http-equiv='refresh'/>

23 Mayıs 2013 Perşembe

Keşf-i Yunanistan

Yunanistan...Yaşadığım şehrin en yakın komşu ülkesi. II.Murad’ın fethinin ardından 550 yıldan fazla Osmanlı hakimiyetinde kalmış, ülkemizle birçok mübadele yaşamış, birçok açıdan hem bize çok benzeyen hem de bizden çok farklı bir ülke. Yunanistan gezimiz sadece haftasonu için olduğundan kapsamı sınırlıydı.
Programımız şöyleydi: Cuma saat 9’da Bursa’dan kakış, Gelibolu üzerinden İpsala sınır kapısına varış, (planlananın biraz üzerinde Gümrükte 2 saat kadar bekleme), 10’da kahvaltı için otele varış, 2’ye kadar rehber eşliğinde Selanik turu, sonrasında serbest zaman. Pazar sabahı 8:30 da otelden hareket, 10’da Kavala’ya varış, şehirde gezi ve serbest zaman, 1’de hareket ve 11:10’da Bursa’ya varış. Şimdi bu programın içini dolduralım biraz. Uzun bir metin ve bir sürü fotoğrafla sıkıcı bir post hazırlamak yerine Yunanistan gezimizi 3 ayrı yazıda anlatmak istiyorum: Keşf-i Yunanistan, Yunanistan’da Yeme-İçme ve Alışveriş.

Selanik

Rehberimiz yolda şöyle söylemişti: Yolda ilerlerken sol tarafınızda kocaman çimento fabrikası göreceksiniz, işte o zaman anlayın ki artık Selanik’tesiniz. Çimento fabrikasından önce yolun hemen kenarına yapılmış kiliseler gördük ara ara. Bu, tam da o noktada büyük bir kaza olduğunu, o nedenle kilise yapıldığını ve yakını kaybededenlerin gelip orada mum diktiklerini gösteriyormuş. Aynı zamanda “bakın burası tehlikeli bir viraj, burada kaza yapıp hayatını kaybedenler oldu, dikkatli gidin” anlamı da taşıyormuş. Kiliseciklerin ve çimento fabrikasının ardından Selanik karşımızdaydı. Önce Selanik, yani Thessaloniki adının nereden geldiğini anlatayım. Şehrin kurucusu olan Makedonya kralı Kassandros, Büyük İskender’in kardeşi olan Thessalonike ile evlidir ve kurduğu şehre karısının ismini vermiştir.

Selanik turumuza öncelikle Yedi Kule surları ile başlıyoruz. Şehrin tepesinde, panaromik bir görüntü karşılıyor bizi. Bol bol fotoğraf çekiyoruz, karşımızda gördüğümüz manzara bize İzmir’i hatırlatıyor. Tekrar aşağı doğru inerken gördüğümüz mezarlıklarda dikkatimizi çeken bir şey var. Yunanlılar mezarların başına orada yatan kişilerin resmini koyuyor.



Surların ardından Beyaz Kule’ye gidiyoruz. O gün şansımıza girişler ücretsiz. Beyaz Kule şehrin sembollerinden sayılıyor ve Selanikliler için önemli bir yapı. Kıyımlar esnasında kule kanla kırmızıya boyanıyor. Yunanlılar Balkan Savaşları sonucunda şehri geri aldıklarında vaftiz etmek ve tüm bu günahlardan arındırmak için beyaza boyuyorlar. Beyaz Kule’nin içi 6 kattan oluşuyor ve her bölümde farklı video gösterileri, tarihi olayları anlatan fotoğraflar ya da videolar var. Fakat ne yazık ki sadece Yunanca olduğundan yerli halk dışında kimsenin anlaması mümkün değildi. Sadece fotoğraflardan anladığımız kadarıyla geçmişte çok sayıda cami bulunuyormuş şehirde. Şimdi ise 1 tane bile minare yok. Beyaz Kule Yunanistan’ın sahil boyunda olduğundan en üst katına çıkarak güzel fotoğraflar çekmek mümkün.












Bir sonraki durak Aziz Dimitri Kilisesi( Agios Dimitrios )Kiliselerin mimarisi bana hep etkileyici gelmiştir. Burası da gösterişli bir yapı, içindeki mozaik süslemeler de görülmeye değer.






Kiliseden sonra sıra Alaca İmaret Camii’ye geliyor. Bu cami İshak Paşa tarafından yaptırılmış, arada restore edilmiş ama günümüzde öyle bakımsız ki rehberimiz bundan kısa bir süre önce madde bağımlılarının gece uğrak yerlerinden olduğunu söyledi. Şimdilerde yine restorasyona başlanmış.






Buradan Atamızın evine gidiyoruz, zaten yürüme mesafesinde, sadece birkaç dakika uzaklıkta. Atatürk’ün doğduğu ev günümüzde Türkiye Konsolosluğuna ait. Uzun süredir restorasyonda olduğunu duymuştuk. Ne yazık ki hala bitmediğini öğreniyoruz. O nedenle sadece bahçesinde bulunma şansımız var. Evin içine giremiyoruz. Bahçede Ali Rıza Efendi’nin dikmiş olduğu nar ağacı var. Şimdi kocaman, acaba Atam bu bahçede gezerken nasıldı?






Evin tam karşısında bulunan cafelerden birinde Süleymaniye Camiinin resminin asılı olduğunu söylüyor rehberimiz. Sadece fotoğraf için cafeye giriyoruz.

Böylelikle rehber eşliğinde Selanik turumuz sona eriyor. Otelimize yerleşiyoruz bunun devamında. Otel çok merkezi. Selanik aslında 3 ana caddeden oluşuyor. Sahil caddesi,  buraya paralel  Tsimiski Caddesi (Bizim Bağdat Caddesini andırıyor, büyük markaların dükkanları burada. Sadece farklı olarak cafeler bir alt caddeye, yani denize karşı sıralanmış) ve bir üst caddesi olan ve otelimizin bulunduğu Egnatia Caddesi. Odamıza yerleşip biraz dinlendikten sonra bu caddelerde gezmeye başlıyoruz. Biraz yemek ve alışverişten sonra bir şeyler içmek için gençlerin akın ettiği cafelerden birine oturuyoruz. Şehir cıvıl cıvıl, herkes dışarıda. Kim der ki Yunanistan’da kriz var! Buradan sonra bizim Nevizade’ye çok benzeyen Yunanlıların taverda dediği restoranlardan birine gidiyoruz. Oraları yemek bölümünde anlatayım.



Otelin penceresinden Egnatia Caddesi



Aristoteles Meydanı



Kavala

Ertesi gün kahvaltının hemen ardından Kavala’ya geçiyoruz. Kavala denince akla Mehmed Ali Paşa geliyor. Rehberimiz kendisine çok kızgın. Onun Osmanlıyı oyalayıcı oyunları yüzünden Yunanistan’ı kaybettiğimizi söylüyor. Kavalalılar için çok önemli bir şahsiyet o yüzden. Öncelikle evine gidiyoruz ama ücretli olduğundan pek gezmeye de değer bulmayıp sadece fotoğraf konusu ediyoruz evini.





Selanik İzmir’e benziyor demiştim. Kavala da Kuşadası’nı andırıyor. Sahil kasabasına benziyor bu şehir. Oldukça sevimli ve yaşanılası. Kavala’nın karşısında bulunan Tasus Adası’nın çok güzel olduğu söyleniyor. Fakat ne yazık ki bu kadar kısıtlı sürede çevre yerleri gezmemiz mümkün olmuyor. Bu arada Selaniklilerin denize girdikleri Lagadas diye bir yer varmış. İzmir’den Çeşme’ye gitmek gibi düşünebilirsiniz dedi rehber.





Yunanistan ile ilgili tespitlerim şöyle:
-Adamlar tam bir balkon aşığı. Evlerine boydan boya balkon yapmışlar. Fransız bakonu diye bir şey varya, bence Yunan balkonu diye de ayrı bir tanım olmalı.
-Klozetlerde musluk yok fakat bu Avrupa’nın tamamında böyle, Yunanlılara özgü değil. Yine de bana pek bir tuhaf geldi. Eda ile gidince ne yapacağım şimdiden düşünmeye başladım.
-Dükkanlar saat 3’te kapanıyor. O saatten sonra dışarıda işiniz varsa yandınız. Güya krizdeler ama restorant ve cafelerin kalabalıklığına bakınca insanlar işlerinden çıkmış da buraya koşmuş gibi görünüyor.
-Kızlar hakkaten çok güzel ve bakımlı. Ama kendilerine ayırabildikleri o kadar çok zaman var ki benim de olsa ben de bakımlı olurum diyesim geliyor.
-Selanik ve Kavala tahminimden çok daha güzel yerlermiş. Çok yakın olmalarına rağmen uçakla gitmek en ideali. Böylece çok yorulmadan daha çok gezmeye fırsat kalacaktır.

HB

2 yorum:

Unknown dedi ki...

çok güzel fotolar var canım. gezmiş kadar keyif aldım. bir yandan da feci halde tatile çıkma isteğiyle doldum. umarım satırlara yansıdığı kadar güzeldi geziniz de :)

SadeAnne dedi ki...

Güzeldi canım. Aslında uçakla gidilirse haftasonu gezmek için ideal. Gitmenizi öneririm ama zamanı konusunda biraz ertelemek gerekebilir :)
Yemekleri nedeniyle çocukla çok rahat gidilebilir.

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar

Recent News