http-equiv='refresh'/>

27 Mart 2012 Salı

Birkaç öneri

1.Uyku Tulumu
Bu ürün sayesinde eğer uyuyan bir bebeğiniz varsa uykusuz kalma ihtimaliniz kalmıyor. Çünkü bazı anneler sırf bebeğin üzerini örtmek için gece birkaç defa uyanmak zorunda kalıyorlar. Uyku tulumu ile bu dert kalmıyor, gönül rahatlığı ile uyuyabiliyorsunuz. Uyku tulumunun ayaklı olması güzel; böylece tulumun yukarı sıyrılma ihtimali olmadığı için bacakları da açılmıyor. Fakat ayaklı olması demek tulumun daha çabuk küçülmesi demek. Bu açıdan pantolon şeklinde olması daha iyi. İçine ince bir şeyler giydirip çorapları da üstüne çekerek de bu sorunu halledebilirsiniz. Bazı tulumlarsa ayaksız, çuval şeklinde. Bunlar çok daha rahat görünüyor; fakat bebekler içinde durduğu sürece. Mesela bizim kız sevmemişti, tüm gece boyunca ordan oraya döndüğünden içinde rahat edemedi ve uyandı durdu.

2.Polarsız bir hayat
Battaniyesi güzel oluyor ama giysi olarak sevmiyorum. Sıcak tutabilir ama çok terletiyor. Özellikle dikkatimi çeken; çocuklar için satılan atkı ve berelerin çoğu polar. Bereyi elime alıyorum yün diye, bir bakıyorum içi yine polar. Aldığım bere olsun, uyku tulumu olsun hiçbirini kullanamıyorum terlettiği için. Pamuklu kumaştan vazgeçmemek gerek. Geçen hafta yıkadığım uyku tulumu akşama kadar kurumamış, mecburen diğer tulumunu (kullanamadığım polar tulum) giydirmek zorunda kaldım. Daha 10 dakika içinde ter içinde kaldı. Mothercare çok kullanıyor bu kumaşı. Özellikle tulum ve atkı-bere grubunda.

3.Çıtçıtlı body
Bez çıkana kadar çıtçıtlı bodyler takım takım alınır. Beli açıldı diye kaygılanmaz anne, güzel bir üründür. Mothercare’i çok severim, güzel penyesi vardır, modeller de sevimlidir ama bu bodylerinde başarısız bulduğum bir şey var; o da yaka kısımları. Düğme kullanmıyorlar ve başından kolay geçmesi için yanlardan pay bırakıyorlar ama bu sefer de derli toplu durmuyor. Çok oraya buraya kayıyor. Düğmeli olanları daha kullanışlı bence.

4.Çamaşır
Tuvalet alışkanlığının başlamasıyla eve yeni bir ürün girer:çamaşır. Henüz edinmemekle birlikte tavsiyeleri paylaşmak istiyorum. Mothercare yıkandıkça bozulan lastikleri açısından önerilmiyor. C&A’nın bu konuda çok iyi olduğunu duydum.

5.Semizotu
Giyim kuşamla ilgili maddelerden sonra alakasız oldu ama semizotunun hazır mevsimi gelmişken önermemek olmaz. Sebzeler arasında en fazla Omega-3 içeriyormuş semiz ve idrar söktürücü özelliği varmış, ayrıca da kanı temizliyormuş. Hem faydaları var bir sürü hem de tadı güzel. Özellikle sarımsaklı yoğurtlu salatası muhteşem oluyor. Çocuklar için de vitamin deposu, sık sık tüketmek lazım.

6.Araba düzenleyici
Çocukla seyahat ederken arabanın içi savaş alanına döner. Peçeteler, yolluk alınan meyveler, oyuncaklar,kitaplar her birini toparlamak çok zordur. Bu tip şeyleri düzenli tutmak için güzel bir şey gördüm internette gezinirken.



Ayrıca Deli Anne’nin sitesinde bahsettiği model de çok kullanışlı. İkea’da satılan kumanda çantalarından alıp çocuk oto koltuğunun kenarına takıyorsunuz. Bu çantanın gözleri bir çok eşyayı düzenli bir biçimde taşımayı sağlayabilir.

7.Dolap içi raf
Benim gibi bardakları iç içe koymak zorundaysanız, üst üste konmaktan dolayı benim mutfağıma geldiğine pişman tenceleri olan biriyseniz raf ayıracı sizin için de kurtarıcı olacaktır. Üstelik monte etmeye gerek yok, ayaklı olduğu için sadece kullanmak istenilen yere yerleştirmek yeterli oluyor. Ben ilk fırsatta alıp deneyeceğim. Çünkü hiç hoşlanmasam da bardaklarımı artık 3’lü olarak iç içe koymaya başladım. Umarım ölçüleri de uyar.

HB

26 Mart 2012 Pazartesi

Oyun; hayatın her anında

Olağan bir günde 3 şey beni bekler:

1.Altını değiştirirken oyalama/eğlendirme

2.Yemek yedirirken oyun bulma

3.Uyumamak için odadan çıkmak istediğinde unutturmak için bir şeyler bulma

Anne bu sürelerde oyun oynatma hakkını fazlasıyla kullanmış oluyor. Bizim için düşündüğümde; günde 4 öğün yemek yedirsem yarımşar saatten 2 saat yemek, 5-6 sefer altını değiştirsem beşer dakikadan yarım saat alt değiştirme, öğlen uykusuyla birlikte, iyimser hesap, 1 saat de uyutma süresi versem; günün 3,5 saati oyalamak için oyun bulma ile geçiyor. Bizim kız günlük ihtiyaçlarıyla oyun ihtiyacının birlikte yapılmasını istiyor. Özellikle bezini değiştirme, kıyafetini çıkartma veya giydirme konuları beni zorlamaya başladı. Üzerine kıyafet giydirmesi de zor, giydirince onu üstünden çıkartması da zor. Kendi kararlarında diretme döneminde şu an. Neden onun dediğini yapamayacağımızı anlatarak konuyu kapatmaya çalışıyoruz. Eğer yine kabullenmez ve tutturursa bu sefer dikkatini başka şeye çevirerek yapıyoruz bunu. Bazen de o kazanıyor, onun isteğine biz uyuyoruz.

Bu dikkat dağıtma işi çok da kolay olmuyor yalnız. Biz annelerin yaratıcılığını arttıran, bunu gerektiren bir iş. Hem çocuğun ağlamasını susturacaksın, hem onu yapmayı istediği şeyden vazgeçireceksin, hem de yapmak istediğini yapacaksın..Örneğin tuvaletini yapmış ama bezini aldırmak istemeyen bir çocuk; asla yatmıyor, bezini açtırmıyor, ağlamaya başlıyor istemediğini göstermek için. Kollar bacaklar durmuyor ki adam akıllı anne de işini yapsın, altını temizlesin çocuğun. Altının pislendiğini, temiz bebek olmak için değiştirmemiz gerektiğini söylüyorsun. Açıklama yeterli gelmiyor, pis kalmanın onun için sakıncası yok belki de o an için. Anne artık bu noktada bir konu buluyor, mantıklı açıklamaları bırakıp bununla ilgili konuşmaya başlıyor. Çocuğun ilgisini çekecek bir şey olmalı ki diretmeyi bıraksın, unutsun. Veya eline oyalanacağı, değişik bir şey vermeli ki aynı etkiyi yaratsın. Çok sinirli zamanlarında eline verilen şey de anında fırlatılabiliyor. Pes etmemek lazım.

Yemek yedirirken genelde dergi bakarak oyalanıyoruz. Oradaki resimlerden hikayeler uyduruyoruz, onlara yemek veriyoruz vs. İkinci alternatif boya kalemleri; bu da zaman zaman birkaç kaşık eksiltebiliyor yemeğinden. Makarna ve mutfak kapları getiriyorum bazen. Eda’yı oyalamak için bu da iyi bir yöntem. En zoru kalabalıkta yemek yedirmek. İkimiz yalnız olduğumuzda her şey daha kolay oluyor.

Haftasonu İstanbul’a gittik. Uzun yolun Eda ile ne kadar zor olduğunu hep anlatmışımdır. Araba koltuğunda oturmak istemez, ben kucağıma almak istemem. Kıyametler koparır, oyalamak için bin türlü şey denerim. Zaten yorucu olan yolculuklar benim için iki kat yorucu geçer. Bu 2,5 saatlik İstanbul yolu bile olsa... Eda yine yol boyu huysuzluklarına başladı ilk yarım saat içinde. Çubuk kraker verdim ilk önce. Uzun süredir oynamadığı, dolayısıyla ilgisini çeker diye düşündüğüm oyuncaklarından almıştım yanıma. Sonraki aşamada onları çıkardım bir bir. Tabi hepsiyle oynama süresi kısa sürdü. En son çare iphone’da video açtım. Sevdiği reklamlar, peppe’nin kısa kısa videoları ve kendi bebekliğinde çektiğim videolardan sonra ondan da sıkıldı. Varmamıza yarım saat kala uykuya yenik düştü. Dönüşte uyku saatinde çıktığımız için daha rahat bir yolculuk oldu.

Aslında ona da hak vermiyor değilim. Araba koltuğu çok rahat görünmüyor. Dahası bizim arabanın camları çok yukarıda. O yüzden dışarıyı da izleme şansı pek yok. Sıkılıyor haliyle. Bir de çok terleyen bir çocuk. Arabanın içinde çıtçıtlı kısa kollu body üzerinde incecik bir penye ile tutmama rağmen terlemesine engel olamıyorum. Yolculuklar o yüzden ekstra bir oyun çabası demek benim için. Yani ekstra yorucu demek.

Şöyle oyunsuz ve kendi kendine yemek yediği, “anne uykum geldi” deyip yatmaya gittiği günleri hayal ediyorum. Çok güzel olacak inşallah. Büyüsün meleğim, büyüdükçe her şey daha da güzelleşiyor.

HB

22 Mart 2012 Perşembe

Çocuk ne zaman?

Evlenenlerin kaderidir bu soruya maruz kalmak. Daha ilk aylardan başlar. Peki çocuk yaptıktan sonra kurtulur mu çiftler bundan? Muhtemelen hayır. Soru sadece ufak bir değişime uğrar: ikinci çocuk ne zaman? Artık vakti gelmedi mi? Çoğunlukla çocuk 1 yaşını geçtikten sonra başlayan bu soru, çocuğun büyümesiyle sıklaşır gitgide. Hamilelik haberleriyle sevinen bir milletiz ne olsa. Bizi feci halde ilgilendirir başkalarının çocuk kararı. Herkesin arasında mutlaka geçmiştir şöyle bir konuşma: “Evleneli kaç sene oldu, neden hala düşünmüyorlar ki?” Bize dert olur böyle şeyler.

Çocuk dediğin mutluluktur, bu alakanın sebebi herhalde bu olmalı. Ben ilk sorudan kurtulmakla beraber şu sıra ikincisiyle karşılaşıyorum epeyce. Bahadır arayı çok açmamaktan yana hatta öyle ki bir kriteri var bu arayla ilgili. Dahası eğer ben bu süre içinde yapmayı düşünmüyorsam ikinci çocuk istemediğini açıkça ifade etti. Süresini bir kenara bırakalım ben kesinlikle ikinci çocuk istiyorum;Allah izin verirse Eda’nın tek büyümesini istemiyorum.
-Eda’nın paylaşma duygusunu kardeşiyle birlikte öğrenmesini, daha doğrusu şimdi öğretmeye çalıştığımız bu duyguyu sindirmesini istiyorum.
-Her an, ihtiyaç duyduğu her an yanında olabilecek birinin olmasını istiyorum.
-Evin içi cıvıl cıvıl, çocuk sesiyle dolsun istiyorum. İkisi birlikte zaman geçirsin, oyun oynasın istiyorum (2 çocuklu anneler buna gülüyor olabilir, kavga sesleri daha baskındır herhalde)
-Eda büyüdüğünde kardeş eksikliği hissetmesin, bize neden kardeşim yok diye içerlemesin istiyorum.
-Ve inşallah yaşlandığında, yani bizler yanında olamadığımızda yalnız kalmasın istiyorum.
-Çocuk harika bir şey. Bebek kokusu, onun sevgisi muhteşem. Gelip sarıldığında hissettirdikleri eşsiz. Bu sebeplerden ben Eda’nın kardeşinin olmasını istiyorum. Benim eksikliğini duyduğum şeyleri ona yaşatmamak için.

Zamanı konusunda ise bizim için 3 yıl aranın iyi olduğunu düşünüyorum. İlk çocuğun ardından hemen ikincisini yapanlar en güzelini yapıyor bence ama ben buna cesaret edemiyorum. Daha uykularımız dahi düzene girmemişken ikinci bir bebek kararı erken geliyor bana. Aslında tek neden uyku değil tabi ki, çünkü uyku düzeni belki de kısa sürede çözülecek bir şey değil. Kızım seneye kısmetse 3 yaşını bitirecek ve ben onunla birlikte gezmek istiyorum bol bol. Bir süre rahat etmek istiyorum, tamamen olmasa da laftan anlayacak. Daha kolay olacak onunla bir yerlere gitmek. Ama 7-8 sene ara vererek bu rahata alışmak ve aynı zorlu süreçleri yeniden yaşamak da bana göre değil. O yüzden 3-4 sene ideal gibi. Yani 1,5 yıl sonra falan bu konuyu yeniden hatırlatın bana olur mu? Bakalım yazıdaki düşünceler değişmiş olacak mı :)

HB

19 Mart 2012 Pazartesi

Uyku saatleri

Her çocuğun uyku saati farklıdır, her ailenin bu konudaki doğruları da öyle. Bazıları çocuk dediğin uyuyarak büyür diye erken uykuya yatmasını tercih eder, çocuğu bu şekilde alıştırır. Bazılarıysa çok takılmaz, geç yatmasına müsaade eder. Anne-baba ne zaman yatarsa o saatte uyuyan çocuklar var. Çocuk dediğim de 1-2 yaşında yumurcaklar. Bizim nihayet oturan bir uyku düzenimiz oluştu artık 18. ayda. Saat 21:30 da yatağa giriyoruz. Eğer çok uykusu gelmemişse saat 10’u buluyor uyuması. Ama uykusu yok daha deyip yatma saatini ertelemiyorum. Sabah da 7:00-7:30 arasında uyanmış oluyor. Bazı günler bunun dışına çıkıyoruz elbette. Eda uyumamak için inat ediyor, mesela evde misafir varsa yatmak istemeyebiliyor. Yine de genel olarak düzeni böyle belirledik. 2 yaş sendromuna takılmadan sürer umarım.

“Human growth hormone is secreted during sleep, when awake more than three times, while the immune system is in constant growth and development in a gradually improving. Enough sleep can make the baby to recuperate, store energy, and promote physical development, but also helps the nervous system and strengthening the immune system.”  *
Özetle; büyüme hormonunun uyku esnasında salgılandığını, yeterli uykunun bebeğe enerji sağladığını ve fiziki gelişimini arttırdığı gibi sinir sistemine yardımcı olup aynı zamanda bağışıklık sistemini de güçlendirdiğini söylüyor.
Uyusun da büyüsün diye boşuna dememişler yani. Dişler de bu yüzden geceleri daha çok huzursuz ediyor zaten çocukları.


Çocukları nisbeten daha erken uyutanlar veya geç saatte uyumasında sorun görmeyenler için merak ettiğim birkaç şey var aslında.

1.grup**19:00-20:00 arasında uyuyan çocuklar


Bir de uyku uykusunun mayasıdır derler ki o da çok doğru. Eda’da buna tanık oluyorum. Örneğin gündüz uyumadıysa o gece kabusa dönüyor. Gündüz uyutmazsan gece daha güzel uyur, kesinlikle yalan.


Bu saatlerde uyuyan çocukları takdir ediyorum. Aklıma takılan anne-babaların buna nasıl bağlı kalmayı başardıkları. Bu düzene alıştırmak kolay değil. O sebeple anneyi kutlamak lazım,bu ayrı ama bir de buna her gün sadık kalmak daha bir zor. Bu saatlerden sonra dışarıda olmamak lazım. Başka bir eve misafirliğe gidildiğinde, hadi 1 saat esneme payı olsun, erken kalkmak lazım. Ben bile 9:30 da yatmasına rağmen bu konuda sıkıntı yaşıyorum. 10:00 gibi kalkıyoruz gittiğimiz yerlerden. Bu sefer de çok erken gidiyorsunuz eleştirileri alıyoruz. Çocuk olunca böyle, yapacak bir şey yok. Belki de erken uyuyan çocuklar bizim kızdan farklı olarak gittiği yerde uyuyordur. Bizimki başka yerde imkansız uyumaz. Zaten uyusa bile biz birlikte yattığımız için gittiğimiz yerde pek mümkün olmaz.

Bizim için bu düzen zaten uygulanabilir değil aslında. Hatta çalışma saatleri/eve ulaşma saati düşünüldüğünde çalışan hiçbir annenin bu düzeni kullanması mümkün değil herhalde. Saat 19:30’da eve gidiyorum ve Eda’yı anca 1-2 saat görebiliyorum. Anneler kendi yaşam biçimlerine göre seçiyorlar biraz da çocuğun uyku saatlerini. Onunla vakit geçirme ölçüsünde öyle de olmalı zaten. Ama sürekli gezen, evde durmayan bir ailenin benim yaşam biçimim böyle diyerek çocuğu geç yatırması, ya da düzen oluşturmaması ne kadar doğru bilemiyorum.


2.grup**22:30’dan sonra uyuyan çocuklar

Televizyonda çocuklara iyi geceler mesajı saat 21:30’da çıkıyor. Bekli yukarıdaki düzeni tutturmuş anneler için bu saat bile geç geliyordur. Benim için sınır 22:30. Bu saatten sonra etrafta dolanan çocuklar olmamalı bence evde. Dışarı çıkmışsındır, o gün rutinin dışındadır, olabilir. Ama bunun dışında çok doğru bulmuyorum. Geç yatan çocuk geç uyanıyor haliyle. Bu sefer okula başlayınca bu saatleri değiştirmek zor olmayacak mı? Üstelik çocuk da anneyle birlikte geç yatıyorsa annenin hiç kendisine zamanı kalmıyor demektir. Hadi dizi saatlerini ben de kaçırıyorum çoğu zaman ama oturup bir film bile izlemeye vakit bulamaz. Ben Eda uyuyunca böyle şeyler yapıyor muyum? Genellikle hayır, gün içinde pestilim çıkmış olduğu için ben de uyumayı tercih ediyorum. Ama en azından istesem yapabilirim. 



Ben düzenimizin değişmemesini yeniden dileyerek, halimizden memnun olduğumuzu söyleyebilirim. Eda başka yerde de uyuyan bir çocuk olsaydı iyiydi ama ne yapalım o bize ayak uydurmadıysa biz ona uyduracağız. Misafirliğe erken gidip eve erken dönmeye devam.



Bebeklerin yaşlarına göre günlük uyumaları gereken süreler bu tabloda gösterilmiş. Bizimki 2 saat eksik uyuyor buna göre. **





HB

14 Mart 2012 Çarşamba

İlk görüşte aşk

Karnımdan gelen kıpırtılar sen miydin? Bu haftalar daha senin hareketlerini hissetmem için erkenmiş, hafta hafta hamileliğin anlatıldığı yazılar öyle diyordu. Gaz mıydı peki neydi o tık tık atan şey? Emin olamıyordum. Birkaç haftaya artık şüphe kalmamıştı. Sen varlığını hareketlerinle belli ediyordun artık. Keşfe çıkmıştın sanki bulunduğun yeri. Ben ayakları mı dirseği mi diye tahminlerde bulunuyordum o minik ayaklarını hayal ederek. Yatağa uzandığım zamanlar senin de hareketlerin artıyordu. Annem dinlenirken onu yalnız bırakmayayım,yanında olduğunu göstereyim diyordun adeta. Son haftalarda yerine sığmamaya başlamış gibiydin. Senin hareketlerin o kadar belirgin ve sıktı ki yanımda oturanlar artık gelmek istiyor bu bebek diye tepki veriyorlardı. Bilmediğin bu yeni aleme geleceğini, seni yepyeni şeylerin beklediğini hissetmiştin de kıpır kıpırdın sanki bu yüzden. Aylardır seslerini duyduğun insanların yüzünü görecek olmak heyecanlandırmıştı sanki seni. Biz daha heyecanlıydık kızım. Senin minik ellerini, yumuşacık tenini koklamak için sabırsızlanıyorduk. Nasıl olduğunu merak ediyorduk hep. Sağlıklı bir şekilde yanımıza gelmen için dualar ediyorduk.

Geldin yanımıza. Tahmin ettiğimden daha miniktin. Sesini duyduğum anı hiç unutamıyorum. O kadar masumdun ki, çaresiz, her şeyden habersiz...Hemen sıkıca sarılmak istedim. Yine seni koruyan bir oda olmak istedim sana. Aşık olmuştum. Yeniden ve bu sefer çok başka. Her gün büyüyen ama hiçbir zaman azalma ihtimali olmayan bir aşk. Öyle ki aşksız insanların yapamayacağı şeyler yapıyoruz biz anneler kızım. Hayatımızı adıyoruz, en sevdiğimiz şeylerden vazgeçiyoruz, uykusuz kalıyoruz. Karşılığında hiçbir şey beklemeden. Sadece bebeğimizin iyi olmasını dileyerek.



Büyüyorsun gün geçtikçe. Emeklerin tüm karşılığı bunu görebilmek oluyor. Kıpır kıpır, yerinde durmayan bir kızsın şimdi. Yine keşiflerine devam ediyorsun. Her şeyi öğrenmeye,hafızanda tutmaya çalışıyorsun. Büyüdükçe sen benim en iyi arkadaşım oluyorsun. Seninle karşılıklı kahve içtiğimiz, birlikte sinemaya,alışverişe gittiğimiz, tatil planları yaptığımız günleri hayal ediyorum.

Sen annenin neyisin diye sorunca “agıınn” diyorsun ya, senin dilinde “aşkı”, benim kalbimde aşkın. Senin kocaman aşkın.

HB

12 Mart 2012 Pazartesi

Zehir duygular

Kimseyi değiştirmeye çalışmak mümkün değil. Daha doğrusu bunun için çabalamak gereksiz. Çünkü değişim hem zor hem de başkasının istemesiyle olacak bir şey değil. İnsanın kendi içinde bitiyor her şey.
Yine de benim elimde olsa şu duyguları dünyadan kaldırmak isterdim.

1.HIRS
Fazlası zarar; azı karar ve bence ismi de azim. Azim hırsa dönüştüğünde çok tehlikeli oluyor. Her şeyin önüne geçebiliyor zaman zaman. İnsanları kırma pahasına hırslarına yenilebiliyor bazıları. Oysa arada başkalarına zarar vererek başardıysan bir şeyleri hiçbir anlamı yok. Tuttuğunu koparmak güzel şey, ama dozunda olduğu sürece.

2.KISKANÇLIK
Mutlu olmayı engelleyen bir his. Sevdiğini kıskanırsın elbet, normal ölçüde olduğu müddetçe bu gayet masumca. Benim bahsettiğim daha çok başkalarını kıskanan, fesatlık duyan kişiler. Böyle yaparak bir yere gelmek çok zor. Sadece mutsuz eder bu insanlar kendilerini. Çünkü senden daha iyisi her zaman vardır. Daha iyisi, daha güzeli, daha zengini, vs vs..Ama unutmamak gerekir ki sen de başkalarına kıyasla daha iyisin, daha güzelsin ve şanslısın. Önemli olan bunun bilincinde olmak. Hep yukarılara bakarak mutlu olamaz insan, aşağısını görerek şükretmek önemli. Yarış halinde yaşayanlar hiçbir zaman birinci olamayacağının farkına varmalılar.

3.TAHAMMÜLSÜZLÜK
Bu ne yazık ki bende de var. Artık hayat o kadar stresli ki her günümüz bir telaşeli, bir koşturmacadır gidiyor. Sakince, mantıklı bir şekilde düşünmek çok zor. “Herkes” “her şeyi” hemen olsun istiyor. Bu işimizde de böyle, özel hayatımızda da. Neyse yaşam şartlarına attık suçu bitti.

4.BENCİLLİK
Sadece ben bileyim, sadece bende olsun gibi bir düşünce yabancı gelmiyordur çok da. Etrafımızda böyle davranan kişiler görmemiz çok mümkün. Oysa elindeki ve aklındaki her şeyi paylaşabilmeli insan. Yaradılışı gereği bencil bir varlıksa insan, yaşayarak bencil olmamayı öğrenmeli. Bu arada bunun için kardeş de çok önemli bence. Evde seninle yaşayan bir kardeş seninle birtakım şeyler paylaşan biridir. Senin olanı paylaşmayı öğrenmek için çok etkilidir. Ben tek çocuk olduğum için bu duygudan eksiktim. Şımartılan, her istediği anında yapılan biri olmamama rağmen ev arkadaşımla yaşamaya başladığımda kardeşsiz büyümenin farkını ve zorluğunu hissettim ilk zamanlarda.

5.KENDİNİ BEĞENMİŞLİK
Bazılarını bıraksan saatlerce anlatır. Konu hep kendisidir. Sanki dünya onun sayesinde dönüyordur. Oysa ne gerek var,bu kadar önemli bir şahıssa dünya biliyordur zaten bunu. Bu tip insanları översen muhabbet edebilirsin, aksi halde sadece dinleyici olarak katılabilirsin. Sıkıcıdır yani gayet sohbetleri.



6.SAYGISIZLIK VE KABALIK
Yaşadığım taze bir olayı anlatmak istiyorum. Dövme yaptırma kararı almıştım,Eda yazdıracaktım bileğime. Haftasonu bir dövme stüdyosuna gittim. Gümüş ve altın olmayan takılara karşı alerjim olduğu için öncesinde cilt doktoruma sormuştum sorun olur mu diye. Metal iğne kullanılacağı için alerji yapacaktır; fakat dövmenin kendisine alerjiniz var mı ancak yaptırdıktan sonra belli olur , minik bir bölgeye yaparak test edilebilir demişti. Yani iğnenin alerji yapması sorun değildi, önemli olan boyanın alerji yapmamasıydı. Stüdyoya girdiğimde ilk olarak bu alerji meselesini doktorun yorumunu söyledim. Ben anlatırken yanda dövme yapmakta olan diğer kişi hemen “alerji varsa yapamam” dedi. Arada ben ama şöyle böyle diye açıkladıysam da “risk alamam, yapmam” diye sözümü kesti. Risk alamazsın da neden alamıyorsun? Yani ne riski var? yapılırsa ne olur? Hiçbir açıklama yok. Kendini beğenmiş, saygısız tavırlar.. Sen ressam değilsin, bir müşterin var ve ona karşı saygılı olman lazım. Onun kafasındaki soru işaretini yok etmek senin görevin. Herkes işini bu tutumda yapmalı. Eğer yapmıyorsan parasız da hizmet versen kimse seni tercih etmez.

7.MADDİYATÇILIK
Durmadan para muhabbeti yapanlar çok dayanılmaz oluyorlar benim için. Karşısındakinin maaşını sormak çok ayıp gelir bana. Yapanlar var ne yazık ki. Başkasının durumundan banane ki? Kendi bütçeme bakarım ben. Ayrıca çocuk yanında da para konuşulmamalı. Bu sefer minicikken benim babamın çok parası var diyen çocuklar oraya çıkıyor çünkü. Sen çocuksun yahu, para senin neyine! Çocukluğun tadını çıkarmak varken..Parasız bir hayat sadece o zamanlarda var çünkü.

8.İKİYÜZLÜLÜK
En fenalarından...Sana başka konuşur, diğerine başka. Senin yanındayken öbürünü yerden yere vurur, söylemediğini bırakmaz. Sonra o kişiye gider bambaşka davranır. Sanki arkasından konuşan o değilmiş gibi.
Nasıl güvenebilirsin ki? Senin için de aynı şeyi yapmadığından emin olamazsın hiçbir zaman.

9.SORUMSUZLUK
Koca insanlar sorumluluğunu bilmez mi hiç? Bilmeyenler olduğu gibi nasıl olsa başkası yapar zihniyetiyle üstlenmeyenler de var. Yapan başkaları da her zaman vardır gerçekten. Ama bu üzerinden atma, kaba tabiriyle başkasına satma davranışı insanoğluna hiç yakışan bir şey değil.

10.DOYUMSUZLUK
Hep daha fazlasını isteme, elindekiyle yetinmeme günümüzün en büyük problemlerinden ve yine mutsuzluk sebeplerinden. Tatmin olamıyoruz bir türlü. Bir şeyi elde ettiğimizde sevinemiyoruz. Çünkü bu sırada elde etmekle uğraştığımız yeni bir hedef daha belirlemiş oluyoruz çoktan. Çok basit bir örnek; almayı çok istediğimiz bir elbiseyi aldıktan sonra bir kenara atabiliyoruz. Satınalma eylemi önemli ama aldıktan sonra o elbise sıradan bir şeye dönüşüyor.

Bu davranışlar hepimizin hayatında var az veya çok. Bazıları sürekli değil ama kriz anlarında ortaya çıkıyor. Bazen kendimizi tanıyamıyoruz bazense karşımızdakini. Tüm bu duygular yok edilse keşke. Düşünsenize işe gidiyorsunuz patronunuzda bunların hiçbiri yok, arkadaşlarınızda öyle. Hayatınızdaki kimse bunların ne olduğunu bilmiyor. Güzel olmaz mıydı?

HB

8 Mart 2012 Perşembe

Kadınlar ne ister?

Gününüz yok diye üzülmeyin, kadınlar gününde erkeklere de birkaç mesajımız var. Sizin iyiliğiniz için bunlar...



Rimelin ne olduğunu bilmenize, farın arabayla hiç ilgisi olmadığını öğrenmenize hiç gerek yok. Bazı terimlere yabancı kalmaya alışmalısınız.



Ev işlerinde yardımcı olmak artık lüks değil zorunluluk. Bunu iyi belleyiniz.




Kadınların alışverişine, giyimine kuşamına karışmayacaksınız. Kadın dediğin bunlarsız yaşayamaz, en başından beri biliyor olmalısınız.
Ayrıca kadına yaşıyla ilgili espiriler yapmayacaksın; sonucuna katlanamayacaksan tabii.
 



Çocuktan sonra kadının kendine ayırdığı süre sandığınızdan daha da çok azalıyor. Dolayısıyla eski bakımlı sevgilinizi çocuktan sonra bir süre bulamayacağınızı biliniz. Lütfen bu sürenin kısalması için siz de destek veriniz. Bize süre ve yukarıdaki maddedeki şey, yani harcama özgürlüğü lazım. Bunlar olduktan sonra biz de gayet meraklıyız bakımlı olmaya.



Eşinizden başkasına bakmamanız gerektiğini söylemeye gerek yok herhalde.




Tamam tek taş olmasın, illa ki özel günlerde de değil ama arada sürpriz hediyeler almanız önerilir. Hediye seçmekten nefret ettiğinizi biliyoruz ama artık dayanıverin biricik sevgiliniz için.




Kilo alan eşinizin moralini bozmayın. Eşiniz sizin göbeğinize laf ediyor mu! Siz de onun fazla kilolarını görmeyiverin.




Güzel sözler söylemek için dünyanın sonunun gelmesini beklemeyin. İki iltifat sizi yormaz değil mi!




Şiddet hayatınızın hiçbir yerinde yer almamalı. Hele hele karınıza el kaldırmak sizin en son yapacağınız şey bile olmamalı!



Her kadın, bir anne adayıdır veya annedir. Cennet annelerin ayaklarının altındaysa eğer kadınları üzmemeye özen gösterin. Bu en ciddisiydi. Uyarmadı demeyin :)

HB

6 Mart 2012 Salı

Sobelemeyin bizi

Saklambaç kızımın en sevdiği oyun şu sıralar ama bizimki daha çok saklanmayı ve mümkünse hiç bulunmamayı seviyor. Yorganların altına saklansın, biz onu arayalım nerde bu kız diye diye, sonra aa buradaymış diyelim, o heyecanlansın, çığlık atsın ve hemen yine yorganı üzerine çeksin. Bunu saatlerce yapsak hiç sıkılmaz herhalde. Öyle ki; dün akşam çalışmam gerektiği için uyku saatine yakın eve gittim ve beni öyle özlemiş ki bu yorgan altına saklanma oyununu bırakıp kucağıma gelmemekte ısrar etti!
Her akşam iş dönüşü Eda saklanır, biz kapıdan girince “aa Eda yok mu, gitti mi” diye onu ararız. Bazen bekleyemez hemen çıkar karşımıza, bazen de hiç kıpırdamadan saklandığı yerde durur. Yine de onunla ilgili bir şey sorduğumuzda dayanamaz cevap verir, sesi gelir odaların birinden. Böyle eğlenir bizim kız kendince. Ama bir süre önce bu saklambaç yüzünden anneannesini epey korkutmuş. Annem balkona çıkmış oradan bir şey almak için. Eve girdiğinde seslenmiş Eda’ya hiç ses yok. Her tarafa bakmış ve bir süre sonra paniklemiş. Buna rağmen bizim kızda ses yok. Nefes alıp verirken yakalanır aslında ama annem hiçbir şekilde anlayamamış nerede olduğunu. O zamana kadar yorgan altına saklanmışlığı da yoktu. Annem şüphelenmemiş o yüzden. Meğer bizim pamuk Eda annemlerin odada yorganın altına girmiş, sessizce annemin onu bulmasını bekliyormuş. Hiç kıpırdamadığı için annem zor bulmuş. Yakalandığında ise keyfine diyecek yokmuş tabii! diyorum ya oyun yaptı bunu kendince.



Akşam geç gidince yemek yiyip hemen Eda’yı yatağına yatırmam da çok zor oldu halince. “Aya-aya” (Eda dilinde anneanne) diye tuturdu. Çoğunlukla Filin Banyosu’nu izliyoruz uyumadan önce yataktayken. Kapatınca hemen yanındaki “Bir Kar Masalı”nı görüyor ve onu da açtırıyor. Onu da bitiriyoruz. Uyumak istemediği zamanlar telefondaki oyunları açmam için diretiyor. Böyle böyle 15-20 dakika geçiyor zaten. Sonra bir şekilde telefonu bırakabildik. Derken yine anneannesini de yanımızda istedi. Dede ve anneanne çok yoruldu ve uyudular. Gece oldu, herkes yataklarına yattı diye anlatmaya çalıştım uyumamız gerektiğini. Nafile, yine bir ağlama krizi. Sonra “kızım bak anne bütün gün çalıştı, işe gitti ve şimdi senin yanına geldi. Hadi uyuyalım ve dinlenelim” dedim. Ardından beklemediğim bir hareketle geldi, sarıldı ve yüzümü sevmeye başladı. Kızım, hayatımın ışığı...Yüreği kocaman kızım benim. Çok duygusal benim yengeç kızım.

Sonra birbirimize sarılıp uyuduk, yorganı da çektik üzerimize..Saklandık biz.

HB

5 Mart 2012 Pazartesi

Özel muamele


“Kızım eziyetin bana mı?” benim söylemekten vazgeçemediğim, kulağa çirkin gelen bir cümleden başka bir şey değil. Cuma akşamı, anneannesinin ‘yemek yerken problem yaşamıyoruz bu ara aman böyle devam etsin’ duasının ardından Cumartesi günü abartısız hiçbir şey yemeyen bir kız bunu bana söyleten. Gündüz uykularında genel olarak anneannesine çok problem yaşatmayan; haftasonu ise bazen sıfır bazense sadece 1-1,5 saat uyuyan ve annesine özel muamele uygulayan bir kız bunu söyleten.  
Haftasonu sinirler gerim gerim gerilirken 1 tas çorbanın yarısını bile içtiğinde dünyayı kurtarmışçasına seviniyorum. İdrak edemiyorum 1 gün aç kalan çocuğa bir şey olmayacağını. Neden haftaiçi böyle davranmazken bana böyle yaptığını sorgulamaktan vazgeçemiyorum. Tam o sırada Bahadırım geliyor yanıma. Mantık, rahatlık kokan tavrıyla her zamanki gibi bana anlatmaya başlıyor:Tatile çıktığımızda hep demiyor musun düzen değişti Eda’nın hareketler de değişti diye..Bu da bir nevi düzen değişikliği Eda için. Haftaiçi hep anneanneyle, ona alışkın. Haftasonu ise kendi evinde olmasına rağmen beş gününü geçirdiği evden başka bir yerde ve böyle yapmasını normal karşılamalıyız. Rahat ol biraz, haftaiçi yine normale döner. Neden canını sıkıyorsun bu kadar...
Çok haklı ama ben bu rahatlığı bir türlü içselleştiremiyorum. Sözde kabul ediyorum ama uygulamaya geçirirken çuvallıyorum.

en kısası yarım saat süren yemek seanslarımızdan bir tanesi


Akşam Eda’nın oyun grubuyla buluşuyoruz. Çocuklar çok güzel oynuyor, değişik oyuncaklar önlerinde, kalabalıkta güzel vakit geçiriyorlar. 5 çocuk birlikte oynayamasa da artık ikili zaman geçirmeler başlıyor ufak ufak. Derken yemek saati geliyor ve çocuklar mutfağa alınıyor anneleri tarafından. Çoğu iştahsız; kafa çevirmeler, ağızda tutmalar, 2 kaşık yemek yememek için direnmeler çoğunda var. İşte o zaman rahatlıyorum biraz. Sanki başka bir çocuğun aynı şekilde davranması bizimkini normalize ediyor. Tuhaf ama annelik böyle sanırım. Bir başkası da seninle aynı durumdaysa, çocuğun asla kabul edemediğin davranışı biraz kabul edilebilir seviyeye çıkıyor. Çocuk okula giderken notlarını başka çocuklarla kıyaslayan anneleri eleştirir dururum. Bu yaptığım acaba bu kıyaslama hallerinin habercisi mi? Bundan daha masum olduğunu düşünüyorum. Sadece “yalnız değilim” hissinin verdiği rahatlık olmalı.

HB

1 Mart 2012 Perşembe

Serinin sonu-dostluk

                                        Canım Sunam, cıvıl cıvıl, içten, iyiliksever arkadaşım benim...



                                                  Ve tabii süslü arkadaşım benim (ayakkabılara dikkat)




                                               Derdi,tasayı unutturan neşeli arkadaşım benim




                                          Bu güzel kardeşleri çok seviyorum ben, iyi ki tanımışım onları..




                                       Her türlü süse rağmen fanatik arkadaşım benim (eldivenlere dikkat)




Hep gelin ve hayatımızı güzelleştirin olur mu?

HB

Popüler Yayınlar

Recent News