http-equiv='refresh'/>

27 Kasım 2014 Perşembe

Figen ile soru sormaca oynadık

İnsanın çevresinde hep pozitif insanlar olmalı. Diğer türlüsü hayatı gerçekten çekilmez kılıyor. Figen hayatımda bu insanlardan biri. İş hayatının bana kazandırdığı iyi arkadaşlarım var şanslıyım ki. Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığını düşünürsek..evet çok şanslıyım.
Çok tatlı bir anne aynı zamanda Figen. Oğlu Ömer de annesine çok düşkün. Arabalara bayılıyor, her modeli söyleyebilir sorsanız muhtemelen. Yaklaşık 2 ay annesinin işi sebebiyle kaldığı İtalya’da otomobil müzesine gitme fırsatına kavuştu. Bu yaşında arabalar hakkında benden çok daha donanımlı kısaca :)

Figen’in anne olduktan sonra oluşturduğu bir blogu var Çok güzel bir anlatımı vardır, zevkle okurum yazılarını. Soru sormaca yanıtlarından da anlayabilirsiniz bunu. Kendisine çok teşekkür ederek hemen cevaplarına yer veriyorum.

Hem yapmayı hem yemeyi sevdiğin bir yemek tarifini kısaca paylaşır mısın?

Tarçınlı havuçlu cevizli kek J 3 yumurta, yarım su bardağı şeker (eskiden 1 bardaktı, Ömer’den sonra şekeri azalttık), yarım su bardağı süt, yarım su bardağı yoğurt, yarım su bardağı zeytinyağı, 1 su bardayı kavrulmuş ceviz, 1 su bardağı rendelenmiş havuç, 2 su bardağı un, 1 çay kaşığı tarçın, 1 paket kabartma tozu.

Eklenme sırasına göre yazdım. Kek yapmayı hepimiz biliyoruz zaten J

-Anne sıfatının önüne kendi karakterini düşündüğünde hangi sıfatı yakıştırırsınız?

Mutlu anne J anne olmayı çok seviyorum, çocukları da. Anne olduğum için tahmin edebileceğimden çok daha fazla mutluyum.

-Anne olduktan sonra çevrenden duyduğun en sinir bozucu cümle nedir?

Anne olduktan sonra çevremdekilere çok sinir olmuyorum desem yalan olmaz. Ama ilk aylarda “bu çocuk doymuyor” diyererek oğluma mama vermek isteyenlere deli olurdum! Üstelik Ömer her ay 2kiloya yakın alırdı. Yine de sütün yetmiyor derlerdi J

-Yaptığı işten memnun birini tanımıyorum. Peki sen nasıl bir işte, hangi şartlarda çalışmayı dilerdin?

Ben yaptığım işi çalışma saatleri dışında gerçekten çok seviyorum ama önce “eş”, sonra da “anne” olduğum için frene bastım ve iş için yaptığım fedakarlıkları durdurdum. Kesinlikle akşam 3-4 civarı çıkabileceğim ve sosyal sorumluluk yanı daha ağır basan bir işte çalışmak isterdim.

-Akşam eve gittiğinde seni bekleyen minikkuş/kuşlar ile nasıl vakit geçiriyorsun?

Ömerle buluştuğumuz an kapıda dans etmeye başlıyoruz ve hemen kucağıma atlıyor. Aylardır hiç değişmedi J Bir süre öpüşüp koklaştıktan sonra anneannesinden evimize gidiyoruz ve 1-1,5 saat içinde yemek hazırlama+yeme+toplama faslını bitiriyoruz. Akşamımız en çok araba sürerek ya da yarışarak geçiyor. Her akşam yakalamaca ve saklambaç standart J Bunun dışında birlikte çok fazla aktivite yapıyoruz. Kesip biçiyor, kendi otoparkımızı inşa ediyor, resim yapıyor, oynuyor da oynuyoruz. 2 yaşından sonra babasıyla yerde boğuşmak da bir geleneğe dönüştü, ben de o arada mutfak işlerimi hallediyorum.

Ayrıca kek ve kurabiyelerimizi genelde birlikte yapıyoruz. Benimki gibi obur bir çocukla yemek hazırlamak kadar keyifli çok az şey vardır J
Burada değinmek istediğim bir konu var: bazen “anne günü” bazen de “baba günü” olabiliyor. Çok yoğun ve yorucu geçen bir günün ardından oğlumla kalitesiz ve zoraki vakit geçirmektense o akşamı eşime bırakabiliyor, daha ziyade uzaktan katılımcı ya da dinleyici oluyorum. Benzer durum eşim çok yorgun ve ben kendimi çok enerjik hissettiğimde de geçerli oluyor.

-Blog yazmayı sevdiğine göre kitapları da sevdiğini düşünüyorum. Mutlaka okunmalı dediğin, en sevdiğin kitap hangisi?

Ben genellikle başkalarının özel hayatını okumaktan keyif almıyorum, kurgu bile olsa. Bu nedenle edebi yönü çok kuvvetli olmadığı sürece fazla roman okumuyorum. Blog okurken de romantik bir akşam yemeği, eşten gelen bir çiçeğin anısı vb şeylerin paylaşıldığı yazıları okumam. Tecrübe ve bilgi içeren kitapları okumayı seviyorum.
Ahmet Şerif İzgören, Doğan Cüceloğlu, Anthony Robbins gibi kişisel gelişim kitapları favorim. Nazan Bekiroğlu da kitaplığımızda büyük yer tutar. Ömer’den sonra daha çok bebek-çocuk bakımı&psikolojisi üzerine kitaplar ve araştırma yazıları okumaya yöneldim.

En sevdiğim kitap “Küçük Prens”. Herkes, her anne mutlaka okumalı.
Ülkemizin ve dünyanın geldiği noktanın nerelere varabileceğini anlamak ve dersler almak üzere Paul Auster – Son Şeyler Ülkesini’de tavsiye ederim.

-Takipte olduğun bloglar hangileri? İlk üçünü sıralar mısın?

Ben de senin gibi arkadaşlarımın bloglarından, bilhassa çocuklarının güzel yüzlerini görmekten keyif alıyorum. Bazı paylaşımlardaki sahteliği görünce blog dünyasını sorgulamıyor da değilim hani J müdavimi olduğum bir blog yok ama sıklıkla takipte olduğum ilk aklıma gelen bloglar: Cafe Fernando, Cafenohut, Portakal Ağacı.

-“Hayır” diyebilen bir yapın var mı? Çevrendekilere ve çocuğuna göre yanıt değişir mi?

“Hayır” deme konusunda çok başarısızdım. Misal: Ertesi sabah 5te yola gideceğim bir akşam oturup arkadaşımın bebeğine kurabiye pişirdim J Oğlum doğduktan sonra biraz törpülendim. Oğlum ve annemle birlikte İtalya’da geçen 2 aydan sonra ise çevreme “hayır” demek oldukça kolaylaştı.

Çocuğuma “hayır” demenin kolaylığı konusuna göre değişiyor. Onun sağlığını etkileyen hiçbirşeye “evet” demeyeceğimi hem oğlum hem çevremdekiler bilir. Mesela ben yanındayken asla pakette satılan hazır gıda tüketemez, cevabım çok nettir, sormaz bile. Televizyon konusunda da çok tutarlıdır cevabım.

Fakat sürekli vicdan muhasebesi yapan ve onunla  geçirdiği vakti az bulan bir anne olarak bazı konularda “biraz daha” teklifini kolay kolay geri çeviremiyorum. Bu nedenle biraz daha kamyon sürerken uyku saatinin sarktığı oluyor. Ya da suyla oynarken yıkanması 1 saati bulabiliyor. Açıklarımı suistimal etmeye yatkın bir çocuk olsa muhakkak kendimi frenlerdim ama Ömer asla öyle bir çocuk olmadığı için ben de biraz esniyor ve onunla eğlenmeye öncelik veriyorum.

-Seyahat desem? Yurtdışı-yurtiçi nereler senin en sevdiğin seyahat noktaları?

Yurtiçinde en sevdiğim seyahat noktası Kapadokya. Hem hamilelik haberimi alıp manevi olarak, hem de aynı gün balona binip fiziki olarak havalara uçtuğum, hayranlıktan ağzımı açık bırakan, muhteşem bir mekan. Birden çok kez gidebilirim.

Yurtdışında en çok Prag, Viyana ve Monte Carlo’yu sevdim. Prag’ın Unesco tarafından korunmuş olması her köşesinde kendini belli ediyor. Monte Carlo zenginliği, temizliği ve lüksüyle başımı döndürmüştü. Viyana ise müzeleri, sarayları, sanat galerileriyle doyamadığımız, tekrar gitmek istediğimiz bir rota.

Merak ettiğim seyahat noktaları ise başta kuzey Avrupa ülkeleri, Paris, Barselona ve Güneydoğu Anadolu.

-Miniğinle birlikte çekilmiş bir fotoğrafını paylaşır mısın? Senin en sevdiğin fotoğraf olsun.

Ona kavuştuğum, ilk kez dokunduğum anın fotoğrafı benim için hatıralarımın başköşesindedir. Paylaşabileceğim en sevdiğim fotoğraf ise kolaj şeklinde; ofisimi, evimi, sosyal medya hesaplarımı süsleyen aşağıdaki. Onun terchilerine göre hazırladığım ve kendi doğumgünü şarkısını söylediği 2. Yaşgünü J


0 yorum:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar

Recent News