http-equiv='refresh'/>

27 Şubat 2013 Çarşamba

Elmalı Muffin



Bu renkli silikon kalıplar mutfağımızın yeni üyelerinden. Haftasonları aktivite yapıcaz diye kek-kurabiye pişirmekten ailece dobik olucaz bu gidişle. Ama çok eğlenceli oluyor. Özellikle kızımın eli değince pek bir lezzetli geliyor tadı.
Kalıpların içinden çıkan elmalı muffin tarifini görünce dayanamadık yine ve kendimizi yumurtaları kırarken bulduk.





Malzemeler çok az, yapılışı da çok kolay. Tam benlik yani. İlave edebileceklerim;
*Tarifte yazdığı gibi elmaları ince ince dilimlemek yerine biraz daha kalınlaştırsam daha güzel olurmuş.
*İçine ceviz parçaları eklenebilir. Veya üzerine bademler hoş olur. Tarçın ve elma zaten birbirine çok yakışıyor, badem de bu ikilinin yanında fena olmaz.
*Muffin misafir için de çok uygun ve pratik oluyor. Servisi kolay ve görüntüsü sevimli.
*Ölçü olarak da 3 kişilik bir aile için tam kararında, ne fazla ne az. Eda’nın böyle şeylerle pek arası olmadığından Bahadırla bana kaldı hepsi. Ertesi gün de devam etmek suretiyle hiçbirini ziyan etmeden bitirdik. Çoğu sıcacıkken gitti zaten.
*Muffin kalıplarım 12 tane, bu tarif sanıyorum 20 tane çıkarır. Kalıplar yetmeyince kalanını diğer kek kalıplarına döktüm çünkü.



HB

26 Şubat 2013 Salı

Mudanya

Pazar günü güneşi görünce kendimizi deniz kenarına, Mudanya’ya attık. Bir 10 dakikamız Eda’ya laf anlatmakla geçti tabi. Kışın denize neden girilmediğini ve aslında yaz bile olsa bu denize girilemediğini. Bu temiz beyinlerin deniz kirliliğini idrak edebilmesi zor normal olarak.

Biraz yürüyüş yaptıktan sonra çay içmek için kapalı bir yerde oturduk. İstanbul seferi için bekleyen deniz otobüsü görünüyordu camdan.
Eda: Gemiye gidicem ben.
Ben: Olur, yanına gidip bakarız birazdan. Ama biletimiz olmadığı için içine giremeyiz.
Eda: Tamam tamam, sadece yanına gidicem.
Birkaç saniyelik sessizlik
Eda: Ama neden içine giremeyiz?
Ben: Çünkü biletimiz yok.
Eda: Neden biletimiz yok?
.....sürer.

Hava güneşli de olsa serin bir esinti vardı. Şubat ayındayız, olacak o kadar. Arabaya ağlayarak binen Eda da açık havada gezmeyi ne kadar özlediğini ifade etmiş oldu. Ben de sırf denizi fotoğraflayarak onu ne kadar özlediğimi....








HB

21 Şubat 2013 Perşembe

SadeAnne Saç Tasarım

Bir meslek grubuyla daha ilişkimi kesmiş, azami düzeye indirmiş bulunuyorum. Kuaförler! Artık size muhtaç değilim hahaaayt! Bu kolay olmadı elbette. Çok emek sarfettim, evi ufak çaplı bir kuaför salonuna dönüştürmem kolay olmadı.
Böyle yazıyorum diye her günümü kuaförde geçiriyordum sanmayın. Neticede ben bir anneyim. Bu cümle kuaföre gitme sıklığımı ifade ediyor zaten. Birkaç sene öncesinde fönsüz gezmezdim ayrı ama dağınık ve bakımsız saçla gezmeye de alışmıştı artık gözüm. Evimin dibine kuaför açılınca biraz olsun yine kendimi yine salonlara atayım dedim; fakat geçen haftasonu nemli saçlarla gidip kapalı olduğu için kapıdan dönünce ıslak saçlarımla bir 15-20 dakika geçirmek zorunda kaldım ve bu gidişata bir dur demeye karar verdim.

Kuaför muhtaçlığının türlü riskleri var:
-Mesela saçın çok bakımsız, güçsüz diye başlayıp kuaförde satılan ürünlerin ele tutuşturulmasıyla son bulan süreçle karşılaşma ihtimalin çok yüksek.
-Sonra kuaförler genelde konuşmayı severler. Makine sesi bir yandan, bir taraftan da muhabbet etmekle uğraşacaksın.
-Sürekli gittiğin kuaför varken es kaza başka bir yere gitmek zorunda kaldıysan yandın. Dilinden kurtulamayacaksın. Bir de diğer kuföre “çamur”atmak için saçına etmediği laf kalmayacak:yamuk kesilmiş, nasıl toparlarız bilmem...
-Sadece kırık aldırmak için gittiğin ve kısacık kaldı saçlarım diye üzüldüğün oldu mu hiç? Kesin olmuştur, ne çok severler saçı kısaltmayı bu kuaförler.
-En fenası da tam alışırsın birine, buldum sonunda istediğim gibi birini dersin, hooop yok olur. ....bey işten ayrıldı denir, nereye gittiği de söylenmez çoğu zaman.

Tüm bu riskleri minimuma indirmek şarttı. İşe kendime bir saç maşası alarak başladım. Ufak çaplı kuaför salonumun temelleri yıllar yıllar önce aldığım düzleştirici ile atılmıştı zaten. Tek gereken biraz gelişimdi. Düzleştiricim vardı, kıvırcık da olabiliyordum artık kolayca. Bir de saçımı kendim kesebilsem hayatımdan komple kaldırabilirdim kuaförleri. Ama zaten adım rapunzele çıkmıştı bir kere, saçımı kestirmeye pek de niyetim yoktu. Gittiği yere kadar...

Evde kullandığım saç kurutma makinemin bozulup sadece en düşük kademede çalışması ve bu haliyle en fazla küt saçlı bayanlara hizmet edebiliyor olması, benim hayat standardımı epeyce kötüleştirdi. Zira yarım saat boyunca saçımı sadece kurutmak için uğraşıyorsam bu iş katlanılır bir iş değildi. Makinemin bozulması salon gereçlerime bir yenisini ve aslında en önemlisini eklemem için bir şanstı. Hemen kuaför malzemesi satan bir dükkana  gittim ve kendime en güçlüsünden en profesyonelinden bir kurutma makinesi aldım. Fönümü de çektim bir güzel. Meğer fönün bir numarası yokmuş, bütün olay makinedeymiş. Evet, onlar kadar çabuk yapamadım,biraz zahmetli bir iş  ama sonuçta evimden çıkmak, hazırlanmakla geçirdiğim süreyi buna ekleyebilirim. Hem belime takmak için kuaförlerin kullandığı aparatlardan alırsam pekala hızlanabilirim. Yaptıkça kendimi de geliştiririm.



Anlayacağınız kendi kendimin kuaförü oldum. Düz saçlı kızlar! Artık size bir adım daha yaklaştım. Aramızda tek bir fark kaldı; yağmurlu günlerde tülermeyen saçlarınız. Onun için de bir şeyler bulacağız elbet.

HB

14 Şubat 2013 Perşembe

Seçim zamanı geldi

Önümüzdeki Eylül Eda’yı anaokuluna başlatmayı düşünüyoruz. Evde çok sıkılıyor tüm gün ve gelişimi için de faydalı olur diyerek, duyanların “daha çok ufak, yazık minicikken bütün gün okulda olacak” yorumlarına rağmen bu kararı aldık. Blog yazıyorsan böyle önemli kararlar almadan önce konula ilgili yazıları taramak şarttır.  Ben de öyle yaptım ama en önemlisi “kendim ne istiyorum”u sorguladım. Kafam karıştı da karıştı, bari biraz yazarak toparlayayım, hem de yazıyı okuyanlardan yardım ve görüş alayım dedim. Okul seçerken dikkat ettiğim kriterler şöyle:

1.Özel okul mu devlet okulu mu?
Bu soru daha şu yaşta bile başlıyor, çok yazık. Aslında özel kreş mi devlet kreşi mi sorusunun cevabı biraz bu sorunun arkasında saklı. Özel kreşle başlayıp belli imkanlarda yola çıkıp 2 yıl sonra bambaşka bir dünyaya geçiş yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü. Eda’yı özel okula vermek istemiyorum ama bir yandan devlet kreşine vermek de istemiyorum. İki nedeni var; biri çok küçük oluşu. Dolayısıyla daha çok ilgi görmesini istiyor olmam ve 20 -25 kişilik sınıflarda tek öğretmenle bu ilginin hayal olduğunu bilmem. Diğeri de yabancı dil. Yabancı dil öğrenmeye başlamasını istiyorum. Ufak yaşta buna başlayarak daha sağlam bir temele sahip olacağını biliyorum. Tamam güzel de sonra devlet okuluna devam ederse o öğrendikleri zaten sıfırdan anlatılacak. Bu kız sınıfta sıkılacak, hatta ben bunları zaten biliyorum havalarına girecek. En kötüsü de öğrendikleri bir işe yaramayıp körelip gidecek. Dışarıdan takviyeyle bu sorun çözülür mü? İşte kafa karışıklığından birisi. Ama bu asıl okulunda sıkılmasına bir engel olmayacak.

2.Yarım gün mü tam gün mü?
Bana kalsa yarım, ama Bahadır tam gün olmasını istiyor. Ona göre Eda okula başlamaya hazır ve tam gün onun için ağır olmayacak. Kızımı ondan daha az tanımıyorum tabi, ben de öyle düşünüyorum ama bir anda tam gün değil de yarım günle başlasa daha mı iyi olur acaba diyordum. Fiyat değişmeyince, yarım gün uygulaması bulunan okullarda yarım gün sınıfı olmayınca,yani tam gün sınıfa yarım katılınca ben de Bahadır gibi düşünmeye başladım.

3.Eve yakınlığı
Bizim evimize yakın okullar çok ve göndermek istediğim okullar da yürüme mesafesinde olmasa da arabayla 5 dakika sürede. Gel gör ki bizim ev değil anneminki önem kazanıyor çalışma saatlerimiz yüzünden. Yani sabah biz bırakacak olsak da akşam mecburen servis kullanacak. Yine de eve yakın olması önemli.

4.Sınıf sayısı
Şimdiye kadar tek bir okulla görüştüm. Sınıf sayısının maksimim 20 kişi civarı olduğununu ve 2 öğretmenin bulunduğunu söyledi görüştüğüm okulun müdürü. Geçen sene açılan sınıf 10 kişiymiş buna rağmen ve yine 2 öğretmen verilmiş. Öğretmenlerden birinin stajyer olmamasına dikkat etmek lazım.

Tuvalet meselesinden bahsediyorum. Yine aynı okul müdüresi, çocukların tuvalet ihtiyacı için öğretmenin yardımcı olduğunu söyledi. Fakat aynı okula gönderen bir arkadaştan öğrendiğimiz kadarıyla ilk günler durum böyle olsa da sonraları temizlikçi bayanlar yapıyormuş ve ıslak mendil kullanarak temizliyormuş. Başka bir okul için de 4 yaşında bir çocuğun velisine “bu yaşta bir çocuğun pantolonunu kendisi indirmesi-çekmesi lazım, hala öğretmediniz mi” diye tepki gösterdiklerini duydum. Neyseki bizim kız sadece 3 yaşında olacak.

6.Yemek
Eda’nın çok yemek seçtiğini söyleyemem ama onun kadar kötü bir alışkanlığı var; o da katı şeyleri çiğnemek istememesi. Çiğneyemiyor değil ama tembellikten yemiyor. Armut piş, ağzıma düş. Alıştırmaya çalışıyoruz ama yemiyor, yemiyor. Okulda elbette öyle bir şansı yok, önüne konanı yerse yer, yemezse aç kalır. Çıkacak yemek menüleri önemli. Görüştüğüm müdüre hanıma sorduğumda kesinlikle paketli yiyecekler vermediklerini, ara öğünlerde verilen kek, kurabiye gibi şeylerin dahi kendi mutfaklarında piştiğini söyledi.

7.Aktiviteler
Ben bu kadarcık çocuğu bir anda aktiviteye boğma taraftarı değilim. Örneğin 3-4 yaş grubunda bale, piyano, yüzme gibi derslerin olmaması benim için dert değil. Oyun oynasın,sosyalleşsin, el becerileri gelişsin ve ingilizce öğrensin benim için yeterli.

8.Hastalık durumundaki tavır
Bu aslında okulla değil velilerle ilgili bir durum. Keşke her anne ateşli çocuğu okula göndermeme bilincine sahip olsa. İmkanına da tabi ama ne yazık ki ev hanımı olup bu halde okula gönderenler olduğunu da biliyorum. Beni en çok düşündüren konu bu. İlk sene çok zor olacağını, hep hastalıkla geçeceğini biliyorum. Yine de hafif atlatırız inşallah diye umarak.

Fazla mı ince düşünüyorum, nasıl yorumlarsınız bilmem ama konu insanın çocuğu olunca daha başkası olamıyor. Umarım gönlümüze göre bir yer bulabiliriz ve beklentimizi karşılayan bir yer olarak da kalır. Hayırısı...

HB

6 Şubat 2013 Çarşamba

Değiştiremiyorsan Uyum Sağla

Elinizde sihirli bir değnek olsa eşinizin hangi huylarını değiştirmek isterdiniz? Buna cevap veremeyecek biri var mı dersiniz? “Ben onu öyle seviyorum, hiçbir şeyini değiştirmem” demesin kimse, inanmam. Bu arada sorumun içindeki nüansı farkettiniz mi bilmiyorum. Eşinizin ya da sevgilinizin demiyorum. Çünkü bu soruya cevap vermek için aynı evi paylaşmak şart. Bu olmadan çıkmıyor hiçbir gerçek ortaya.

Bahadır karanlıkta oturmayı seviyor. Eve gelip koltuğa oturduğunda oda loş olsun istiyor. Abajur onun için yeterli, hatta sadece televizyon ışığı en makbulü. Bense tam tersiyim, bana her yer aydınlık olsun. Mutfakta değilsem bile mutlaka aspiratörün ışığını açık bırakırım. Koridorlar hep açıktır. Tabi arkamdan biri kapatmadığı sürece. Ruhum daralıyor karanlıkta. Uyurken tam aksi, en ufak ışığa bile katlanamazken ayakta olduğum süre boyunca ışık isterim.
Neyseki Eda var ve o uyuyana kadar sevgili kocam karanlık ortamının huzurunu yaşayamıyor. Fakat Eda’yı yatırdığım anda, hatta odasına doğru yola çıkmışken arkamızdan sesleniyor: ışığı kapatır mısın!!

Geçen gece Eda uyuduktan sonra salona geldim, işim vardı bilgisayarda. O yüzden ışığı açmam gerekirdi. Işığı açmamla Bahadır, onlarca yıl karanlık bir mağarada yaşayıp ışığı unutmuş birinden beklenecek tepkiyle yüzünü kapatıp “açmasana ışığı yaaağ” diye söylendi. Pek sevimli :) Ben de koşa koşa kablolarımı buldum ve yine hızlı bir şekilde ışığı kapatarak kocamın mutlak rahatsızlığına son verdim. Kabloları telefon ışığında yuvalarına takarak işte bu fotoğrafları aktardım. Karanlık odada fotoğraf tab etmedim belki ama yine işin usulüne uygun olarak karanlık odada düzenledim hepsini.










Benim hangi huylarım değiştirilmek isteniyor acaba? Biliyorum aslında da öyle kolay mı değişmek. Bir karanlık sevgisi bile değiştirilemezken...

Işığınız bol olsun :)

HB

1 Şubat 2013 Cuma

Benden de gelsin bir çocuk teşviki

Başlayalım..

Bazen aklına bir şey takılır ve bulana kadar beynini kemirir. Bulduğunda yaşadığın rahatlama her şeye bedeldir.

H: Kızım be sen bir kelimeyi çok komik söylüyordun. Neydi o neydi neydi?
E: Neyi komik deyyodum anne?
H: İşte buuu!

Sabahın köründe gözünü açamazken minik bir tebessümle değişir her şey bazen.

H: Aşkııım gel hadi montunu giyelim.
E: Bana mı aşkım dedin anne?
İç ses: Yok kızım, sana demedim. Babana evden çıkarken montunu giydirmek en büyük hobilerim arasında yer alıyor da...

E: Bu çizmelerin çok çirkinmiş anne.
H: Aaa beğenmedin mi, ama başka çizmem yok ki :(  En iç ses: Sonra da neden yalan söylüyor bu çocuk dersin, neden sürekli yeni oyuncak istiyor dersin!
E: Ben sana yeni çizme alırım annecim.

“Sen daha küçüksün bunu yapmak için” dediğin minik insanlar bazen seni öyle bir şaşırtır ki bu cümleyi bir daha kurasın gelmez.

Kahvaltılık bir şeyler almak için gidilen peynircide açıkta duran zeytinlerden 1 tane kapmıştır Eda. 2 aylıkken içme sularıyla yıkanan bu şahsın hijyen konusunda artık geldiği noktaya annesi bir yandan şaşırırken bir yandan da sevinmektedir. Eve gitmek üzere arabaya binilir.

E: Baba zeytinin çekirdeğini çıkartsana.
B: Olur kızım, çıkartıp öyle vereyim.
Der ve çekirdeği camını açıp toprağa fırlatır baba.
E: Neden dışarı atıyorsun baba?
Baba algılayamaz ve cevap veremeden kalır.
E: Çöpe atsana baba.
Baba çaresiz hatasını kabullenir.
B: Özür dilerim kızım, bir daha çöpe atarım.

Gözlem ve sorgu mekanizmasının da tıkır tıkır işlediği de anlaşılır böylece.

Bazen hiç farkında olmadan yaşamın içinde birine bir şeyler öğrettiğini, aktardığını, aşıladığını farkedersin.

M&S’dan termal atlet almıştım. Önce Eda’da test ettim aslında ve memnun kalınca da kendim için de aldım. Eda hanım bu alışverişin neresinde konuya dahil oldu, benim de aynı atletlerden aldığımı hangi ara gözlemledi bilinmez bana bir gün durup dururken şu soruyu yöneltti:

Termal atletini giydin mi anne?

Böyle annenin çocuğu bilmeyecek de kim bilecek termal atleti!


Bu ve benzeri diyalogları çocuk yapmadan yaşayabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. 1 çocukta zarardasınız Başbakanımızın dediğine göre ama böyle keyifli diyaloglar yaşamanız çok mümkün. 2 çocukta, yerinizde pantinaj yapadurun çocuk sayısı artarken böyle diyalogların da azaldığını ya da kardeş kavgası diyaloglarına dönüştüğünü göreceksiniz muhtemelen. 3 çocuk bizi ileriye taşırken diyalog falan hatırlamaya, 3’ten sonrası ise hatırlamayı bırakın yazmaya bile fırsat tanımayacaktır. Diyeceğim o ki teşviklerim tek çocukla, hadi bilemediniz 2 tane ile sınırlıdır. Fazlasında eğlenceli diyaloglar teşviğinden yararlanmayı ummayınız. Sevgiler, saygılar.

HB

Popüler Yayınlar

Recent News