http-equiv='refresh'/>

31 Aralık 2013 Salı

Bir hastalığın ardından

-Çok şükür öyle ciddi bir şey değil ama nalet virüs çok hırpaladı, çok yordu bünyemi. Bir daha boğaz yanması ve baş ağrısıyla uyanırsam ciddiye alacağım. Devamı pek hoş olmuyor, bunu unutmayacağım.
-3 gece 2 gün boyunca yutkunmanın ne kadar önemli bir faaliyet olduğunu anladım. Bu süre boyunca en uzun süre yutkunmadan duran insan rekoru için adaylığımı gösterecektim. Bir ara diş hekimlerinde tükürükleri çeken aletten mi alsam diye düşündüm, o boyuta geldim boğazımdan kulaklarıma yayılan ağrıyla kıvranırken.
-Boğaz öyle tahriş olmuş ki portakal, limon gibi şeyler boğazıma değdiği anda boğazımdan alevler çıkacak sandım. Bu hale gelmeden bol bol meyve yemeli.
-Hasta halim yetmezmiş gibi bir de ailenin her ferdi hiç kendine dikkat etmiyorsun diye azarladı beni. Ben ki atletsiz dışarı çıkmam, atkımı takmadan çay molasına bile inmem, nasıl oluyor da dikkat etmediğim söyleniyor. Virüs bu virüs, kalın giyinmenle güzel beslenmenle pek ilgilenmiyor. Haa ağzını kapatmadan öksürenlere kızsalar onun yerine anlarım.
-Maske takmak aşırı iğrenç, rahatsız bir şey. Edama bulaşmasın diye evde taktım 1 gün ama sıkıntılar geldi . Yine de keşke bu maske ülkemizde yaygın bir şey olsaydı. Hasta hasta evinden çıkanların takması zorunlu olsaydı keşke.
-Bahadır’a verdiğimiz ağlayan yüzü hemen siliyorum ve yerine kocaman bir gülen yüz veriyorum. Ben hastayken çok ilgilendi Eda ile sağolsun, geceleri uyuttu bile hatta.
-Tam iyileşemedim, hala öksürükle boğuşuyorum ama antibiyotiği yarıda kesmek zorunda kaldım. Mideme iyi gelmedi çünkü. Bir yerden iyileşelim derken diğer şeyleri bozuyoruz.

Kısaca bir hastalığın ardından tam da yılın son gününde, yeni yıl ve önümüzdeki yıllar için en başta sağlık diliyorum. Gelen yeni yıl mesajlarından en sevdiğimi paylaşıyor ve herkese 1’ini kaybetmediği
sağlıklı yıllar diliyorum.

1 ve 0' lar..!

Şöyle der Vehbi Koç:
"Evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene, İşin varsa bir sıfır daha koymalısın,İş seninse üç sıfır daha koymalısın,İşin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,
Araban varsa bir sıfır,
Yazlı
ğın varsa bir sıfır daha,
Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi...
Ancak, Sa
ğğın varsa bir koyarsın başına,
o zaman bütün sıfırlar anlamlı bir de
ğere ulaşır.
Yoksa sonuç sıfırdır, hiç u
ğraşmayasın boş yere..."
Hepiniz için "1" inizi kaybetmediğiniz sağlıklı bir 2014 dilerim… Çünkü "0" ların, sizin ve sevdiğiniz insanların ona ihtiyacı var..

24 Aralık 2013 Salı

Bugün Babaya Ağlayan Surat

Sabah yataktan kaldırılamayan Eda’nın artık pes etmiş annesi, seçtiği giysileri yatakta birazcık daha uyku diye yalvaran kızına giydirmeye çalışmaktadır. Sanki haftasonu okul yokken sabahın 7’sinde uyanan kız aynı Eda değildir! Anne güçlükle kızı giydirmeye çalışırken sultan yerinden kıpırdamadığı gibi bir de “anneeee süt” deyince aynı anda kaç iş yapılabilir muhakemesine girmek yerine topu direkt babaya atmaya karar verir.

Anne: Babası ben Eda’yı giydiriyorum, süt ısıtabilir misin kızına?
Baba: Tabi
Eda: Ama ballı, ama pipetten, ama ılık.

Baba daha Eda giyinemeden bir hızla sütü getirir. Anne bu çabukluk ve pratiklik karşısında şaşırmıştır ve bu süt işini komple babaya devretme kararı almak üzeredir ki o anda kızdan gelen yorum annenin kafasındaki güzel tabloyu dağıtır.

Eda: Bu süt ısınmamış!

Sütün geliş hızının altında yatan sebep belli olmuştur.

Anne: Sen şimdi bunu böyle iç, ama babaya da söyleyelim daha çok ısıtması gerektiğini.

Baba çağırılır ve geri bildirimde bulunulur.

-1


Yine de hızlı adamdır şu baba. Anne ve Eda’dan önce hazırlanmış, arabayı ısıtmak için aşağı inmiştir. Evin kızları da artık hazır olduğuna göre evden çıkma vakti gelmiştir. Kapıda bir de ne görsünler! Baba sadece kendini almış çıkmıştır. Annenin çantası, bilgisayar çantası, kızın okul çantası öylece kapının yanında durmaktadır. Anne söylenmeye başlar, “eh babası eh insan bari birini alır”. Eda annesine yardım eder, neyse ki bu bahaneyle okula gitmeyeceğim diye ağlamaya yeltenmez ve yardım ediyorum diye havalara girip çantasını sırtına asar. Ama arabaya bindiğinde de babasına lafını söylemeden duramaz:  “Baba yaptığın şey çok ayıp”

-2

Baba bugün ağlayan suratı haketmiştir :)



HB

13 Aralık 2013 Cuma

Rutinini Sevsinler

Bazı annelere göre çocuğun sık banyo yapanı makbul. Hatta “ben çocuğumu her gün banyo yaptırırım, sonrasında güzel bir masaj yaparım, ardından öyle uykuya geçer” rutini savunucuları da var. Geçen arkadaşımla, Gülinle konuşuyorduk. Kendisi 6 aylık ikiz annesi. Tabii bu her gün banyo yaptırıp rahatlatma ve sonrasında güzel bir uyku onun için imkansız. Zahmeti bir yana böyle bir düzene yetişebilmesine imkan yok aynı anda iki bebekle.

Bende 1 tane de durum çok farklı sanki. Hiçbir zaman öyle bir rutin kurma girişimim olmadı. Yazın zaten her gün banyo var tamam da kışın bu sık banyo işi bana uygulanması zor geliyor. Ev sıcak, problem o değil ama tam uyku öncesi banyo Eda için çok riskli bence. Tüm gece üzerini örtmeden uyuduğunu düşündüğümde….

Bazı yetişkinler de bu banyo işine takıntılı. Mesela benim sevgili kocam. İmkanı yok banyo yapmadan evden çıksın. Onu durdurabilecek tek şey var mı, düşününce bulamıyorum. Sular kesikse? İçme suyunu ısıtır en kötü saçını yıkar. Geç uyandıysa ve hemen çıkması gerekiyorsa? Varsın geç kalmış olsun, kahvaltı etmez ama o saç yıkanır. Alışkanlık… Acaba çocukluğuna dönüp, bebekken yaşadığı banyo rutini mi onu esir almış diyeceğim ama mümkün değil. Annem 3 tane çocukla mümkün değil böyle bir şey yapmamıştır. Sabahın köründe azimle bunu yapması takdir-e şayan ama bir o kadar da gereksiz. Hem kış günü evden çıkmadan duş almak insanı hasta eder. Erkeklerin hadi yine saçı kısa da kadınlar nasıl idare ediyor bilemedim. Zaten kadınlarda daha azdır bu alışkanlık. Öyle saçımıza yıka-çık yapamadığımız için… Ohh iyi ki bayanım vallahi.

HB


6 Aralık 2013 Cuma

Ödül Bazen İşe Yarıyor

Geçen haftasonu Eda’nın okulunda veli toplantısı vardı. Öğretmenleriyle görüşmek üzere okuldaydım. Tüm öğretmenlerden Eda hakkında güzel sözler duydum, sağolsun kızım öğretmenlerini dinliyormuş, derslerde de gayet iyiymiş. Tabi bundan öğretmenlerin beklentilerinin çok yüksek olmamasının da payı var. Karşısındakinin daha 4 yaşını bile bitirmemiş bir çocuk olduğunu bilerek hareket ediyorlar. Örneğin halk oyunları öğretmeni yıl sonunda gösteri yapacaklarını, iyi-kötü herkesin bu gösteride yer alacağını söyledi. Bazı anaokulları için duymuştum, çocuk yetersizse gösteriye dahil etmiyorlarmış. Gerçek olamaz gibi geliyor kulağa ama maalesef ki var böyle örnekler. Amaç çocukların harikalar yaratması değil oysa, sadece eğlenmesi, bir şeyleri başarıyor olma duygusunu tatması, ailelerinin ve öğretmenlerin karşısında öğrendiklerini sergilemesi.

En uzun süre sınıf öğretmeniyle konuştuk tabi. O da çok güzel şeyler söyledi, ilk günlere göre Eda’nın inadını biraz daha kırdığından bahsetti. Tek olumsuz yorumlar yemekle ilgiliydi. Biraz iştahsız ve kendi başına yemek istemiyor, evde anneannesinin yedirdiğini söylüyor dedi. Evde yemeğini kendisinin yemesi için gayret etmemizi istedi. Okulda toplu olarak arkadaşlarıyla yemesi, kuralların olması kendilerinin yemesi için zorlayıcı ve teşvik edici ama evde öyle değil ki. Masada bile tutamıyoruz artık, mama sandalyesindeki gibi oturup yemek bitince yerinden kalkması geçmişte kaldı. Öyle olunca da karnı doysun, aç kalmasın diye biz yediriyoruz tabi. Mesela toplantıdan sonraki akşam yemeğini kendisinin yiyeceğini söyledim. Bak okulda kendi başına yiyebiliyormuşsun, evde de aynısını yapmalısın ve birkaç motive edici cümleyle bu işi ona bıraktım. Aç kaldı. Sonraki öğün de aynı şekilde. Pes edip yedirdim tabi yine.
Pazartesi öğretmeni bir çizelge göndermiş çantasında. Haftanın günleri için gülen ve ağlayan yüzler var çizelgede…Altında da bir açıklama, “Eda ben senin sofra düzenine uyarak kendi başına yemeğini yiyebileceğini biliyorum. Annenden destek almadan yemeğini kendin yersen gülen yüzleri boya, fakat annenin sana yemek yedirdiği günler için ağlayan yüzleri boya. Ben inanıyorum ki her gün gülen yüzü boyayacak ve sonunda bu çizelgeyi getirdiğinde ağlayan yüz boyamadığın için benden ödülünü alacaksın” benzeri şeyler yazıyor. 4 gündür gülen yüz boyuyoruz, maşallah diyeyim. Bakalım böyle gidecek mi…

Veli toplantısına dönersem, sınıf öğretmeninden sonra en çok keyif veren görüşme görsel sanatlar öğretmeniyle oldu. Boyama kitaplarının tamamını çöpe atmamızı ve resim defterine Eda’nın kendisinin çizeceği resimleri boyamasını önerdi. Boyama kitapları çocuğu kalıba sokuyormuş. Zaten amaç da taşırmadan boyamak değil dedi. Kaslarının gelişimi için büyük bir kağıdı yapıştırıp duvara asabilirsiniz resim çizmesi için dedi. Tek beklentisinin çocukların sanatla ilgisinin olması, sergi gezmeleri olduğunu ifade etti. İstanbul’da MIRO sergisi varmış, gezmemizi önerdi. Bizim için çok mümkün değil belki ama İstanbul’da yaşayanlara duyurulur.

HB

1 Aralık 2013 Pazar

Çıplak ve Yalnız ve Çekiliş

Türk yazarlar kitaplığımı doldurmaya devam ediyor. Çok iyi kitaplar çıkıyor kalemlerinden. “Çıplak ve Yalnız” da bunlardan biri. Hamdi Koç’un okuduğum ilk kitabı. Anlatım dili, karakterleri çok başarılı. Gece geç saatte elime kitap alabildiğim için kısa bölümlerle ayrılmış kitapları seviyorum. Bu bölüm bitsin, yarın devam ederim diyebiliyorum böylece. Fakat bu kitapta dediğim çok mümkün olmadı. Hikaye insanı öyle bir merakta bırakıyor ki, ertesi geceyi bekleyemiyorsun.

“Aşkta bir şey istememek gerek. Talepsiz olmak gerek. Aşk günlük hayata ait bir tecrübe değil çünkü. Günlük hayata ait olmaya başladığı zaman aşk olmaktan çıkıp alelade bir hal alıyor.” (sayfa.425)
Konusu hakkında her zamanki gibi çok durmak istemiyorum. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları boyunca ailesinden kopuk bir şekilde yaşayan, ezilen, mutsuzluğa mahkum edilmiş Mesut’un amcasının ölümü üzerine memleketi Ünye’ye gidişiyle değişen hayatını anlatıyor. Cinayet, aşk, aile, aldatma, katliam,.. bol bol unsurdan oluşuyor kitap. Psikolojik-gerilim filmi tadında. Sizde var mı bilmiyorum ama ben kitap okurken kişileri ve anlatılan olayları gözümde canlandırırım ve bu kitabı okurken mezarlar, cesetler, katiller, bol bol sayfalarda yer aldığından korka korka yatağıma gittiğim ve rüyamda bu anlattığım şeyleri gördüğüm çok oldu.




Arka kapaktan;

“Hayatın adil davrandığı bir kadın veya erkeğe henüz rastlamadım. İstediğini almak kalbin kaderi değil.

"Küçük ve yalnız" olduğunu sanan bir kahramanın "büyük ve kanlı" bir geçmişe yaptığı yolculuk…

Amcam ölünce ilk bana haber verdiler. İnanmadım. Olmaz öyle şey, dedim. Oldu valla, dediler, amcan öldü. Ya tabii ki ölmüştür, ayrı konu, ama ilk bana haber verdiğinize inanmıyorum, dedim. İnan, dediler, ilk sana haber verdik. Sustum ve benimle konuşan nefesin arkasındaki boşluğu dinledim. Yalan olsa bir hışırtısı, bir kıpırtısı, bir şeysi mutlaka duyulurdu. Doğru söylüyorlardı. Cidden amcam ölmüştü ve ilk bana haber veriyorlardı. Çok duygulandım. Hayatımda ilk kez bir konuda ilk akla gelen isim oluyordum. Peki, dedim, teşekkür ederim. Gururum okşandı. Bunu hiç unutmayacağım. Ayrıca hepimizin başı sağ olsun. Ölenle ölünmez. Allah geride kalanlara sabır filan. Ben müsaadenizle gidip biraz ağlayayım.
İyi geceler.
Telefonu kapattım.

Çıplak ve Yalnız son sayfasına dek elinizden bırakamayacağınız sarsıcı bir roman.”

Etkileyici ve söyledikleri gibi sarsıcı bir romandı.
Mesut Akarsu aslında gençliğinde yaşadıklarını kitap haline getiriyor bu romanla birlikte. 60 lı yıllarda geçiyor anlatılan olaylar. Biraz eski Türkçe kelimeler var o nedenle de, ama öyle anlamayacağımız türde değil. Dili gayet yalın. Şöyle bir örnek vereyim. Eda’nın veli toplantısı vardı Cumartesi, katılıp katılmayacağımıza dair bir form doldurmamızı istemişler. Ben de not yazmak zorundaydım o gün toplantım olduğu için ve neredeyse şöyle yazıyordum: biraz geç iştirak edebileceğim. Her gün okuya okuya biraz etkilenmişim, normal.

Çıplak ve Yalnız’ı okumayan varsa buraya yorum bıraksın ve şanslı kişiye benim armağanım olsun. Kitaplıkta yeni bir Hamdi Koç romanı yerini bulacaktır nasıl olsa :)
Yorumlar için son tarih 15 aralık Pazar!

HB

Popüler Yayınlar

Recent News