak çok güzel bir tatil yaptık. Islak saçlarla poz verdik bol bol, kendimizi denizden çıkarabildiğimiz zamanlarda tabi…Hamile olmama rağmen enerjim yerindeymiş demek o zamanlar. Sonra Bodrum’a geçtiğimizde çok kalamadım oysa denizde. Tam zamanında gitmişiz Tasos’a.



AĞUSTOS

Bodrum’da da küçük hanım denizden çıkmadı. Hatta çok kısa mesafe de olsa yüzmeyi öğrendiği için daha da bir heveslendi. Su kurbağası oldu çıktı ağustosta.



EYLÜL

Eylülü yakışıklı kocama armağan ediyorum. Hamilelik günlüklerimden heveslenmiş olmalı ki benim köşeme geçip poz vermiş. Aynaya bakıp bakıp “çok yaşlandım” dese de ben hiç öyle olmadığını tekrar söylemek istiyorum. Ee biraz yaşlandık tabi de o kadar olur, kocaman kızımız var.



EKİM

Bayram ziyaretlerinin birinde Bodrum Kalesi fonu ile bu fotoğrafı çekmişiz.



KASIM

Kasımda Nilüfer’deki Çocuk Kütüphanesini keşfettik. Sonrasında Eda Misi Köyündeki minik parka koştu hemen. Park olsun ona yeter. Saatlerce sallanıp kaydıraktan kayabilir.



ARALIK

Geldik takvimin sonuna. Bugüne bugün tam 6 aylık hamileyim. 2015 o sebeple çok önemli olacak. Umarım kızımızı sağlıklı bir şekilde bize getirir. Sağlığımızın ve huzurumuzun yerinde, sevdiklerimizin yanımızda olduğu bir yıl olsun, dileğim bu.


HB

22 Aralık 2014 Pazartesi

Annemin büyük değişimi

Benim annem varya sosyal medyada öyle bir aktif ki…Ne var bunda herkesin annesi artık facebook kullanıcısı demeyin. Annem öyle gerideydi ki gelişim hızı herkeslerden büyük. Bilgisayarı açıp kapatmayı bile bilmezdi diyeyim siz anlayın. Önceleri babamın açtığı hesapla takip ediyordu. Ama bütün kadın akraba, komşu, arkadaşlar için arkadaşlık isteği gönderince babamın hesabıyla bu pek hoş olmadı. Hatta ilk acemilikle başkalarının fotoğraflarında alakasız kişileri filan etiketliyordu. Aman aman tam rezillik. Babamın isminin bu şekilde yanlış işlere karışmasına daha fazla göz yumamazdım. Hemen anneme bir facebook hesabı açtım. Hatta bir güzellik olsun diye arkadaş filan da ekledim. Kullanıma hazır, mis gibi bir hesap hediye ettim anneciğime.
Herkesi rahatça takip edebiliyor artık. Kim nereye gitmiş, o ne yazmış, bu ne paylaşmış. Ve bunların ötesinde bir sürü yeni yemek tarifi alıyormuş izlediği sayfalardan. Geçen gün baktım bilgisayar mutfakta, baka baka yemek yapıyor. Tek eksiği fotoğraf yüklemek şu anda. Onun da sebebi telefonu. Fotoğraf çekebilse onu da yapacak.

Bu da annemden bir paylaşım :)

Fb yetmemiş, instagramı da öğrenmiş ama oraya henüz üye değil. Sadece benim adresimi yazıp, yeni fotoğraf var mı diye bakıp çıkıyor :) Aslında oraya da bir üye yapsam annemi komşuların, akrabaların dışına çıkıp ünlüleri de takip etmeye başlayacak. Bu Tarz Benim hayranı olarak Ivana ve Nurellayı da bulurum ben ona :) Boş kaldığım bir gün el atayım en iyisi. Benim annem geri kalmasın hiçbir platformdan. Onda bu gelişim isteği olsun yeter.


HB

18 Aralık 2014 Perşembe

Çocuk Kitabından Beklediklerim

Çocuk kitabı seçerken dikkat ettiğim şeyleri sıralayacağım, ancak çoğu zaman internetten kitap alışverişi yaptığım için bunların kimisini öngöremiyorum. Kitap gelip okunduğunda görüyorum kimisinin beklentimi karşılamadığını. Bunu çok yaşamamak için kitabı almadan önce BDK (Bir Dolap Kitap) yorumlarını okuyorum. Zaten onların önerdiği bir kitapsa hiç sorun çıkmıyor.

Nokta


-Çizimlerin yetenekli ellerden çıkmış olması.

Bazı kitaplarda koca sayfada 1 cümle yazıyor ama öyle çizimler var ki verdiğin paraya acımıyorsun. Çocuk da daha okuma bilmediğine göre gözü hep kitabın resimlerinde. Dolayısıyla çizimlerin itina ile yapılmış olması önemli.

Küçük Kara Balık


-Resimsiz sayfanın olmaması.

4-5 yaş grubu resimleri bol kitapları daha çok seviyor. Küçük Kara Balık okurken sırf bu yüzden biraz zorlanmıştım dikkatini toplu tutmak için. Ben okurken bir yandan çizimleri takip ediyor ve hayal gücü devreye giriyor belki de. Çünkü her kitapta bir karakter seçip “anne bu ben olucam” diyor.

Balık Tutma Dersi



-Çizimlerin anlaşılır olması.

Balık Tutma Dersi şahane bir kitap, verdiği mesaj, diyaloglar çok güzel. Çizimler ve sayfa kalitesi de öyle. Ancak sayfa içinde birden fazla kareye yer verilmiş ve bu nedenle çocuk sıralamayı anlamıyor okurken. “Anne hangi resimdeyiz şu an” diye soruyor bana. O nedenle ben de parmağımla okuduğum kareyi gösteriyorum ve o şekilde izliyor.


-İmla kurallarına uygun, anlaşılır bir Türkçe ile yazılmış olması.

Zaten buna uygun olmayan bir sayfa yakaladığımda o kitapla aramdaki bütün ilişki soğuyor. -de,-da,-ki eklerini doğru kullanmamışsa örneğin sinirim hopluyor. Kitap yazan birinin hele böyle bir hataya asla hakkı yok diye düşünüyorum. Okullarda ikinci bir dil okutulmasından çok daha önemlisinin anadilimizin doğru öğretilmesi olduğunu düşünüyorum. Biz daha bunu yapamıyoruz ki başka bir dil öğretelim.

Külprensi

Eğlenceli kitaplardan...

Bebek Aşağı Bebek Yukarı. Mesaj içerikli kitaplardan...


-Eğlenceli bir hikaye içermesi.

Mesaj içerikli kitaplar güzel oluyor. Bazen bin kere anlatamadığımız şeyleri kitaplar sayesinde öğretiyoruz. Ancak bazı kitapları da hiç öyle kaygılara girmeden sırf gülmek için okumak ilaç gibi geliyor. Anne-kız kitap okurken kikirdemek gibisi yok.


HB

16 Aralık 2014 Salı

Senden Önce Ben

Bu tarz kitaplar okumayalı ne çok olmuş. Yani duygusal, hatta ağlatan cinsten. Yeryüzünde bu kitabın sonunda gözyaşını tutamayan bir tek ben olmamışımdır herhalde. Yani hamilelik hormonu filan değil buna sebep çok eminim. Kitap bana İçimdeki Deniz ve Can dostum filmlerini çağrıştırdı. İkisini de çok sevmiştim. O nedenle kitap da çok akıcı geldi, 2 günde bitirdim. Hatta normalde TV sesi varken kitap okuyamam, dikkatim dağılır. Bahadır TV izlerken onun sorularını duymamazcasına ilgiyle okudum.



En ağırından spoiler içerir, uyarmadı demeyin

---------
En etkileyici bulduğum filmleri düşünüyorum da bir çoğunun sonu kötü bitmiş. Ama yani etkileyici olacağım diye de okuyucuya yapılmaz ki bu! Will ve Lou mutlu olmalıydılar sonunda. O genç adam iyileşmese bile Lou sayesinde bu hayatını sevmeye başlamalıydı. Olmadı. Lou’nun Paris’te okuması için yazdığı mektupta ben çok etkilendim. Oysa Türk filmi gibi güzel bitse yine de etkilenirdim yani, sevmiştim hikayeyi.
---------


İnternetteki kitapçılardan alışveriş yapmaya başladığımdan beri kitaplara karşı çok nankör oldum ben. Eda’ya kitap sipariş ettikçe kendim için de mutlaka alıyorum ve o an okumakta olduğum kitap pek sarmamışsa (örneğin Aldatmak, Kinyas ve Kayra) hemen onu bırakıp yeni arkadaşımın sayfalarına koşuyorum. Bu ruh hali epeydir var bende ki önceden hiç böyle değildim. Başlanmış kitap bitirilmeliydi önce, kural buydu. Yine eskiye dönmeliyim, yoksa kitaplık bir sürü yarım bırakılmış kitapla dolacak. Böyle kitaplar için hediye çekilişi filan mı yapsam :p Yok canım amacım elimden çıkarmak değil, benim beğenmediğimi bir başkası sever belki olamaz mı? Hepsi de tavsiyeyle alınmış kitaplar. Öyle rastgele kitap almıyoruz heralde.

HB

11 Aralık 2014 Perşembe

Mahremiyet Eğitimi

“Çocuklara mahremiyet dersi nasıl verilmelidir” konusunu anlatan çok güzel bir video izledim. O kadar hassas bir konu ki… Çocukların anaokuluna başlama yaşı aslında bu konuda eğitilmeleri gereken yaşa karşılık geliyor. Anne, baba ve aile büyüklerinden ayrılıp tek başına yabancı insanların arasına katılıyorlar. Aileler çocuklarını ne kadar da en güvenilir okula göndermek isteseler, dünya kötü insanlarla dolu. Üstelik hep güvendiğimiz insanlar olmayacak etraflarında. Temel kazanmaları için erken yaşta bilinçlenmeleri çok faydalı olacaktır. Geçenlerde twitterda bir hesap paylaşılmıştı, spamlenmesi için.. Hesaba baktığımda kanım dondu. Minicik kızların fotoğrafları sapıkça paylaşılmış ve hesabın binlerce takipçisi var. Böyle mide bulandırıcı insanlardan uzak tutsun Allah çocuklarımızı. Ancak ne yazık ki her yerde olabilirler ve biz ebeveyn olarak her an çocuklarımızın yanında olamayacağımız için aslında onlara bu konuda sağlam bir eğitim vermek çok önemli.

Vücuttaki mahrem bölgeleri anlatmakla işe başlanabilir. Buralara anne, baba, anneanne, babaanne ve okuldaki sınıf öğretmeni dışında biri dokunursa, dokunmak isterse hemen bunu anlatması istenmeli. Videoda anlattığı gibi bir bodyguard seçilip aklına o kişi de yerleştirilebilir. Belli bölgelerimizin özel alanlar olduğunu ve bu sınırlara kendi iznimiz ölçüsünde yaklaşılabileceğini öğrenmeleri gerekir.

Mahremiyet eğitimi sadece sözlü anlatımla olmaz elbette. Bizlerin hareketlerimizle bunu desteklememiz gerekir. Örneğin çocuğu kalabalık bir ortamda giydirmek yerine üstünü değiştireceği zaman başka bir odaya geçmemiz lazım. Ya da tuvalete götürdüğümüzde mutlaka kapısını kapatmalıyız. Evde kimse yokken biz buna pek uymuyoruz. Kapılar sonuna kadar açık. Tuvalete girildiğinde kapı kapanır diye anlatmak yerine bunu her seferinde uygulamak en doğrusu.

Yetişkinlerin her istediğini yapabileceği duygusuna kapılmamaları gerekiyor. Özellikle de bu konuda bedenim bana aittir, kimse bana istemediğim sürece dokunamaz, beni öpemez mesajını aşılamalıyız. Küçük erkek çocukları gelip Eda’yı şapır şupur öptüğünde sinir oluyorum. Ama ses çıkarmayan ebeveynlerine. Herkes onu öpmeden izin almalı aslında ama nerdeeeee..

4 yaş bu konuların konuşulması için uygun yaş olarak görülüyor. Çocuğu korkutmadan bunları anlatabiliyor olmalıyız. Aamir Khan programında bunu çok güzel başarmış.

HB

10 Aralık 2014 Çarşamba

Cevizli Tahinli Çörek

Bu tarifi görünce hemen haftasonu gelsin istedim denemek için. Tahinli tarifleri çok seviyorum, hamur zaten olmazsa olmazım. İnsan sevdiği yemekleri güzel yapıyor, inanıyorum buna. Ölçüler çok yerinde, sevgiyle yaptığınızda harika olacağının garantisini veriyorum. En güzel pastanelerde yediğim çöreklerden daha lezzetliydi. Sıcacıkken yerseniz hele daha da mis.

Tarif daha detaylı ve daha bol fotoğraflı olarak burada var. Benim aklıma fotoğraflamak gelmemiş. Çok iddialı değildim başlarken ama tadıyla karşılaşınca bloga da eklemek istedim.
6 adet çıkacak şekilde bu ölçüleri kullandım ben de. Eğer kalabalık bir gruba yapacaksanız yumurta yine 1 tane kalacak şekilde diğer malzemelerin iki katını kullanabilirsiniz.

Malzemeleri:

½ bardak ılık süt
¼ bardak zeytinyağı
1,5 yemek kaşığı toz şeker (tepeleme olmalı)
½ çay kaşığı tuz
½ paket kuru maya
1 yumurta
2-3 bardak un (göz kararı koyduğum için emin değilim ama 3 bardak kullanmış olmalıyım)
1 yumurta sarısı (üzerine sürülecek)
Susam

İç harcına:

1 bardak tahin
4 kaşık toz şeker
İri dövülmüş ceviz

1,5 bardak un, şeker, tuz ve mayayı karıştırdım. Süt, yağ ve yumurtayı ekleyip yoğurmaya başladım. Yavaş yavaş kalan unu ekledim. Elime yapışmayacak kıvama gelene kadar un ilave ettim. Orijinal tarifte bu hamuru 15 dk dinlendirip şekil vermeye geçiliyor ve sonra tekrar mayalanması için bırakılıyor. Ancak ben Eda’yı baleye götürmek zorundaydım. O nedenle 1,5 saat kadar dinlendi ve mayalandı. Geldiğimde önce iç harcını hazırladım. Tahin ve şekeri karıştırdım. Diğer yanda cevizi çok ufalanmayacak kadar blenderdan geçirdim.

Hamuru 6 eşit parçaya bölüp hepsini sırayla unladığım tezgahta incelecek kadar dikdörtgen şeklinde açtım. Elinizin yatkın olmasına gerek yok, çok kolay açılan bir hamur.

Açtığım hamurların içine 2 kaşık kadar tahinli karışımdan sürdüm. Çok kenarlara getirmemeye çalıştım ki kenarlardan sızmasın. Tahinin üzerine ceviz serptim, biraz bolca tuttum cevizi, daha güzel oldu. Dikdörtgen hamuru rulo şeklinde sarıp iki ucunu tahinin akmaması için büzdüm. Tüm hamurları bu hale getirdikten sonra sonraki aşamaya geçtim. Hamurları iki ucundan çekerek biraz uzattıktan sonra gül böreği gibi doladım. Biraz gevşek yapmakta fayda var.


Yağlı kağıdın üzerine dizdikten sonra yumurta sarılarını üzerlerine sürdüm ve susam serptim. Önceden ısıttığım fırında 190 derecede alt-üst kızarana kadar pişirdim.


9 Aralık 2014 Salı

Yeni Hesap

SadeAnne facebook sayfasını kapattığımı duyurmak istiyorum. Sebebi engellemek zorunda kaldığım yeni kullanıcıların sayfayı izlemeye alması. Bu işle uğraşmak yerine Sade Anne isminde yeni bir hesap oluşturdum. Böylece fb sayfamı arkadaşlık isteği ile yönetmiş olacağım. Tabii özel hesabım da bir yanda durduğu için ikisini birlikte takip etmek benim için biraz zor olacak. Birini telefondan, birini bilgisayar ya da tabletten yürütebilirim diye düşündüm.

Sade Anneyi takip eden herkesi facebooka bekliyorum. Bir başka deyişle en güzel SadeAnne butik tasarımlar için sayfama beklerim :p


HB

8 Aralık 2014 Pazartesi

Fotoğraflarla Hamilelik Günlüğü-6



21. hafta

Minik kız artık sesleri duyabiliyormuş. Kızlarımın ikisine aynı anda kitap okuyorum yani. Eda karnımdayken İtalyanca kursuna gidiyordum ve herkes dalga geçiyordu “bu kız önce İtalyanca konuşur söyliyim” diye. Komik ama Eda gerçekten de İtalyanca birkaç kelime öğrendi bile ve çok çabuk öğrendi. Alakalı değildir muhtemelen, bütün 4 yaş çocukları dile yatkın zaten ama 8 ay boyunca İtalyanca kursuna gitti işte benimle birlikte. Küçük kızım sesleri duymaya başladığına göre ona müzik filan dinletmeli değil mi? Ama ben kulaklıktan dinliyorum ofisteyken, öyle olmaz mı :p

Detaylı ultrason kontrolümüzü de başarıyla tamamladık çok şükür. Kadıköy Acıbadem’de Perinatolog olarak çalışan Prof.Dr.Melih Atahan Güven üç haftada bir Çarşamba günleri burada olacakmış. Bu nedenle doktorumla da görüşerek randevumu kendisinden aldım. Minik kızımızın sağlığı yerinde, binlerce kez şükrediyorum. Muayene esnasındaki duruşu çok komikti, ayakları tam başına kadar yukarı çekmiş öyle yatıyor. O kadar çikolata gofret yedim ama uykudan uyandıramadık. Oysa gitmeden önce kıpır kıpırdı. Tam bitmek üzereyken elini kaldırıp parmakları açarak el salladı. Eda’ya ablasına el salladı olarak anlattık elbette, CD’den izlerken çok hoşuna gitti onun da.

PS: Fotoğrafta ne kadar kötü çıkmışım öyle. Tek pozda kalmış, alternatifi olmadığı için seçim hakkım yoktu.




22. hafta

Adımsayar uygulamasını yükledim telefonuma. Günlük 4500 adım filan atıyorum. Normalde 10.000 adım atılması gerekiyormuş her gün. Bu adımlar da tempolu yürüyüşe ait değil. Gün içinde yemekhaneye, otoparka yürüyüşler. Ekstra yürümediğimden 4000 adım attıysam o gün olağan bir gün yaşadım demektir. Geçen Cuma İstanbul’da toplantıya gittim. Öğle arası Zorlu’ya gidip biraz dolaşma, sonra da yemek yeme niyetindeydim. Git-gel yarım saat yürüyüş demek bu. Sonrasında da feribota dönerken Yenikapı metrosundan gemiye yürüdük. Toplamda 9000 adım atmışım. Adımsayar da şaşırdı, rekor kırdığımı gözüme sokmak için bir sürü bildirim gönderdi. Bu rekorun bana hediyesi koskoca bir yorgunluktu tabi. Aynı akşamın gecesi okuldan çok yakın arkadaşlarım Ankara’dan gelecekti. Onları beklerken koltukta sızmamak için direndim. Yorucu kapattım haftayı. O yüzden bu haftanın fotoğrafı pijamalı ev halim olsun, evrene mesaj…




23. hafta

Kıyafet benim için dert olmaya başladı. Kendime kıyafet bulamıyor değilim. Hatta eski kazaklarımın tamamını giyiyorum. Beli lastikli eteklerimi de. Ama sorun şu ki giydiğim hiçbir şey yakışmıyor. Görüntü başarısız. Evet kendimden baya eminim, doğum sonrası veririm diye ümitliyim bu kiloları ama daha da nereden baksanız 5 ay var bunun için. Etrafımda ince ince bayanlar var. Pek özeniyorum onlara bazen. Herkes aynı anda hamile olsa ne şahane olurdu.

Haftasonu arkadaşımızı evlendirdik. Onun nikahında bir arkadaşımızın annesi bebeğin cinsiyetini sordu. Kız olduğunu duyunca da “ne güzel, iki kız çok iyi anlaşırlar” dedi. Böyle pozitif yorumlara bayılıyorum. Olsun, hadi yaa yine mi kız gibi tepkilerden sonra hele…(Fotoğrafı buraya gitmeden önce çektik.)


HB

5 Aralık 2014 Cuma

Hamilelikte yeme yasakları

Hamileliğin doğasına uygun değil ki bu. Hamile dediğin istediğini, canı çektiğini yer. Öyle olmuyor işte. Benim kendi adıma yemekten kaçındığım şeyler şöyle:

-Kola gibi asitli içecekler
Yazın çok canım istediğinde içmiştim ama tüm hamilelik boyunca 3-4 defayı geçmeyecektir.

-Alkol
Doktor çok canın çekerse şarap içebilirsin demiş hamile bir arkadaşıma. Ben de hamile olduğumu bilmeden birkaç kadeh şarap içtim tatilde. Fakat öğrendikten sonra ağzıma bile koymadım. Zaten normalde de çok tüketen biri değilken hamilelikte gereksiz buldum işin doğrusu.

-Çiğ et
Pişmemiş, içi pembe pembe et görünce zaten yiyemem de Carpaccio denen o nefis şeyden mahrumum ya işte o dokunuyor kanıma. Tabi sucuk, salam, sosis gibi şeyler de çiğ olarak tüketilmemeli. Hatta hiç yemesek en iyisi, içinde bir dünya katkı var. Çiğ yenmesi hamilelikle de alakalı değil sadece, normalde de sağlıksız. Ben ufakken çok yerdim bunlardan ve kurt olmuştu karnımda bu yüzden. Zaten benim geçmişim çok karanlık bu konuda. Şimdi Eda’ya bıkbıklıyorum ama zamanında anneanneme okul çıkışı hep patates kızarttırır, ekmeğime mayonez sürdürürdüm. Sağlıksız beslenme konusunda üstüme yoktu. Hamilelikte bir tek sucuk yiyorum. O da marketten değil, annemler sağolsun Bigadiç’te bir kasaptan alıp göndermişler. Nefiss. Mümkün değil bir zararı yoktur.

-Çay, kahve
Çay neredeyse hiç içmiyorum. Bayılarak içmediğim için benim için vazgeçmesi kolaydı. Kahve ise şöyle.. İşteyken çay molalarına indiğimizde ıhlamur içmekten fenalık geldiği noktada bol sütlü nescafe içiyorum. Zaten rengini görseniz kahve olduğuna inanmazsınız. O da günde bir tanecik. Sanırım zararı yoktur.

-Yüksek civa içeren balıklar
Dip balıklarını hiç sevmem esasında. Barbun mesela çok fena kokar bana. Midye filan da hiç yemiyorum. Sadece kalamar konusunda çok bilgim yok. Hamilelikte sakıncalı mıdır bilmiyorum ama kırk yılın başında dışarıda balık yerken abandığım için sorun olmadığını düşünüyorum. Ton balığı da örneğin yüksek civa içeriyormuş. Öğlen yemeği kötüyse ben hemen ton balığına başvuruyordum, yanlışmış.

-Taze peynir
Arkadaşlar Güneydoğu Anadolu gezisinde zehirlenmişti taze peynirden. O olaydan sonra kendisine karşı mesafeliyim. O nedenle hamilelikte tamamen uzak duruyorum. Önemli aslında bu konu. Pastörize edilmemiş sütten yapılan peynirlerde erken doğum veya düşüğe neden olan bir bakteri bulunuyormuş. Aman evlerden uzak.

-Bitki çayları
Hamilelikte bitki çayı tüketirken iyice araştırmak lazım. Örneğin adaçayı yasaklı. Söktürücü etkisi var, ayrıca rahim kasılmalarını uyarabiliyormuş.

-İyi yıkanmamış sebze,meyve ve yeşillikler
Eğer sirkeli suda bekletme şansım yoksa meyvenin çok sevdiğim kabuğunu soymak zorunda kalıyorum. Yeşilliklerin dışarıda nasıl yıkandığı belli değil, çok dikkat etmek lazım buna da. Güvenilir bir yer değilse hiç yememek en iyisi. Eh anam ya her şeyi evimden taşımam lazım benim bu durumda. Pratikte nasıl mümkün olsun..




Tüm bunlara dikkat ederken bir yandan da tatlı krizlerimin önüne geçemiyorum. Ben de kendime her gün bir tatlı yeme hakkı verdim. Misal dün annem mozaik pasta yapmıştı, nasıl yemem. İşte bari ben de kendime hak vereyim dedim. Yerken kendimi suçlu hissetmem en azından.

HB


1 Aralık 2014 Pazartesi

Kış hamileliği mi yaz hamileliği mi?

İkisini de yaşamış, daha doğrusu bir tanesini hala yaşamakta olan biri olarak her iki türün de avantajlarından bahsetmek istiyorum.

Beslenme

Yazın meyve çeşitliliği çok fazla. Kiraz, karpuz, şeftali, üzüm, kara dut…Neyse ki aş ermeyi beceremedim henüz. Gönül rahatlığıyla yazmamı buna borçluyum. Kışın ise elma, muz, mandalina, portakaldan başka pek bir şey yiyemiyorum. Bir de su tüketimi var. Yazın çok daha kolay. Zaten susamamak imkansızken kışın su içmek daha zor oluyor. Diğer yandan kış hamileliğinde protein ağırlıklı beslenme daha basit. Yazın genelde sebzelere ağırlık veriyoruz.

Hastalık

Hamilelikte hasta olmak gerçekten çok yıkıcı. İlaç kullanamıyorsun. Tek çaren dinlenmek. Evde bir tane çocuk varsa o da pek mümkün olmuyor tabi. Kışın etrafımız mikroplarla sarılı. Ofiste bir ara öksürmeyen yoktu ve ciddi tırsıyordum. Evde çocuk mütemadiyen öksürüyor zaten. Kaçınmak çok zor. Doktorum gripten koruyucu özelliği olduğu için kış gebelerine tetanoz aşısını önerdiğini söylemişti. Ben dinlemedim ve yine yaptırmadım. Umarım pişman olmam.

Giyim

Yazın kesinlikle çok kolay. Şu açıdan kolay; çizme ve mont derdin yok. Ben şimdiden çizme için zor eğilmeye başladım. Yağmur çamur demeden ayakkabı ile çıkabilirim çok yakında. Yazın ayak numaram büyüdüğünde bir tane babet almıştım ve tüm hamilelikte yetmişti o bana. Doğumdan sonra çöpe gitmişti, nasıl eskittiysem. Mont da problem. Tek dert göbeğin büyümesi değil ki üstteki düğmeler de zor kapanıyor :) Bunlara rağmen bol kazaklar kurtarıcı. Hala eski kazaklarımı giyebiliyorum. Yaz olsa yeni t-shirtler gerekecekti. Sadece gömleklerle vedalaştım üst giyim olarak.

Sıcaklık

Yaz hamileliği demek herkes sıcağı 1 hissederken senin 5 hissetmen demek. Sıcaktan ayakların davul olması, olabilecek her yerin isilik olması demek. Haa bir de koca göbekle yüzmek var. Çok tatlı bir histir eminim. Ben yaşayamadım hiç. Yalnız ilk ayların yaza denk gelmesi harika, çünkü yüzmek bulantıları azaltıyor resmen. O dönemi rahat atlatmamda etkisi çok büyüktü.

Her iki dönemin de kendine özgü artıları var. İkisini de görmem karşılaştırma yapmam açısından iyi oldu.

HB


Popüler Yayınlar

Recent News