http-equiv='refresh'/>

12 Ekim 2016 Çarşamba

El yazısı, ömür törpüsü vs

Çok bekledim Eda okula başlayana kadar el yazısı kalkar diye ama olmadı. Hatta daha kötüsü bu sisteme geçildiğinde belirlenen bazı harflerde değişiklik yapıldı bu sene. Örneğin küçük “r” artık farklı yazılıyor. Bazı büyük harflerin bağlantısı değişti vs. şaka gibi. Eğitim sistemi baştan sona şaka zaten. Ama güldürmediği gibi işin içine girince bir de üstüne sinirlendiren bir şaka. El yazısı ile başlamalarının gerekçesi çocukların ellerini hiç kaldırmadan yazmalarını sağlaması. El kasları daha az yoruluyor. Peki ya o harfleri yazacağım diye silgi bitirirken yaşadıkları psikoloji? El kasları çok yoruluyor madem okula başlama yaşını hangi akılla öne aldınız? Gerçekten akıl alır yanı yok.

Eda'nın e harfi, çok güzel değil mi:)


Edalar henüz “L” harfinde. Düz yazıda nasıl kolay değil mi? Alt tarafı bir çizgi. Ama ödev yaparken bizi yoran, üzen, sıkan, bunaltan bir “l” şu an bu. Le de değil LLLLL. Yarabbim biz le öğrendik de ne oldu? Düz yazı ile başladık da ne oldu? Kaslarım yoruldu anne dediğimi neden hiç hatırlamıyorum acaba?

İngilizce öğretmenleri düz yazı da öğrenmelerini istiyor. Yani müfredata göre ikisini birden öğrenmiş olacak bu dönem bittiğinde. İlkokul bittiğinde ise tamamen düz yazı ile devam edecek. Kasları hiç yorulmamış olacak kuzumun. Teşekkürler çok sevgili eğitim sistemi. Beni yazı yazmaktan soğuttun 2 harf ile, daha bunun 27 harfi var. Allah sabır versin. “ğ” ye sıra geldiğinde çıkaracağımız sesler için şimdiden çalışmalara başlasam iyi olur.

Kolay gelsin 1. Sınıf velileri. 

HB

5 Eylül 2016 Pazartesi

Minik bir okullu

Gençken paran olmaz, vaktin bol olur. İş hayatı başlayınca da kazandığını harcamaya vaktin kalmaz. Benimki de o hesap. Yazacak o kadar çok konu var ama zamansızlık yüzünden ertelerken hepsi uçup gidiyor. Bu yazıyla başlangıç yapıp kaldığım yerden devam edeyim istiyorum.
Wordpress’e geçmiştim, orda yeni alan adı filan derken sürem doldu ve şimdi kontrol paneline giremiyorum. Çok teknik bilgim de yok ve yine zamanım olmadığını düşünürsek uğraşamadım, arada yazdığım birkaç yazı gitti. Blogspottan devam ediyorum. Burası bana yeterli sanırım.

Eda bugün ilkokul 1’e başladı. Kocaman oldu. Zor bir sene bizi bekliyor. Okuma yazmayı Susam Sokağından öğrenmiş biri olarak kızımın da çok zorlanacağını sanmıyorum. Bir dönemde öğrenilen bir şey sonuçta ama sorun şu ki düzen oturtmak, sistemli çalışmayı benimsemek anlamında ilk dönem çok önemli. Artık çocukların ilgisini dağıtan çok fazla etken var. Onları ödev başına oturtmak da zor haliyle. Sürekli “Ödevini yap” diyen bir anne yapmaz umarım beni. Anneme ben hiç sıkıntı yaşatmadım, darısı kızımın da başına. Tabi bizim nesil hep böyleydi ve yeni nesil de genelde takip istiyor. Bir de artık tümden gelim yöntemi de bırakılmış. Sesten heceye gidiyorlar malum. Bizim de öğrenmemiz gerekenler olacak galiba.

Aden hiç rahat bırakacağa benzemiyor ablasını. Sürekli peşinde ve Eda’nın elindekileri alma derdinde. Eda odasına kapanıyor, Aden gidip kapısına dayanıyor. Evleri mi ayırsak bu sene diye saçma bi espri bile yaptım şu ana kadar. Önümüzdeki günler bakalım nelere gebe.

Eda’nın sınıfı bugün kura ile belirlendi. Geçen yıldan çok sevdiği arkadaşı ile aynı sınıfa düştü. Kuraları veliler çekti ve de Eda’nınkini babası :) Sevinçten delirdi tabi. Bu sene okul formasına geçiş yaptığımız için ben de ayrı bir sevinçliyim. Haftasonu kırtasiye alışverişi yaptık. Bu yaşımda hala çok severim kırtasiye malzemelerini. Annem de şaşkınım kitap kabı almış Eda’ya. Biz öğrenciyken büyük işti, tüm kitapları defterleri kaplayıp etiketlemek. Şimdi o devir kapanmış, güzel bir gelişme.


Tüm öğrenciler için hayırlı, sağlıklı ve mutlu bir eğitim yılı olmasını diliyorum. Sabah toplantıda, rehber öğretmen çocuklara 12 yıl sonra verilmek üzere mektup yazdırdı velilere. Orda da aynı şeyi yazdık. 12 yılda 1200 tane kavga-gürültüyle geçecek. Daha bunun ergenliği var. Ama ne olursa olsun çocuklarımızın arkasında durmalıyız. Mutlu olsunlar bize yeter.

2 Aralık 2015 Çarşamba

Ajans İşleri


Eda her ne kadar babasının etkisinde kalıp “off anneeee yine mi fotoğraaaf” diye söylense de genel olarak poz vermeyi çok seviyor. Profesyonel fotoğraflar çeken arkadaşım Mine, Aden 2 aylıkken ikisinin çok güzel fotoğraflarını çekti ve o gün anladım ki benim kızım gerçekten güzel poz veriyor. Bir gün arabada giderken muhabbet olmuştu, babası açtı konuyu. İşte efendim Eda dizilerde oynayabilirmiş aslında, reklamlara filan çıkabilirmiş, başvursak hemen çağırırlarmış. Ben de konuyu hemen kapatmaya çalıştım, çocuk boş yere ümitlenebilirdi. Hiç aramayabilirlerdi çünkü. O konuşmanın üstünden epeyce süre geçti ve bir gün aklıma gelince İstanbul’da bulunan IMC Ajansa başvuruda bulundum. Amacım kesinlikle diziler değildi, çünkü hem lokasyon açısından hem de tüm gün süren dizi setlerinin kesinlikle çocuklara uygun olmadığını düşündüğümden dizi seçeneği aklımda olamazdı. Katalog çekimleri, ya da belki reklamlar değerlendirilebilirdi. Başvurunun ertesi gününde hemen görüşmeye çağırıldık. Bir haftasonu gidelim bari diye planlarken Bursa’da ne yapılabilir diye araştırdım ve burada şubesi olan Family Ajans için form doldurdum. Çok hızlı bir şekilde onlar da görüşme talebinde bulundu. Nasıl olsa Bursa diye haftasonu kuzuyu giydirdik gittik. Daha menajer ağzını açtığı anda anladık ki her başvuranı çağırıyorlar ve para almaktan başka bir şey yapmıyorlar. Şartları yazayım siz de aksini düşünmezsiniz bence.

-75 TL ödeme yapıyorsunuz ve fotoğraflarınız çekiliyor. Bu fotoğrafların geçerlilik süresi 1 yıl. Ancak 3 ayda bir tekrar gidip fotoğraf çektirmeniz gerekiyor. 1 yılın sonunda ise yine 75 tl veriyorsunuz.
-Anlaştıkları bir bankada hesap açıyorsunuz, ödeme yapmaları gerekirse diye en başında hesap açmanız şart.
-Menajer fotoğraflarınızı yapımcılara gönderiyor ve uygun bir iş olursa size dönüş yapıyorlar.

75 TL bir kişiden alındığını düşünürsek hiç fena para değil. Durum böyle olunca İstanbul’a da gitmekten vazgeçtik. Neyse ki Eda da unuttu bu işi.
Gereksiz bir iş ve zaman kaybı olarak bitti gitti.


HB

26 Kasım 2015 Perşembe

Oto koltukları 2 oldu

Aden’in yolculuk fobisi o kadar artmıştı ki annemden eve giderken 15-20 dakikalık yolda bile sıkılıp ağlamaya başlıyordu. Anakucağının içinde rahat olmadığı belliydi, çocuğa da hak veriyorduk o yüzden. Oto koltuğunu bir an önce almak istiyordum ama bizim cimcime henüz 9 kilo olmamıştı ve bu koltukların kullanımına 9.ayda başlanıyordu. Düşündüm, kucakta emniyetsiz bir şekilde yolculuk yapacağına veya kusana kadar ağlayacağına üçe-beşe bakmadan o kiloya da artık yaklaşmışken oto koltuğu almak en mantıklısıydı.

Aslında planım Eda’nın koltuğunu (9-36 olduğu için) Aden’e geçirmek ve Eda’ya arabanın kemerini bağlayabileceği yeni bir koltuk almaktı. Ama Eda’nın koltuğu isofixli olmadığı için Aden içinde çok alçak kalacak ve dışarıyı hiç göremediği için muhtemelen yine huysuzluk yapacaktı. Eda daha 20 kilo olduğuna göre bu koltuk ona daha epeyce yeter. Tek sıkıntı koltuğun kemerini kendi bağlayıp çözemiyor. O da ufak bir sorun diye düşünerek ablasının da onayıyla koltuğu Aden için almaya karar verdik.



Fiyatlar nasıl artmış öyle yeni düzenlemelerden sonra! 600 civarı çok güzel koltuklar bulunabiliyorken artık 1000 liranın altında koltuk kalmamış. Araştırma yaparken yine güvenlik testlerinden geçmiş bir model olmasına dikkat ettim. Bir de Alman markaları bana daha güvenilir geliyor. Eda’nın koltuğu Recaro, yani F1 araçlarının koltuklarını yapan marka. Ancak bu markanın koltukları ne yazık ki isofixli değil. Recaro’yu eledim o yüzden. Hem nisbeten ekonomik hem de istediğim kriterlere uygun olacak Britax Römer’in Trifix Gr1 modelini beğendim. 9-18 kg aralığında kullanılıyor. Bu modeli Joker’de indirimdeydi de şansımıza.

Bu koltuğu yerleştirmemizle birlikte bana arkada yer kalmadı ve çok şükür/ne yazık ki tekrar öne terfi ettim. Aden eskiye göre daha rahat tabi, o nedenle ağlamadan seyahat etme süresi uzadı. Özellikle yanında ablası da varsa daha iyi. Ama yalnızsa iş ön taraftan bana düşüyor. Özellikle emziğini düşürdükçe arkaya uzanmak zorunda kalıyorum. Hele arabayı kullanan bensem işim epey zor. Kırmızı ışık yanınca hemen kemerimi çözüp emziğini yerleştirip tekrar önüme dönüyorum ki böyle durumlarda kırmızı ışık da ne kısa yanıyormuş diye söyleniyorum normalde yaptığımın aksine.

Geçen akşam kızlarla eve dönerken işlek bir caddede trafik polisleri vardı, arabaları durdurup kontrollerini yapıyorlardı. Bizi de sağa çekti. Ehliyet/ruhsat? Tamam. Çocuklarınız çok tatlı, Allah bağışlasın. O da tamam teşekkürler ama keşke güzelce bir kontrol etseydi ikisi de oto koltuğunda mı, kemerleri bağlı mı. Ne yazık ki bu konuda çok çok eksiğiz.

Haftasonu Bigadiç’e gidiyoruz. 2 saat sürüyor ve bakalım Aden hanımı nasıl oyalayacağız bu süre boyunca. Çocuk şarkıları, oyuncak, emzik derken geçer mi dersiniz 2 saat?


HB

16 Kasım 2015 Pazartesi

Bu da tarihe not olarak dursun burada

Bu yazı fotoğrafsız, düz bir yazı olacak. Bazı anlar fotoğraflanmayacak kadar güzel oluyor çünkü. O dakika fotoğraf çekmek aklınızın ucundan bile geçmiyor. Dün dördümüz yatay bir şekilde sıralandık bizim yatakta. Birbirimize sarıldık, gülüştük, oynadık. Ve ben düşündüm de bir bakacağız evde minik bebek gülüşü kalmamış. Miniğim yüzümü okşamayacak bir süre sonra. Gel gel yap deyince küçük parmaklarını açıp kapamayacak. Adını seslenince ağzını kocaman açıp bize gülmeyecek. Kuşlar nerde deyince pencereye yönelip gökyüzüne bakmayacak. Bebek olmayacak bir süre sonra. Çok özleyeceğim bu hallerini. Edamınkileri özlediğim gibi. Adenim de inşallah kocaman kız olacak.

Çok güzeldi o an. Tüm bunları düşündüm ve sonra kızlarıma kocaman sarıldım. Hep kolumun altında olun, hep sarılayım size sımsıkı.


HB

11 Kasım 2015 Çarşamba

Üssünün Üssü

Bu aralar en çok sorulan soru “iki çocuk zor değil mi?”. Cevabım şu “iki çocuk kolay değil ama asıl zor olanı minik çocuk”. Tek de olsa bebek bakmak zor.

Hele bebeğiniz gece 9-10 kere uyanıyorsa… Gece 3 kez kalktığı için şikayet eden annelere çemkirmeniz an meselesi. Demin mesela yanımdaki arkadaşım anlattı, bebeği 8’de uyumuş, 1’de acıkıp kalkmış, sonra yine uyuyup sabah 5’te kalkmış. Kulak tıkaçlarımı verin bana!!
Hele ki bebeğiniz öyle kendi kendine oyalanmayan, hatta siz kapıdan çıkmaya teşebbüs ettiğiniz an ağlamaya başlayan ilgi canavarı bir bebekse… 1 tane yetiyor böyle olunca. Bir de üstüne ablanın ilgi ihtiyacı, bakımı, okul takibi vs. olunca elbette zorluk katlanıyor.

Yine de tüm bunlar dayanılmayacak şeyler değil. En kötüsü hastalık. Çünkü hastalıkla birlikte bütün zorluklar üssünün üssü olarak artıyor. Derdini söyleyemiyor, ilaç içmek istemiyor, burnunu açtırmak istemiyor, emzik almak istemiyor, gece uyumuyor. Hastalık geçiyor huysuzluklar huy haline geliyor. Geçen hafta önce Eda, sonra Aden ve en son ben hastalandık. 2 saatlik uykuyla geçirdim tüm haftayı. Gündüz iş, gece nefes alamayan ve sürekli ağlayan bir bebek ve sonuçta tabi ki benim bünye çöktü. İlaç da kullanamıyorum. Ayakta duramadığım için işten izin alıp çıktım, eve gidince dinlenmek ne mümkün. İlaç ve dinlenme olmadan nasıl iyileşilir? Hala hastalığın etkileri sürüyor. Yine de her zaman söylediğim gibi “çocuklar hasta olmasın da ben olayım”.


HB

9 Kasım 2015 Pazartesi

Doğumgünü İşleri

Cumartesi günü Eda’nın okul arkadaşlarından birinin doğum günü partisi vardı. Konsept olarak daha önce katılmadığımız türden bir parti oldu. Bir oyun evinde yapıldı. İlk katı zıpzıpların, top havuzlarının, kaydırakların olduğu bir oyun alanından oluşuyordu. İkinci katta ise masalar vardı, anne-babalar burada oturdu. İçeriye adım atar atmaz Eda arkadaşlarının yanına, oyun alanına attı kendini. Daha önce 2-3 kez böyle bir parka gittiği için yasakları delmenin memnuniyeti vardı. 2 kez nasıl girdi derseniz benim olmadığım bir an babasını kandırmış tabi ki. Neden izin vermediğimi merak ediyorsanız da tabi ki hastalıklar yüzünden. Buraların layığı ile temizlendiğini düşünmüyorum. Top havuzlarından 6.hastalık, el ayak hastalığı gibi virütik hastalıklar bulaştığını da çok duydum. Bir sebebi de bu parklarda çocuklar delicesine koşturuyor ve terliyor. Sonra da teri üzerinde kuruyor ve hasta oluyorlar. Rahat bir anne olamayışım yüzünden Eda’ya izin yoktu kısaca. Doğumgününe giderken de çok tembihledim ama tüm arkadaşları burada olunca kalkıp anne-babalarla oturacak hali yoktu elbette. Mecburen girdi. Ama bu sefer benim öngöremeyişim, oyun parkının zemini çok soğuktu (görevli ablaların ayağında patik vardı) ve çocuklar çorapla içeri girdiklerinden ayaklarının üşümüş olma ihtimali çok yüksek. Hazırlıklı davranıp patik götürebilirmişim.



Doğum gününden çıktıktan sonra arabada ilk cümlesi “ben de böyle bir doğum günü partisi yapmak istiyorum” oldu. Ben de tamam, arkadaşlarını davet edeceğin bir kutlama yaparız ama konsepti böyle olmaz. Ben dans edebileceğiniz, yarışmalar yapabileceğiniz, velilerin de çocuklarla birarada olduğu bir doğum günü düzenlerim sana dedim. Hem yaza yapacağımız için dışarıda da yapabiliriz diye ekledim. Ama o illa böyle oyun parklı istiyormuş. İkna etmek için sürem çok neyse ki. Doğum günü mekanları, oyunlar ve yarışmalarla ilgili önerileriniz varsa bekliyorum…


HB

Popüler Yayınlar

Recent News