http-equiv='refresh'/>

5 Kasım 2012 Pazartesi

Bulut Atlası (Cloud Atlas)

Haftasonu için film seçimi yapmam lazımdı. Skyfall, yani James Bond’un son filmi ya da Bulut Atlası. İkisi de cazipti. İlkine Javier Bardem için bile gidilebilirdi ama diğerinde de Tom Hanks vardı. Üstelik birden fazla hikayelerin anlatıldığı ve kesiştirildiği filmler her zaman ilgimi çeker. Bu bakımdan da Bulut Atlası daha gidilesi duruyordu. Tek kötü tarafı 3 saat sürüyor oluşuydu ki bu normalde sorun edilecek bir şey olmasa da çocuktan sonra fazla uzun bir süre geliyor. Sinemaya çocuğun uyku saatinde gitmeyi tercih ediyoruz anneler olarak genellikle fakat 3 saat uyuyan çocuk nerde kaybolmuş da biz bulacağız. Yine de düşündük ve 3 saat boyunca evde bu filmi izlemek bizim için daha zor. Dolayısıyla anneanne sağolsun diyerek Bulut Atlasına aldık biletimizi. Bu uzun girişten sonra artık film hakkında biraz bilgi vereyim.



Yönetmen:Andy Wachowski, Lana Wachowski, Tom Tykwer
Oyuncular: Tom Hanks, Halle Berry, Jim Broadbent, Huge Grant, Hugo Weaving, Susan Sarandon
Yapım: ABD
Süre: 164 dk.


Etrafımda duyduğum “çok karışık, filmden çıktığımda başım ağrıyordu” yorumlarıyla gittim. Gerçekten de düz giden bir film değil. 6 ayrı dönemi anlatıyor ve her dönemden karışık sahnelerle ilerliyor film. Yani 1970 ler sonundan bir kesiti izlerken bir anda 1849 yılına geçiyorsunuz, sonra da 2144 yılına. Fim arasına çıkarken bir kızın “ben şeyi anlamadım...” dediğini işittim. Neyi anladın ki? İlk yarıda oluşan soru işaretleri daha sonra yavaş yavaş çözülüyor.

Filmde geleceği kendimizin oluşturduğu mesajı var. Tüm hayatlar birbirine bağlı ve herkes birbirinin yaşamını etkiliyor. "Each crime, each kindness shapes our future” Dikkat edersek her hikayede değişen hayatlar anlatılıyor. Aslında bu değişim, geçmiş hayatlarıyla alakalı.
Vurgulanan diğer bir konu hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağı meselesi. Herkes bir şekilde iyilik barındırıyor içinde ve bunun için savaşıyor ama Hugo Weaving hiçbir yerde mi iyi olmaz yahu! Sadece bu film de değil..Kötü adam olarak kaldı artık kendisi.  

Eşitlik, özgürlük gibi unsurlar çokça vurgulanıyor. Çok detay vermek istemiyorum. Oyunculuklar ve sahneler bence muhteşemdi. Tabakların havada uçuştuğu sahne, araba camlarının su altında patladığı sahne görsel olarak etkileyiciydi. Somni’nin kazanda üretilmişlerle ilgili hakikati öğrendiği an da öyle... İki eşcinselin aşkı ilk kez bana iğreti görünmedi, hatta son karşılaşmalarında neredeyse ağlayacaktım. Önceki dönemlerde yaşanamamış bir aşkın başka bir hayatta gerçekleşmiş olacağını da en son sahnede öğrenmiş oluyoruz. Timothy’nin hikayesi aralarında tek eğlenceli olanıydı,tek güldüreniydi.


  
Bu arada Wachowski kardeşler kahin karakterini seviyor olmalılar. Matrix’ten sonra bir kahin de Bulut Atlası’nda var.

Filmde reenkarnasyon anlatıldığı için buna inanmayanların baştan daha filmden etkilenmediği eleştirileri var. Ben inanmayanlardan biriyim. Film boyunca hiçbir yerde “ne saçma şey, reenkarnasyon diye bir şey yok ki ne anlatıyor bunlar” demedim. Seyrettiğimiz her filmde gerçeklik mi arıyoruz sanki?

Bu filmi seyredin. Sonunda ya çok beğeneceksiniz ya da yerden yere vuracaksınız. Arası yok.

HB

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Bu yazıdan sonra yarın gideceğim film belli oldu. Teşekkürler. ;) :)

SadeAnne dedi ki...

Rica ederim :) Umarım seversiniz. Spoiler vermemem iyi olmuş :)

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar

Recent News