http-equiv='refresh'/>

30 Ocak 2012 Pazartesi

Mini mini lokmalar

‘Yeniden anne olsam farklı davranırdım’ dediğim konulardan biri beslenme.

Ne yaptım?

5 aydan itibaren ek gıdaya geçiş yaptık. O zamana kadar anne sütü dışında hiçbir şey vermedim Eda’ya. İyi ki de öyle yaptım. Kızım çok iştahsız, bazı öğünleri 1 saat sürüyor. Hep oyunla, oyalamacayla yemek yediriyorum ama çok şükür yemek seçme problemimiz yok. Çünkü ilk aylarda anne sütü dışında bir şey tanımamasına rağmen sonrasında patlıcan gibi yasak şeyler hariç mevsimi olan her türlü sebzeyi yemeklerine ekledik. Bebek robotunda buharda pişirdik sebze yemeklerini; fakat ne yazık ki aynı robotun parçalayıcısını kullandık. Yemeklerine tuz ilave etmedik; ki ben hala çoğu yemeğine tuz eklemiyorum. Sadece bizim yemeklerimizden veriyorsam tuz tadı alıyor. Kendi yemeğimize de az tuz kullanıyorum bu arada.

Ne yapmalıydım?

Kesinlikle blender kullanmayıp her yemeğini çatalla ezmeliydim. Boğazına kaçar diye korkmadan ufakken bile eline ekmek vs verip çiğnemeyi daha erken öğrenmesini sağlamalıydım. Çocuğun ağzına püre verildi çoğu zaman, ona alıştı ve bu yüzden biraz pütürlü şeyler geldiğinde yutmakta zorlanır hale geldi. Şimdiki aklım olsa ek gıdaya geçişle birlikte sebzeleri buharda pişirsem dahi çatalla ezerdim. Eda büyüdükçe pütürlerini arttırırdım.
Çiğneme alışkanlığı çocukla olduğundan daha çok anneyle ve alıştırmayla alakalı bir durum bence. Benim de ufakken boğazımdan hiçbir şey geçmezmiş. Pilavı bile yutamazmışım, hala da büyük hapları ikiye bölerek yutarım..



Eda’nın da çiğneyip yutma kavramı pek oturmadığı için hala sorun yaşıyoruz. Kahvaltısını mesela bulamaç olarak yediriyorduk hala. Artık çocuk bu karışımdan da bıktı tabii. Geçen hafta annemle aldığımız bir karar sonucu bulamaç olarak vermeyelim. Ayrı ayrı yesin peynirini, yumurtasını, ekmeğini; yemezse de zorlamayalım. Ne kadar yerse, en azından sütünü içiyor dedik. Yumurtanın beyazını epeyce yiyiyor, peynirde de pek sorun yok ama ekmeği o kadar minik minik veriyoruz ki toplasak bizim ölçülerimizle iki lokma ekmek anca yemiş oluyor. Öyle öyle alışır diye umuyorum.

Yemek konusunda bazı annelerin rahatlığını kıskanıyorum doğrusu. Çocuk sabahtan beri bir şey yememiş mesela ve akşam yemeğini yemek istemiyor. Ben olsam kesin sinirlenir söylenmeye, Eda’ya “kızım neden böyle yapıyorsun,açsın işte yesene yemeğini” diye bağırmaya başlarım. Kadın gayet rahat biriki sefer denedikten sonra yemiyor deyip vazgeçebiliyor. Ben de böyle olabilsem keşke. Eda’nın birkaç gündür antibiyotikten mi bilmiyorum iştahsızlığı iyice artmış durumda. Bazı öğünlerde asla yediremiyoruz. Kafasını çeviriyor, ağzını kilitliyor. Yedirmek imkansız oluyor. Benim moral de yerlerde.. Sanki bir öğün yemediği için dünya duracak..Bu konuda daha kaygısız olmayı çok isterdim. Bir de iştahlı çocuklara çok özeniyorum. Mama diye tutturan, sorunsuzca ağzını açıp yemek yiyen çocuklara hem aferin hem maşallah.

Eda’yı tatlı sevmeyen ekşici bir çocuk olarak biliriz aile içinde. Çikolata verildiğinde yemeyen ama turşu gördüğünde anında isteyen bir çocuktur çünkü. Ekşili çorbaları da diğerlerine nispeten daha güzel yer. Ben de buna dayanarak ve eski abur cuburculardan biri olarak dün akşam canım çektiği için çikolata ve marsmellovlu bisküvilerden çıkarttım. Eda nasıl olsa sevmez ve yemek istemezdi. Bu çocukların bir anı diğerini tutar mı, neye güveniyorsun sen! Zor durdurdum küçük cadıyı ve elinden ağlayarak aldım paketi. Eda’nın yanında böyle şeyler yememek gerektiğini de bir kez daha görmüş oldum.

Zararlı şeyler yeme isteği daha çocukluktan başlıyor ve üstelik pütürlüymüş, yutması zormuş, bunlar hikaye oluyor bu tür yiyecekler için. 18 ay boyunca en azından bu konuda kararlı davrandım ve bunlardan uzak tutmaya çalıştım. Umarım devamı da böyle olur. Büyük lokmalara eninde sonunda alışacak ama abur cubura alıştıktan sonra vazgeçmesi zor.

HB

25 Ocak 2012 Çarşamba

Anneler çalışırsa

Annelerin çalışma hayatına girmesiyle, daha doğrusu çalışan annelerin sayıca artmasıyla birlikte bebek bakıcıları için tam anlamıyla bir sektör oluşmuş oldu. Artık bakıcılar da işverenleri kadar seçici neredeyse. Ulaşım masrafı verilecek, sigortası ödenecek, ev işi ve yemekle ilgilenmeyip sadece çocuğa bakmakla sorumlu olacak vs. vs. birçok kriteri var kimisinin. Anneler de canını emanet ettiği kişinin en iyisi olmasını istiyor haklı olarak. Çocuğumla güzel ilgilensin, onu üzmesin, beslenmesine dikkat etsin, kısaca kendisi çocuğuna nasıl davranıyorsa ona maksimum yakınlıkta yaklaşım göstersin istiyor anne. Böyle birini bulanlar şanslılar grubuna giriyor. Bakıcıları bir kenara bırakırsak bu tanıma en uygun insanlar aslında anneanne ve babaanneler. En şanslı anne de annesi veya kayınvalidesi ile aynı şehirde yaşayan anne bence. Çocuğa annesi değil bakıcı bakıyor bile olsa anneye yakın oturmanın avantajları o kadar çok ki..Çocuğun bakıcıya alışma sürecinde destek olur, arada gider ziyaret eder. Hatta bence en önemli artısı çocuk ana okuluna başlayınca birkaç saat için bakıcı bulmaya gerek kalmaz.



Eda’ya annem bakıyor gündüzleri. Her sabah işe gelmeden anneye bırakıyoruz. Akşam da iş çıkışı yemeğimizi yedikten sonra (burası avantajın artık son noktası) Eda’yı alıp eve dönüyoruz. Çok şükrediyorum, annecime dua ediyorum her zaman. Sağlık diliyorum. Hakkını ödeyemem. Anneanne ve babaannelerin baktığı çocuklar şımarık olur derler. Belki doğruluk payı vardır bilmiyorum ama bana da anneannem baktı annem çalıştığı için. Tek çocuk olmama ve o zamanlar tek torun olmama rağmen hiç de şımarık yetiştirilmedim.

Buna rağmen bakıcının anneye göre gözlemlediğim bir artısı var aslında. Annelere bir şey söylemek, hele benimki gibi alınganına, biraz zor oluyor. Örneğin Eda geçen haftadan beri yine öksürükten ve burun akıntısından dolayı antibiyotik kullanıyor. Yanında da bir sürü şurup. Annemle babam bir süredir öksürüyorlar. İkisine de ilaç almıştım, içtiler fakat tam anlamıyla geçmedi. Kuru öksürük devam ediyor. Doktor muayenesinden sonra anne siz de antibiyotik kullanın, doktora yazdır babamla ikiniz için dedim. Annem biz öksürmüyoruz, onunla ne alakası var dedi, alındı tabi anında. Öğlen uykularıyla ilgili de bir şey söylemiştim geçenlerde. Ben bu kadar yapabiliyorum diye alınmıştı yine. Oysa bakıcıya bunları çok çok rahat söyleyebilirsin. Anneleri eleştirmek daha zor ki benim annem eski metodları uygulayan biri değil. Her şeyi bana sorar, benim dediğim gibi yapar. Mesela asla abur cubur yedirmez, ayağında sallamaz. Ona rağmen çok bir şey demeye gelmiyor J

Bunlar çok ufak şeyler. Eda onunla çok mutlu maşallah ve ikisi de birbirini çok seviyor. Tüm kuzucuklar sevdiği kişilerle vakit geçirsin gerisi çok da mühim değil.

HB

17 Ocak 2012 Salı

Eda sözlüğü

29 harfin tümünü içermese de Eda’nın her gün yeni kelimeler eklemeye çalıştığı bir sözlüğü var. Bazılarını o kadar komik ve tatlı söylüyor ki her seferinde mutlaka kameraya çekmeliyim diye düşünüyorum.
Burada da anı kalması için yazmak istedim.



A
Aba: araba
Aa ooovv: hazır ol! (okul müdürü çocuklara ne diyor?)
Aanuuur: ayşenur (bebeğinin ismi ne)
Aben: amin
Abla
Abuuu: aboo
Agınn: aşkım (Eda annesinin nesi)
Anne
Avo: alo
Ay: al
Aya: anneanne
B
Baba
D
Dattisss: yat
Dede
Del: gel
Du: su
Düt: süt
E
Eda
K
Kah: kalk
M
Mama
Mamaa: babaanne
Mamam: tamam
Mamaş: sarıl
Mum
N
Nenne: nine
O
On
Ottiss: otur
Ö
Ölüük: önlük
T
Tiss: çiş
Y
Yayaş: yavaş
Yey: ver



A harfinde epeyce ilerlemiş anlaşılan J

Kelimelerimiz bundan ibaret. Cümleye ise henüz sıra gelmedi. Merakla bekliyoruz..

HB

16 Ocak 2012 Pazartesi

Karışan odalar


1 yaşında kendi yatağından bizimkine geçiş yapan Eda eski alışkanlığına dönmeyi ısrarla reddediyor. Anne-kız birlikte uyuyoruz. Gece uyanırsa su veriyorum. Yani meme konusu tamamen unutulmuş durumda. Artık aklına bile gelmiyor. Bu kadar düşkün olmasına rağmen 10 günde bu işi çözdüğümüze inanamıyorum. Demek ki çok da stres yapmamak gerek. Ben bu kararı aldığımda Eda muhtemelen hazır değildi. Sürdürsem daha 1 yıl emerdi ama bırakmasını istediğimde de çok sorun çıkartmadı şükürler olsun ki. Yani memeyi unutturmak için tiksindirme yöntemini uygulamak hiç anlamlı değil. Yalnız çok tuhaf bir duygu ama şu anda düşündüğümde Eda’nın süt içerkenki  hallerini tam hatırlamadığımı bile farkediyorum. Sadece 2 haftada unuttum üstelik, ne tuhaf.

Memeden kesmenin uykuya tesirini göremedim henüz. Belki de benimle uyuduğu sürece göremeyeceğim. Birlikte uyuma konusu ilk başlarda benim çok üzerinde durduğum bir konuydu. Çünkü 3 aylıkken yatağına alıştırabilmişken şimdi geri adım atmıştım. Sadece birkaç defa yanıma alarak taviz vermiştim ve şimdi sonucuna katlanıyordum. Sonra alıştığımdan mıdır nedir çok da kafama takmamaya başladım. Çevremdeki annelerden de neredeyse beş kişiden dört tanesi benden farksızdı. Demek ki çok da anormal bir durum değildi bu. Eninde sonunda alışmayacak mıydı kendi odasına uyumaya? Bu kadar dert etmeye ne gerek vardı..Her şeyden önemlisi ben halimden memnundum. Tüm gün görmediğim kızımla sarılarak uyumanın nesi kötüydü.(Cümleler –di li geçmiş zamanla yazılsa da güncelliğini aynen koruyor.)
Eda ve benim tarafta işler kötü gitmese de bu durumdan rahatsız bir kişi var ki ; o da babamız. Çünkü rahatsız biçimde çekyatta yatmak zorunda ya da kıpırdamadan uyumak üzere bizim yanımıza da gelebilir. İlkini tercih ediyor çoğunlukla. İki türlü de rahat edemiyorsa neden gece uyandırılmadan yatmak varken bizimle uyusun ki..



15 gün önce annemler geldi bizi ziyarete. Annem çocukların anne-baba ile uyumasına katiyen karşı. “Seninle uyusa bile hemen yatağına geçir, en azından ilk uyanana kadar orada uyumuş olur. Öyle öyle alışır yatağına” dedi. Etki altında kalıp bu işi yine kafama takmaya başladım. Annem asla onu ima etmese de kötü bir şey yapıyormuş hissi uyandı yine bende. Denedim birkaç gece söylediğini. Sadece yarım saat, hadi en fazla 1 saat uyudu. Gözünü açıp nerede olduğunu anladığı anda da “anneee – al-al” diye seslenmeye başladı. Tekrar orada uykuya dalmasına imkan yok. Çünkü ayağa dikiliyor, asla geri yatmıyor. Bizim yatağa geçtiğimiz anda rahatlıyor ve öyle uyuyor. Madem ayrı odada değil de bizim odada ama ayrı yerde yatıralım dedim. Annemlerdeki park yatağı getirdik, kurduk. Sanki yeni almışız gibi sevindi onu görünce. “Dede sana yatak almış, ne kadar da güzel, gece orada uyuyacaksın değil mi?” dedik, kafa salladı evet anlamında. Gece 3 kere yatırmayı denedim. Sonuç yine başarısız. Eninde sonunda bizim yatağa aldırıyor kendini. “Kızım bak sen büyüdün artık, kendi yatağında uyuman lazım” diyorum. Gözler kapalı ı-ııııh diye cevap veriyor. Üstelik gece her uyanışında neredeyim diye bakıp tedirgin olmaya başladı. Yanında olduğumu görünce sarılıp uyuyor. Şimdi bu psikolojideki bir çocuğu nasıl ayırabilirim ki ben? Ya da ayırmam doğru olur mu?
Yataktan düşme tehlikesi, annenin rahatsız ve delik deşik uykusu ve bunun gibi nedenler kendi odasında uyuması gerektiğini söylüyor bana. Anneme de katılıyorum aslında. Çocuk kendi yatağında uyumalıdır. Ama bunun için kendini bilmeden bu alışkanlığı kazandırmak şart. Eskiden beni özlemenin ne olduğunu bilmiyordu, gece uyandığında meme diye ona güven veren bir şey vardı. Şimdi birini elinden aldık. Bir de haydi odana, mutlaka orada yatman gerek dersek çocuk ne oluyoruz ya diye afallar haklı olarak.
Doktora danışmalı mı bilmiyorum. Doktorlar arasında da farklı görüşleri olan bir konu bu. Muhtemelen çocuk nasıl istiyorsa öyle davranın diyecektir en azından bizim doktorumuz.
Ben yine kafama takmamaya ve eninde sonunda kendi odasına geçeceğine inanmaya devam edeceğim. Ama Eda’nın kardeşi olursa onda uygulayacağım yöntemi biliyorum: tüm gece nerede uyuyacaksa orada uykuya dalmasını sağlamak. Tabi o zaman da işler beklediğim gibi gitmezse bilemem. Anne çok katı değilse kurallar ve beklentiler eninde sonunda değişebiliyor.

HB

12 Ocak 2012 Perşembe

Bebek ziyareti

Doğumdan sonra değişen bir alışkanlığım benim bu konu. Önceleri yakın arkadaşlarım veya akrabalarımdan doğum yapanları ev ziyaretinden önce bir de hastanede ziyaret etmek isterdim. Şimdi ise doğum yapan çok çok yakınım olmadığı sürece hastane ziyaretini es geçiyorum.

Normal doğum olduysa; anne saatler süren bir doğum yaşamış olabilir. O yorgunluğun ardından tek yapmak istediği pamuk gibi yumuşak yavrusunun mis kokusunu içine çekmektir.
Sezaryen olduysa; kendi doğumumdan örnek verirsem..Sabahın 7’sinde hastaneye yatışı yapılmış, öğlen 1’e kadar suni sancı verilmiş, en sonunda ameliyata alınmış birinin bitkinliğini düşünün..

Gelen telefonlar ve ziyaretçiler, hepsi insanı çok ama çok mutlu ediyor ama bu trafik anneyi bir o kadar da yoruyor. Yine kendi doğumumu düşünüyorum da; ameliyattan bir süre sonra epidurali çıkardılar ki bacaklarımdaki uyuşukluk geçsin ve ayağa kalkabileyim. Akşam ağrı kesici serumu da çıkarttılar. Emzirdikçe rahimde oluşan ağrı artıyordu. Ağrılarım arttıkça hadi kaldırın beni artık da bir an önce yürüyeyim, sonra da uyuyayım diyordum. Gece 2’ye kadar sürdü bu durum. Ben ağrıdan hiç uyumadım. Sabah 7-gece 2 aralığında yaşadığım yorgunluk ve ayağa kaldırılırken ameliyat bölgesinin yaşattığı acıyla oracıkta bayıldım. Kendime geldiğimde doğrulmuştum ve oturuyordum ama bu yeterli değildi. Kalkıp birkaç adım atmam gerekiyordu. Yaptım da.. ama birkaç adım sonrasında ikinci kez bayıldım. Yeniden kendime gelip biraz daha yürüdükten sonra mükafatım ağrı kesici iğne oldu. Sabaha kadar iyi-kötü uyudum. Doğum yaptığım hastanenin en güzel tarafı yenidoğan hemşireleriydi aslında. Hepsi çok ilgiliydi ve hem bebeğe hem anneye karşı tutumları çok sıcak,sevecen ve profesyoneldi. Gece ve annenin isteğine göre gün boyunca bebeği odadan alıp sadece emzirmeye getiriyorlardı. İlk gecemizi böyle atlattık. İkinci gün daha iyiydim. Kendim yatakta doğrulabiliyordum, hatta birkaç kez doğrulduktan sonra kendim ayağa kalkmaya başladım. Desteksiz yürüyemiyordum hala. Bu arada 2. gün ziyaretçilerimiz yine eksik olmadı sağolsunlar. Benim tarafım komple Bursa’da olduğu için gelenler çok oldu. Hepsine çok teşekkür ediyorum.

Hastanede kalma sürecinde anne emzirme konusunda da biraz telaşlı oluyor. Sütü henüz yoksa, sütüm gelecek mi acaba kaygıları; sütü varsa bebeğe memeyi aldırma çabaları derken aklı fikri bu haline gelebiliyor. Ziyaretine gittiğim birçok annenin bu yüzden ağlamaklı olduğunu hatırlıyorum. Belki orada deneyimli annelerden duyacağı güzel şeyler moral verip biraz o endişeli havayı dağıtabilir ama ne yazık ki herkes aynı duyarlılıkla yaklaşmayıp gerekli gereksiz şeyler de söyleyebilir. Ziyarete giden kişilerin karşısındakinin henüz 1 günlük anne olduğunu unutmayıp, onun tereddütlerini arttırmak yerine her cümlesiyle moral, neşe, cesaret vermesi gerektiğini bilmesi gerekir.
Ayrıca ister hastane ister ev ziyareti olsun her bir ziyaretçinin o ortama girer girmez ellerini yıkaması gerekir. Buna yeterli özeni göstermediklerine ben şahsen tanık oldum. Mevsim ne olursa olsun dışarıdan mikrop getiriyoruz. Getirme ihtimalimiz olan yerde minicik bir bebek var. Bu bebek yeni dünyaya gelmiş, bağışıklık sistemi henüz oluşmamış. Tertemiz tutulmalı, çok iyi korunmalı. Özellikle ilk 1-2 ay çok önemli. Ziyaretçiler; lütfen anneyi bu konuda sizi uyarmak zorunda bırakmadan kendiniz duyarlı davranın. El yıkamak hiç de zor olmasa gerek. Hatta sadece bebek ziyaretinde değil her zaman yapılması gereken bir şey bu.

Sonuçta ben artık aramıza katılan yeni bebekleri evlerinde ziyaret etmeyi tercih ediyorum. Doğum yapan arkadaşlarımı hastanede ziyaret etmememin sebebi bu anlattıklarım, değişen fikrimdir. Alınmasınlar o yüzden lütfen J

HB

10 Ocak 2012 Salı

Beğendin mi?

Hediye alıp vermeye bayılan biriyim. Hani bazıları hediye almayı zorunluluk veya seçimi zor bir şey gibi görürya ben bunu nadiren hissederim. Çok alakasız birine hediye alıyorsam sadece. Onun dışında çok zevkli bir iştir birisine hediye seçmek ve özellikle onu verirken o kişinin yüzündeki mutluluğu görmek.

Hediyenin içine konan değişim kartları vardır bir de..Bazı insanlar illa kullanır bunları. Zevkine uygun bulmadığı hediyeleri mutlaka değiştirmeyi tercih eder. Bırakın kıyafet değiştirmeyi gelen mutfak eşyalarını bile “bu pek kullanışlı değil,başka bir şeyle değiştireyim” diyebilirler. Huy edinmişlerdir adeta. Beden uymadığı için yapılan değişimler çok normal; fakat bu şekilde beğenilmeyen hediyelerin değişimini anlayamıyorum. Onu veren kişi bir emek harcamış, kendi zevkini ortaya koymuş, anı kalsın istemiş. Alan kişi ise maneviyattan gayet uzak, sadece eline o hediye tutarında para verilmiş gibi eşdeğer bir şey seçme yoluna gidiyor.
Bana gelen hediyelerin hepsi benim zevkimi yansıtmıyor. Sadece evde bekçilik yapan ya da önemsemediğim bir yere giderken giydiğim giysiler var mesela. Hiçbirini de gidip değiştireyim diye aklımdan geçirmedim. Hatta şimdi düşündüm de hayatım boyunca hediye değişimi yapmadığımı farkettim. Bedenimi de tutturmuş bana hediye alan kişiler, sağolsunlar J



Hediye ve değişim konusu geçince aklıma hep yaşadığım bir olay gelir..Her sene ofis olarak yılbaşı çekilişi yaparız, katılmak isteyenlerle. Dedimya hediyeleşmeyi seviyorum, eğlenceli bir şey olarak görüyorum. Her sene katılırım o yüzden hemen hemen. Geçen sene bir bayan arkadaş çıktı. Oooh bir rahatladım, ne de olsa bayanlara hediye almak daha kolay. Bedenini tahmin etmek de öyle.. Çok beğendiğim bir hırka aldım, çıtı pıtı tam da onun hoşuna gidecek bir şeydi. Hediyeleri vereceğimiz gün geldi. Bir baktım hatunun üzerinde benim aldığım hırkanın aynısı! Tam da o gün giyeceği tutmuş, sonradan öğrendim ki aslında kendisi de yeni satın almış. Ben bunu gördükten sonra başladım düşünmeye ne yapabilirim diye. 3 seçeneğim vardı:
-Öğle arası gidip başka bir şey alacaktım. 45 dakikada avm’ye git, bir şey beğen..çok zor geldi.
-O gün vermeyip başka bir hediye aldıktan sonra, başka bir gün verecektim. Herkes hediyesini beklerken kızcağız orada elleri boş kalacaktı..olmaz dedim.
-Ne olursa olsun aldığımı verecektim. En azından rengi farklıydı. Demek ki beğenmişti ve zevkine göre bir şey almıştım. Renk renk giyerdi işte..bunu seçtim.
Hediyeyi açtığımda epey bir güldük tabii J Ben de bu rengini alacaktım aslında da bedeni uymamıştı dedi. Uymayan beden de benim aldığım J Her halukarda değiştirdi sonuçta.

Bir de alınan süs eşyaları vardır ki kullansan bir dert kullanmasan bir dert. Salona asılacak tarzda kocaman bir tablo alındıysa bu çok riskli ve iddialı bir hediye olur. Her gün kullandığımız odanın bütün havasını değiştirebilir çünkü. Bu tür eşyaları ev sahibinin kendi seçimine bırakmak en iyisi. Bu sebepten ötürü birisine hediye alacaksam, alacağım kişiye göre kıyafet, takı veya mutfak eşyası çok daha garanti ve beğenilme ihtimali daha yüksek şeyleri tercih ediyorum.

Hediyeleşmedeki en önemli amaç hatırlandığını göstermek ve bir hatıra bırakmak bence. O olaya, o tarihe, o kişiye ilişkin. Bunu düşünerek hediye almak ve gelen hediyeyi kullanmak gerek diye düşünüyorum. Bol hediyeli günlere.. J

HB

9 Ocak 2012 Pazartesi

Hadi çekilişe


Fotografium Canon 600D profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarak Canon 600D Kit, Manfrotto 055XProb tripod ve Kata123Go-30 fotoğraf çantası kazanma şansı yakalayın! http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/ sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.







Bu post ile çekilişe katılma hakkı tanınıyor. Böyle işlerde şanssız olduğumu bilsem de denemeden geçemedim. Hem belki bana çıkmasa da yazıyı okuyan birilerine denk gelir. Ama bana çıksa şu an mutluluktan havalara uçardım. Tam da makina alıp kursa başlamayı isterken...
Bol şans diyelim J

HB

2 Ocak 2012 Pazartesi

Dünyanın en güzel şeylerinden; ama bir sonu olmalı

25 aralıkta kesin ve ani bir karar alarak Eda’nın anne sütü ile 17,5 ay süren macerasına son verdim. Dolayısıyla son 1 haftam biraz zor ve farklı geçti.


Önce nasıl karar verdiğimi anlatayım. Uzun süredir beslenmeden çok keyif amaçlı anne sütü alıyordu. Gündüz çalıştığım için geceleri ve uykuya geçmeden önce emiyordu. Uyumadan önce emmesi hoşuma gitmiyordu aslında; çünkü emme ile uykuyu ilişkilendirmesini istemiyordum. Bu ilişki kopmadığı sürece gece her uyandığında meme diye ağlamasını önleyemezdim. Sonra gece beslenmesini de bırakması iyi olacaktı artık. Gerçi anne sütü sindirimi bakımından diğer besinlerden farklıydı ama yine de uyku kalitesi bakımından da bırakmasını tercih ediyordum. Bu kararı kolay vermedim; çünkü ne olursa olsun anne sütü çok değerliydi, bebeğim için çok faydalıydı. Sadece birkaç damla bile içse onun için önemliydi. Enfeksiyonlara karşı en önemli savaşçılarındandı. 2 yaşına kadar, en azından bu kış geçene kadar emse iyi mi olurdu acaba? diye düşünürken uykuları öyle kötüleşti ki bronşiolit teşhisi konduktan sonra “bu hastalık bitsin kesin bıraktıracağım artık, hem hasta da oldu işte, emse de emmese de hasta olacak kaçış yok” diyerek bu yola girdim. 1 hafta oldu, şimdiden çok özledim o hallerini. Bakışlarını, sırıtmasını..
Neyse artık dönüş yok, verdiğim kararın da arkasındayım. 17 ay neyine yetmiyor...

İlk gece (Pazar gecesi) meme dedikçe konuyu değiştirip ilgisini çekecek şeyler anlattım. Gece de pek aklına gelmedi ve gayet güzel atlattık. İkinci gece de benzer şekilde. Kolay olacak galiba, boşa telaş etmiş,fazla büyütmüşüm bu konuyu diyerek ne kadar erken sevindiğimi anlayamadım o an. O sevinçle Salı akşamı senelerdir alkol almayışımın birazcık acısını çıkarmak için tekila bile içtim. Sen misin hem sevinip hem gece sık uyanan bir kızın olduğunu unutan! Eda o kadar çok uyandı ve o uyandıkça ben o kadar zor kalktım ki..Üstelik meme diye tutturdu kaç defa. Ama bir kere verirsem en başa hatta daha geriye gitmiş olacaktım. Yine unutturmaya çalıştım. Yetmediği yerlerde babası aldı, oyaladı bir şekilde. 3. gece zorluydu ama yine de geçti bir şekilde. O geceden bu yana 2-3 defa yine istiyor. Gündüz de açmak istiyor J “artık memeden acı süt geliyor. hem meme bebekler için,sen artık ablasın” gibi şeyler söylüyorum. Pek aldırmıyor tabi. 1 hafta oldu durumumuz hala bu. Ama sabırlı olmak lazım. Bir gün istemeyecek elbet.



Aktarlarda bebeklerin memeyi bırakması için satılan şeyler varmış. Sabır taşı benim bildiklerimden. Annem hatta aylar önce almıştı bana bir tane. Sürdükten sonra bebek bir daha emmek istemiyormuş. Saçla tiksindirenler, yara bantı yapıştırıp ‘meme yok’ diyenler, acı sürenler ve daha birçok metod var aslında. Ben tiksinmesini istemedim açıkçası. O yüzden uygulamadım ama umarım bu şekilde bırakır tamamıyla.

Bebeklerin 1 yaşına kadar anne sütü alması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle ilk 6 ay gelişimleri için çok önemli. 1 yıl emzirebilenleri şanslı buluyorum. Ne kadar emzirmeli sorusuna kendimce bulduğum cevap şöyle:

İlk aylarda emzirme:
Anneye verdiği keyif < bebeğe verdiği keyif (özellikle ilk günlerde anneye acı verebiliyor)

Sonraki aylarda emzirme:
Anneye verdiği keyif ~ bebeğe verdiği keyif

Bu noktada bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Yalnız bir şartla; bebek 1 yaşından büyükse.
Anneye psokolojik olarak verdiği zarar > bebeğe verdiği keyif




Anne ile bebek arasındaki bağ için çok muhteşem bir şey emzirmek. Anne sütü de miniklerimiz için çok kıymetli. Umarım Eda için ve tüm bebekler için faydası olmuştur sütlerimizin, bağışıklık sistemlerini güçlendirmiştir.
Ben sütümü helal ediyorum ama bu kadar da yeter diyorum J

İlk haftanın özeti böyle..Bakalım nasıl devam edeceğiz...

HB

Popüler Yayınlar

Recent News