http-equiv='refresh'/>

28 Mayıs 2012 Pazartesi

İmkanın varsa hiç durma

‘Çocuğundan ayrı kaldığın süreler ondan çaldığın zamandır’ düşüncesi anneyi yıpratan, sınırlayan ve bence sonradan pişman olmasına sebep olacak bir şey. Çalışan annelerin hep yaşadığı ikilemdir bu. Tüm gün görmediğim çocuğumdan ayrı bir aktivite yapmak ona haksızlık etmek gibi gelir. Çalışmak bir nevi zorunluluksa bu aktiviteler tamamen keyfidir ve bu keyfiliğin kendisidir anneye bu denli vicdan azabı çektiren. Çalışıyorum diye duyulan rahatsızlığın daha az olmasının sebebi budur bence. Yoksa 10 saat görmediğimiz çocuğumuzu 2 saat daha görmemek bu kadar huzursuz etmezdi bizleri.

Lisede gezme tozma şansımız vardı. Ama ÖSS denen bela ile ne kadar vardıysa. Okul-dershane-ev dışında çok da bir aktivite gelmiyor değil mi aklınıza o yılları düşündüğünüzde?
Üniversitede daha şanslıydık. Vakit boldu. Dersler fazla zorluyordu ama vize ve final dönemi olmadığı sürece çok da dert değildi. Burada bizi sınırlayan şey kendi paramızı kazanmıyor oluşumuzdu.
Mezun olduk, işe de girdik. Para kazanmaya başladık, beyaz atlı prensimizi de bulduk hemen, kaçırmak istemiyoruz. Ya da zaten yıllardır bizi bekliyorduysa iş engelini de ortadan kaldırıp evlendik onunla. Arabamız olsun istedik, madem para kazanıyoruz biraz lükse hakkımız vardı. Derken kira ödemekten kurtulmak istedik. Bir sürü borçla ev aldık. Kısaca nasıl olduğu önemli değil, bir şekilde aldığımız parayı bir sonraki aya bile bırakmadan tüketiyor haldeydik. Zaten iş hayatı da öğrenciliğe hiç benzemiyordu. Yorgun argın eve geldik, hiç gezecek halimiz kaldı mı! Yine fırsat buldukça bir şeyler yaptık canım.Ama bu kısıtlar altında.

Yaşımız çok ilerlemeden çocuk yapalım dedik. Evliliğin neşesi çocuk, çok beklemeyelim dedik. Gidilen yerler sadeleşti. Artık nereye diye değil kime gitsem diye düşünülür oldu. Çocukla bulunulabilecek en rahat yer kendi evin değilse başkasının eviydi. Bu yüzden ev gezmeleri sosyal hayatın tek parçası oldu. Çocukla gidilen cafe-restorant gibi yerler de arada bir ev gezmelerine alternatif oluyordu ama çocuk mama sandalyesinde oturduğu birkaç dakikada sandalyenin bulunduğu 1 metrekarelik yeri savaş alanına çevirdiği için anne pek rahatsız haldeydi. Mama sandalyesinden sıkılan çocuk etrafı keşfe çıktığından annenin bu dakikadan sonra yerinde oturmasına da imkan kalmamıştı.

Çocukla alışverişe çıkmak da sanıldığı kadar kolay değildi. Arabasına oturturum, etrafa bakınır gibi bir şey bizde hiç mümkün olmamış, en fazla 20 dakikalık süre tanınmıştır bize sevgili kızımız tarafından. Şu an büyüdüğü için durum iyileşmemiş, daha da kötüye gitmiştir. Nedeni de kızımızın mağaza gezmede bizim isteğimizi yok sayarak kendi kararlarını vermiş olmaya başlamasıdır. Çocukla alışveriş şu şarta bağlı olarak mümkündür; babanın devreye girerek onu oyalaması ve annenin koştura koştura ihtiyaçlarını alması şeklinde gerçekleşebilir.

Çocukla sinema veya tiyatroya gitmek kaç yaşında denenebilecek bir şeydir henüz kestiremiyorum. Yine de tahminimce 4 yaşın altında mümkün olmayacaktır. Tabi 4 yaş sonrasında da gidilebilecek oyunlar veya filmler bellidir. Çocuğun ilgisini çekecek şeylerle çerçevesi çizilidir.

Kısaca çocukla birlikte yapılabilecek şeyler sayılıdır ve bunların tümü çocuğa göre ayarlanan, anne veya babanın eğlencesini pek de gözetmeyen şeylerdir. Peki anne babanın kendisi için bir şeyler yapmaya hakkı yok mu? Bence var. Yaşadığı şehirde yakınları olmayan aileler ne yazık ki bu açıdan çok şanslı değil ama bir fırsatını bulduklarında, örneğin annelerden biri geldiğinde, hemen bu durumdan yararlanmalı. Güvenilir bir bakıcısı varsa bir akşam 2 saat daha mesai yapması için ricada bulunulmalı. Kolay değil ama olanak olduğu takdirde değerlendirilmeli.

Ailesi ile aynı şehirde yaşayanlar ise bu şansı mutlaka kullanmalı. Herkesten çok güvenebileceğin biri var, çocuğun onunla olmaktan mutlu ve bakacak kişi de bundan dolayı gocunmuyor. Daha ne o zaman? Endişe etmesi gereken en son kişisin. Çocuğun seni 3 saat az görse bunalıma mı girer? Aklının onda olacağı muhakkak; fakat zaten onu düşünmediğin zaman mı var ki? Önemli olan iyi olduğunu bilmen. Yanında değilken sürekli suçluluk duygusuyla onu düşünmek başka o başka. Böyle hissedeceksen zaten yaptığın şeyden de keyif alamazsın. Anlamsız bir şey olur.
Oysa ihtiyacımız var bizim kendimiz için bir şeyler yapmaya. Çocuk mutlaka hayatını tümden değiştiriyor ama insanoğlu sosyalleşmeye de yer vermek istiyor hayatında. Sevdiği bir faaliyeti yapan anne mutlu olur, kendini iyi hisseder ve bu yüzde yüz çocuğa yansır. Belki de o 3 saati çocukla geçirmekten daha önemli.

Detay vermeden anlatacağım. Bir tanıdığımız bu konuya verebileceğim bir uç örneğimdir. Olaydaki hanımefendi kayınvalidesinin üst katında oturuyor. Bebek yaptıktan sonra kayınvalidesi ile yaşamanın tüm nimetlerinden yararlandı. Geceleri ona bıraktı, yemekleri hep babaannesi tarafından yedirildi. Derken 1-2 yıl içinde yeniden hamile kaldı. Tabii bu rahatlıkta bu cesaret çok normal. İkinci çocuğun dünyaya gelmesiyle büyüğü artık tamamen babaannenin çocuğu oldu. Hiç kendi evinde yatmadı, gün içinde de annesi evde olmasına rağmen hep alt kattaydı. Mevcut durumu anlatarak dedikoduya kaçmadan, kendi düşüncelerimi söylemeden örneğimi sonlandırıyorum.
Bu kadar uç bir örneği niye verdim? Böylesi rahat insanlar var. Çocuğun elbette annesine ihtiyacı çok fazla ufak yaşlarda. Annenin de ona özlemi fazla. Ama onu bırakıp kendine biraz olsun zaman ayırmanın hiçbir tarafı yanlış değil. Gayet normal. Bu kadar yazdım, özünde tek bir şeyi anlatmaya çalıştım. Ben de zaman geldi aynı hislere kapıldım. Hala da yaşadığım oluyor. Ama biraz esnedim ve baktığımda eskiye göre çok da bir şeyin değişmediğini gördüm. Çocuktan ayrı kendisi için minik zamanlar ayıran anne kötü anne değildir, bu düşünceyi terk etmek gerekir.

HB

5 yorum:

calibocegi dedi ki...

Haticecim bu bahsettiğin ikilemde kalmayan bir anne var mıdır bilemiyorum ve senin de dediğin gibi etrafımızda maalesef iki uçta toplanan örnekler var hep. Ya kendisini tamamen çocuğuna adamış; kendini unutmuş anneler ya da tüm sorumluluğu başkasına transfer etmiş annneler. Nedense benim gözlemim bilinçlenme ve eğitim arttıkça ilk grubun ağır bastığı; daha geleneksel(anaanne/babaanne desteğinin hala alınabildiği) ve nispeten daha az bilinçli annelerde ise ikinci grubun yaygın olduğu. Ben kendi adıma iki uç arasında gelip gidiyorum ve hala bir denge oturtamadım! Ama herşeyden önce bence anne "mutlu" olmalı ve bir birey olarak "var olmalı". Benim gibi evliliğinin 5. yılında anne olan ve uzuun bir balayı ve öncesinde flört yaşayan biri için eve tıkılmanın kısıtlanmışlığını tahmin edebiliyor musun! Annelik vizdanı ve kısıtlanmışlığın verdiği öfke. Allahtan anlayışlı bir eşim var ve onun cesaretlendirmesi ile kızlar 2 aylıkken günübirlik İstanbul'a bienale gitmiştim. Şimdi düşünüyorum da lohusalık depresyonu -diye birşey varsa- o günün sonunda benden çıkıp gitmişti. Ancak kızların 10,5 ay olduğu bu haftasonu bir davet için onlardan 4 saat ayrı kalmak zorunda kalmak bana derin vicdan muhasebesi ve şiddetli bir baş ağrısına mal oldu :( Şimdi dört gözle haftada 3 saatimi yeniden tangoya ayırabileceğim günlerin gelmesini bekliyorum. Kim bilir belki artık çok yakındır!

Unknown dedi ki...

yazına ilk kelimesinden son kelimesine kadar katılıyorum canım. ve bana asıl ilginç gelen ne biliyor musun, zaten çocuğuyla güzel ilgilenen, kaliteli zaman geçiren anneler, kendilerine zaman ayırma konusunda çekingen olmuyorlar. "çocuğumu bırakıp hiç bir şey yapamam", "ay sen nasıl yapıyorsun takdir ediyorum" gibi tavır alan anneler ise aslında çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeyenler. evde çocuklarıyla kalıp televizyonun önüne 2-3 oyuncakla çocuğunu bırakıp yanında oturmayı onunla ilgilenmek sananlar. oysa anne kendi motivasyonuna önem vermezse, çocuğuyla da paylaşacak bir şey bulamıyor daha sonra. yemek yemedi, uyumadı diye evde stres yaratıyor, çocuklar da saldırgan yetişiyor.

SadeAnne dedi ki...

Büyüdükçe biraz zorlaşıyor canım. Çünkü farkına varıyorlar, anneden ayrılmaları daha zor oluyor. Sabah işe giderken bile acıklı acıklı baktıklarında içimiz nasıl fena oluyor di mi? Bu bir gerçek ama dediğin gibi annenin de stres atması, biraz değişiklikle kendine müsade etmesi bence şart. Aksi halde o dediğin kısıtlanmışlık da insana baş ağrısı yapıyor bir yerden sonra. Denge kurulabilir aslında; mesela ben haftada 1 akşam fotoğraf kursundayım. 2 saat geç dönüyorum. Uykusuna da yarım saat kalmış oluyor. Biraz geç yatırıyorum o günler. Özlem gidermiş oluyoruz.

SadeAnne dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SadeAnne dedi ki...

Çok haklısın Burcucuğum, önemli olan fiziksel olarak yanında olmak değil sadece. Bir de şöyle düşünelim. Bir gün bu çocuklar büyüyecek Allah’ın izniyle ve o zaman zaten kendi çevresi olacak, okula gidecek inşallah, kendi arkadaşlarıyla vakit geçirmek isteyecek. O zaman ne yapacak anne? Bir anda yıllarca uzak kaldığı sosyal faaliyetlere geri mi dönecek? O zaman da canı istemeyecek belki. Her şey zamanında güzel. Üstelik bahsettiğim her haftasonu çocuğu bırakıp seyahat etmek değil, her akşam onsuz takılmak değil. Ara sıra kafa rahatlatmak, iyi hissetmek için yapılan şeylerden, ihtiyaçlardan söz ediyorum.

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar

Recent News