http-equiv='refresh'/>

24 Mart 2014 Pazartesi

İnadına AKP diyenlerin cevaplaması gereken 5 soru

Böyle cümleler beni çileden çıkarıyor. İnadına AKP imiş. Neyin inadı, inat uğruna bir partiye oy mu verilir! İnadı geç de asıl oy verme sebebin ne dediğinizde birkaç açıklamaları var neyse ki ama onların da içi boş ve yetersiz.

1.Ekonomi onların sayesinde iyileşti. Bugün ev alabiliyorsan onların sayesinde.

Ne münasebet! Ev alabiliyorsam bu ancak ve ancak kendi çabamladır. Çalışır, para kazanır, birikim yapabilirsem ev alırım. Şanslıysam büyüklerden destek gelir, ki burada herhangi bir parti katkısı göremiyorum. Öyle bir şansım yoksa da muhtemelen çalıştığım parayla evin tamamını ödeyemeyeceğim için kredi çekerim. Bugün ev sahibi olan birçok insanın yaptığı gibi.
Ev kredisine ihtiyaç duymadan ev sahibi olabiliyor musunuz?

2.Artık herkes lüks arabaya biniyor.

Bu da marifet sanki. Eskiden ayağımı yerden kessin yeter denirdi, şimdi herkes birbiriyle yarış halinde. Zengin insanlar hep vardı.  Zengin insanları arttırmadılar ama borçla harçla araba alan, elindeki parayla alabileceği modeli beğenmeyip kredi çekerek taksitle buzdolabı almak gibi aylarca parasını ödediği arabaya binen insanlar o trafikte gördüğünüz lüks araba sahiplerinin çoğu.
Kredi çekmeden ve temel ihtiyaçlarınızı kısmadan araba alabiliyor musunuz?

3.İşsizlik oranı düştü.
Bir sürü üniversite mezunu aylarca iş bulamayıp en sonunda kendisini lise mezunu gibi gösterip işçi olarak çalışmaya başlıyor. Ya da çok düşük maaşlara razı olmak zorunda kalıyor.  
İşsizlik böyle mi azalmalı?

4.Özel hastanelerde rahatça muayene oluyorsun.

Deneyimli doktorları, profları küstürüp; fakülteleri güvenilir doktorlara muhtaç hale getirdiler. Özel hastaneler birçok insanın gözünde para amacıyla hemen ameliyata yönlendiren ticarethaneden başka bir yer değil.
Sağlık sektörünün iyileştiğini gösteren şey bu mudur? Peki ölümcül hastalıkları önlemek için ne gibi bir girişimde bulundu hükümet? Hastalık olsun tedavisi yapılsın mıdır sağlık sektöründe iyileşme. Peki neden bir ilik bankası bile kuramadı bu devlet bunca yıldır?

5.Eğitim sistemi iyileşti. Eskiden özel okula gönderemiyorduk çocuklarımızı.

Acaba gönderme gereği duymuyor olabilir miydik?
Özel okul ücretleri mi azaldı? Hayır, hele ki büyük şehirlerde yıllık özel okul ücretiyle her sene bir araba alabilirsiniz. Ama devlet okullarında eğitimin kalitesinin düştüğüyle ilgilenmiyor kimse. Özel okullarda verilen eğitimin çok gerisinde kaldığı, buna rağmen iki öğrencinin de aynı sınavla değerlendirildiği de umurlarında değil. Her sene sınava giren, oyun oynayacağı zamanda dershane peşinde koşan çocuklarla mı iyileşti eğitim sistemi? Neden eğitim bu kadar iyileşti de biz dünya çapında başarılar elde etmiş sporcular yetiştiremedik hiç? Okulların sadece sınav odaklı olmasından mı? Yoksa bu mantıkta eğitim veren okulların çocuğun tüm zamanını doldurup spor faaliyetlerine olanak bırakmaması mı? Yoksa sadece bu ülkede sporun hiç desteklenmemesinden mi?

Daha o kadar çok soru sorulabilir ki… Malum yol yaptılar, ulaşım çok kolaylaştı vs vs. Ama ben bunların hiçbirine tatmin edici cevaplar alamayacağım için başka sorum yok deyip bitiriyorum.
Bu soruları vicdanınız rahat cevaplayabiliyorsanız inadına AKP demeden söyleminizi değiştirip kullanın oyunuzu.  


HB

21 Mart 2014 Cuma

Özgürlüğümüz Kısıtlanamaz

Bu bir ortak yayındır. Bu konuya duyarlı birçok blogda bugün bu yazıyı göreceksiniz.
***
Özgürlüğümüz kısıtlanamaz
#TwitterBlockedinTurkey
T.C. Anayasası
VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.
Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.
Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.
Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.
Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.
Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.
Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.
Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.
Blogger Anne ve Babalar

17 Mart 2014 Pazartesi

Mutlu Çocuklar İçin

Dr. Özgür Bolat “Mutlu ve başarılı bir insan nasıl yetiştirilir”  konulu konferans için dün Eda'nın okulundaydı. Bahadır katılamadığı için ses kaydı yaptım. Hem de yazıya döker, okurum sık sık diye düşündüm. Gerçi bu ara ses kaydı dinlemeye alıştık, yazıdan ziyade ses olarak koysam dinlemek daha mı uygun olurdu bilmiyorum ama neyse.

Bir gün gündem değişecek ve tek kaygımız çocuklarımızı nasıl mutlu bireyler olarak yetiştiririz olacak inşallah. İnanmak istiyorum.



Doğru bildiğimiz yanlışlar

-Dış odaklı mekanizma; başarının yeteneğe bağlanması.

*William Sidis dünyanın en zeki adamı kabul ediliyor. Mozart’tan çok daha zeki ancak ismini duyan yok. Sidis hiçbir alanda uzmanlaşmadı ve hiçbir ürün sunmadı, öyle olunca da toplum ona “dahi” adını vermedi. Bu tip insanlar başarılarını o kadar çok yeteneğe bağlamışlardır ki gerekli olan emeği vermezler.

Başarının sadece yeteneğe bağlanıp çalışmanın ikinci planda tutulması doğru sanılan yanlışlardandır. Yetenek temeli oluşturuyor ama başarı için belirleyici olan odaklı çalışma.


*Türkiye’de Milli Eğitimin önündeki en büyük engel Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Okuldan 6’da gelen bir çocuğun ilgilendiği faaliyetle ilgili pratik yapması imkansızdır.
Okulların Bilişsel beceriye bağlı bir yapıdan kurtarılması gerekir. Aksi halde bu becerisi düşük çocuklar “başarısız“ olarak etiketlendiği için parlayabileceği alanda da değerlendirilmemiş oluyor. Velilerin ve okulların yaptığı en büyük yanlış çocukları bilişsel becerisiyle değerlendirmeleri. Çocukları da mutlaka kendisini bulabileceği bir alana kanalize etmek gerekir.
Aile ve okulda çocuklar için öğrenme ortamı yaratılmalı.


*İyimser insanlar hayatın kontrolünün kendi ellerinde olduğunu düşünürler. Kötümser insanlara örnek; çocuk sınıfta oturuyor ve öğretmen kendisiyle konuşmadığı için öğretmen acaba bana kızdı mı diyerek sorunu kendisinde arıyor.

*En iyi aile anne-baba hemfikir kalınmış sınırlar içinde çocuğa seçme hakkı, özgürlük vermiş ailedir.

-Ödülle bir işi yaptırabilirsiniz; ancak tutum geliştirilmesini sağlayamazsınız.

*Ödül=rüşvettir. Bir çalışmanın sonunda ödül olduğunda o an için daha coşkulu çalışırlar ancak daha sonra bu işi ödülsüz yaptırmak istediğinizde sonuç alamazsınız.
Anne baba ödül vererek çocuğun etkinliğe olan ilgisini kendi elleriyle azaltır. Örneğin ödevini yaparsan bilgisayarla oynayabilirsin dendiğinde ödev sadece araç olacaktır. Ödül bittiği anda zoraki yapmaya başlayacaktır. Aileler o anda çocuğun ödevini niye yapmadığıyla ilgilenmiyor. Ödül gerçek sebebi göz ardı eder.
Ödevi yapmamasının sebepleri ne olabilir?
Seviyesinin çok üstünde.
Becerisinin çok altında, sıkılıyor.
Becerisi örtüşse de anlamsız görüyor.

*Ödül birine bir işini yaptırabilir ancak asla tutum geliştirmesini sağlamaz. İnsanı motive eder, ancak sadece daha çok ödül için motive eder. Ödül ancak dış motivasyondan iç motivasyona geçmesini sağlarsa faydalı olur. Ödül öyle bir tasarlanmalı ki çocuk yaptığı işten zevk almalı.

*İnsanlar sevdiği işi iyi yapmazlar. İnsanlar iyi yaptıkları işi severler.

*Ceza ile ödülün bir farkı yoktur. Ceza davranışı meşrulaştırır, asla sorumluluk kazandırmaz.

*Araştırmalara göre ödevin ilkokulda katkısı %10’u geçmez, en büyük katkı lise seviyesinde olur. Ödev yerine araştırma heyecanı oluşturulmalı.

*Farklılaştırılmış eğitimde herkes kendi bilişsel becerisine göre sınıfta ayrı ders yapıyor.

*Akran öğrenmesi varsa ve farklılaştırılmış eğitim kültürü yaratılmışsa bilişsel becerisi yüksek olan çocuklar ile düşük çocuklar aynı sınıfta birbirlerinden öğrenebilirler.

-Övgü cümlelerine dikkat


Aferin çok zekisiniz         Başarısız olduğunda başarısızım der ve yapabileceği bir şey yoktur.
Aferin çok çalışkansınız.         Başarısız olduğunda başarısız oldum der ve yapabilecekleri vardır.

*Zeki olarak etiketlenen çocuk başarısız olduğunda “aptal” olduğunu düşünür. Bahane sistemini önceden kurar veya başarısızlığını gizler.

*Rusya’da çok ünlü ve başarılı bir bale hocası nasıl başarılı öğrenciler yetiştirdiğini şöyle açıklıyor: çok sert geribildirim yaparım, ağlayan sızlayan, kendilerini savunanları atarım. Ancak öğrenmeye açık olanları, gelişim odaklı öğrencileri yetiştiririm.

*Zeki çocuklar başarılarını zeki olmaya bağladıklarında başarısızlıktan kaçar ve egolarını geleceğine tercih edebilirler.

* Güzelsin, zekisin gibi çocukların değiştiremeyeceği şeylerle çocuğu överseniz onun depresyon altyapısını hazırlamış olursunuz.  

Benim seminer notlarım bu şekilde. Böyle okuyunca ya da dinleyince güzel oluyor, gel gelelim uygulaması bu kadar kolay değil işte. Hem bizim uygulamamız hem de çevredeki insanların bu bilinçte olması. İkisi de kolay görünmüyor. Benim bu açıklamalara ekleyeceğim; çocuklarımızın mutlu olmasını istiyorsak onlara mutluluğun “madde” ile hiçbir ilişkisinin olmadığını öğretmeliyiz. Eda oyuncak almak isterse ve biz de almayacaksak ona bir oyuncak için üzülmesinin doğru olmadığını anlatmaya çalışırız. Daha bunu anlayacak yaşta değil belki ama bunu şimdiden aşılamak önemli. Aksi halde arkadaşımda olan bende niye yok diye  düşünüp hep mutsuz olacağı kesin.

HB

*Fotoğraf okulumuzun sitesinden alıntıdır.

12 Mart 2014 Çarşamba

Daha Ne Olmalı!

Yarattığınız kutuplarla gurur duyun! Birbirine öfke besleyen, karşıt düşüncelere tahammül edemeyen, birbirinin açığını yakalamaya çalışan taraflar var artık yaşadığımız coğrafyada. Her söylenenin bir de karşıt söylemi var. Yazık olacak. Eskiden memleketin geleceğinden endişe ederlerdi. İşte biz bugün o geleceği yaşıyoruz. Ve ne yazık ki gelecekle ilgili endişelerimiz her geçen gün artıyor.

Okuduğun gazete belliyse, twitter diye bir şeyden haberin yoksa zaten hayat senin için güzel. Üç maymunu oynamaya devam et. İcraat reklamlarına gözü kapalı inan, asıl “icraatlarını” görmezden gel. Savunulur yanın yok ama hadi sen cahilliği seçmişsin peki ya bunların pazara çıkan ipliklerini meşru gösterenlere ne demeli!

Hırsızlar dedik. Hırsızsa ne olmuş ben hizmete bakarım dediniz. Şimdi daha kötüsü var. Artık ortada katiller var.

269 gün boyunca zor olduğunu bile bile içinde bir umutla yaşadı bir aile. İçlerindeki umut yaşadıkları acı ve öfkeyi bastırıyordu belki ama o umut dün yok oldu. Berkin’in ekmek almaya giderken mi elinde sapanıyla polislere taş atarken mi vurulduğu umrumda bile değil. 15 yaşında bir çocuk bu ülkenin sokağında, bu ülkenin polisi tarafından öldürüldü. Emri veren de alenen açıkladı yaptığını. Peki neden katiller bu kanlı sokaklarda özgürce geziyor hala? Ve Berkin için, artık yaşamayan bir masum için, 1 gün geçmesini bile beklemeden yazılan kin dolu mesajlar benim kanımı dondurdu. Nasıl insanlarla bu dünyayı paylaşıyorum ben? Nasıl oluyor da bir canın ölümü hakettiğini düşünebiliyorlar? Ne yaptı ölen 8 insan? Dolandırıcılık mı? Cinayet mi işledi?  Ülkeyi mi soydu?

Bunların hiçbirini yapmadı. Ama yazık ki hepsini aynı anda yapanlar var ve ülkenin başındalar. Oradan gitmeleri için daha ne yapmaları gerekiyor? Daha ne olmalı?

7 Mart 2014 Cuma

8 Mart Bu Sene de Kutlu Olmasın

Erkekler kızıyor, alınıyor biz kadınların özel günü var diye. Pozitif ayrımcılık varmış biz bayanlara karşı. Bu ülkede kadın olmak kolay bir şey mi bir bakalım.

İnsan doğduğu yeri ve ailesini seçemiyor. Çocuk yaşta evlendirilip çocukluğunu yaşama hakkı vermeden kadınlıkla cezalandırılmış, bu dünyaya kadın olarak geldiği için belki her gün ağlayan, her gün dayak yiyen, hatta canına kıyan bir kadın düşünün. İnsan utanıyor değil mi böyle bir ülkede yaşadığı için? Kadın saygı bekler, yanında kaba saba konuşulmasın ister, en kötü konuşan olursa da birinin onu “hoop bayan var” diye uyarmasını umar. Kadın olduğundan dolayı bırakın saygı duyulmayı, insan gibi muamele görmeyen kadınlar var bu ülkede.

Bu ülkede kadınsan sabah kıyafet seçerken 1 kere değil 2 kere düşünürsün. “Hava bu kıyafet için uygun mu”dan çok “gittiğim ortam, “yürüdüğüm sokak bu kıyafete uygun mu” diye kaygılanırsın. Her yerde de her şey giyilmez ki canım demeyin. Gidin o beğenmediğiniz Avrupa’da gezin bakalım minicik şortlarla gezen kadınlara kim dönüp bakıyor? Sadece bizim gibi buna alışmamış insanlar tabi ki. Aaa ama artık çoluk çocuk sahibi olmuş kaç yaşında kadınsın, giyimine dikkat et diyebilecek bir kişi bulursanız yine konuşalım. Bu ülkede kadınsan diz üstü etek giydiğinde başına bir şey gelirse bunun sorumlusu sensin, bunu bilerek hareket edeceksin. İnsan yazarken bile utanıyor.

Bu ülkede kadınsan, bir de üstüne evliysen artık başkasının kararlarıyla yaşamak demek. Kocan çalışmanı istemiyorsa evinin kadını olmak, kocan başını kapatmanı istiyorsa buna uymak demek, çoğu zaman ses çıkaramamak demek. “Erkektir yapar” laflarını kocanın annesinden bile duyabilme ihtimaliyle yaşayıp incitilmeye her an hazır olmak demek.

Sırf doğurgan bir insan olduğun için işe alınırken çocuk yapmayacağına dair süreli sözleşmeler imzalamak demek bu ülkede kadın olmak. O sırada es kaza hamile mi kaldın kürtaj şansın yok bu ülkede malum ya işsiz kalacaksın ya da işsiz kalacaksın. Diyelim ki şirketin izin verdi çocuk yapmaya kalktın, bu sefer de ilk günden hesaplamalara başlarsın..Doğum iznine şu kadar geç çıksam, şu kadar da geç gelsem, iyi bari çocuk en azından 4 aylık olmuş olur diye sevinirsin. Çünkü sen bu ülkede kadınsındır. 2 yıl doğum izni veren bir ülkede değilsin, bununla yetinmelisin. Ücretsiz izin isteme cesareti gösterirsen de işverenin seni her an kapı dışarı etmesini göze alacaksın. Utanıyor insan, işle çocuğun ne alakası var değil mi?


Ama zaten utanmak normal, bu ülkede kadınsan bol bol utanırsın. Kadınlarımızın bunları yaşamadığı tek bir gün olsa da kutlasak keşke ama bu şartlarda yine de 8 Mart’ı kuru bir kutlamayla geçiyorsak ben istemiyorum, Kadınlar Günümüz kutlu olmasın.

HB

3 Mart 2014 Pazartesi

Aktivite Odasından Taze Çıktılar

Geçen hafta kızı babasına emanet edip çarşıda ne kadar boncukçu, kurdeleci, hobi dükkancı varsa her birini gezmeye koyuldum. O kadar çok poşetle yürü de yürü, günlerce kollarım ağrıdı ama neyse ki istediklerimi alıp da eve döndüm. Bu keçe çalışmaları beni giysi dükkanlarından uzak tutuyor, oyalanıyorum; böylece AVM gezme ihtiyacı bile duymuyorum diye sevinirken malzemelere bir sürü para harcadığımı farkettim. Yok, bu hayatta para harcamadan yapılan tek bir şey yok anladım ben.
Çarşı içine arabayla girmek eziyet olur diye otobüsle gideyim dedim. Araba konforuna alıştıktan sonra otobüsün nasıl bir zulme denk geleceğini hesap edememişim. Üstelik onca yolu ayakta gittikten sonra. Dönüşte metro ile şansımı denemek istedim. Yine ayakta yine havasız ve kalabalık bir ortamda yolculuk yapıp eve kendimi zor attım.

Bahadır bana, daha doğrusu Eda ile ikimize “aktivite odası” yapmış. Eda kağıt kessin, yapıştırsın, boyama yapsın. Ben de keçelerimle uğraşayım diye. İçinde ütü masası, çekyat, giysi dolabı olan odaya atölye ya da faaliyet odası denebilir mi? Yakışık almaz. Bahadır’ın bizi başından atıp tek başına rahat rahat salonda film izleme projesi desek daha doğru olur sanırım :p


Faaliyet odamızdan çıkan son eserler :)

















Popüler Yayınlar

Recent News