İlk 5 yılımı hiç hatırlamıyorum. Sanki benim için hayat Türkiye’ye taşınınca başlamış gibi. Annemlerin anlattığı bir hafta süren yolculuğumuzu bile hatırlamıyorum. Göç ederken minicik yaşımla başımdan geçen her şeyi de orada bırakmışım adeta.
Taşınılacak şehrin Bursa olmasının tek nedeni vardı; burada akrabalarımızın olması. İlk yıllar hepsinin de çok desteğini gördük. Hiç bilmediğimiz bir şehir, evet memleket ama sadece anlatılanlar, türk filmlerinden izlenenler ve okunanlar kadar bilinen bir memleket. Daha önce hiç görülmemiş..Dilini bile düzgün konuşamadığın bir memleket. Alışmak çok zor oldu, her şeye sıfırdan başlamak. Ben çocuk halimle yaşamadım belki çok zorluğunu. Benim fedakarlığım sürekli çalışmak zorunda olan annem ve babamı az görmek oldu. Yine de anneannemle olmaktan hiç de şikayetçi değildim. Tek torunlarının bir dediği iki edilmedi hiçbir zaman. Hiçbir zaman da şımartılmadı ama. Aradaki denge nasıl sağlandıysa sağlandı hem babamlar hem de anneannemler tarafından.
Bizimkiler alışmamış başkasının evinde uzun süre oturmaya. Kira deyice bir yüzleri değişir. Nasıl olursa olsun ama kendi evim olsun isterler. İlk seneden daha arsa arayışına girildi o yüzden. Kardeşler genelde birlikte hareket eder bu konuda. Aynı evde oturmayı tercih ederler. Babam da artık kardeşleri saydığı dayımlarla birlikte olma kararı aldıktan sonra başlandı bina inşa etmeye alınan arsa üzerine. İşçiler çoğunlukla babam, dayılar, dedem. Evimizin her köşesinde, santiminde onların emeği vardır.
İnşaat yapılırken kirada kaldığımız evden yürürdük. Ben ileride yaşayacağım mahallede oynayan çocuklarla tanışmaya başlamıştım. Kira fobisi yüzünden bizimkiler evin içindeki dünya kadar eksikle birlikte ben ilkokul 3’e geçmişken şu anda oturdukları eve taşındılar. Dayılarım bekardı o zamanlar. O yüzden onlar ve dedemler için bir kat, bizim için de onun üzerine bir kat yapılmıştı. Hemen alıştık yeni mahallemize. Bir sürü arkadaşım olmuştu. Bisiklet sürüyorduk, yakan top, voleybol oynuyorduk. Hele sokağa asfalt döküldüğünde unutmuyorum gece yarısına kadar bisiklet sürmüştük. Şimdiki teknoloji çocuklarının bilmediği oyunlar bizim için ne kadar eğlenceliydi o zamanlar. İp atlama, seksek,saklambaç.. Pek aktifti bizim sokağın çocukları. Düzenli olarak toplanır gazete hazırlardık. Gazetemizi sokak sakinlerinin evlerine dağıtır, hatta abartıp gazeteyle birlikte hediye bile verirdik. Bu tip uygulamalar çıkarıp bütçe kısıtı altında olunca çok sürmedi tabii gazete faaliyetimiz. Yine de toplanmaya devam ettik. Bu sefer yemeklere sardık. Bulduğumuz tarifleri denedik. Kılık değiştirip gözümüze kestirdiğimiz kişilere şakalar yaptık. Yaz tatillerini dolu dolu geçirdik. O zamanlar internet ne diye bilmezdim. Bilgisayarım yoktu. Müzik seti alınca babam sevinçten havalara uçmuştum. Evde yapılabilecek birkaç şey vardı: müzik dinlemek, kitap okumak, televizyon izlemek. Sıkıldığımda yaptıklarım da bunlardan ibaretti. Bir de bol bol bulmaca çözerdim. Dergiler alır, o zamanki kafa işte, beğendiğim aktörlerin fotoğraflarını keser defterime yapıştırırdım. Şimdiki çocuklar için ne kadar anlamsız. O zamanlar moda böyleydi n’apalım.
Anneciğimi işten geleceği saatte camda beklediğimi, dayımla birlikte gittiğimiz Erdek tatillerini, hep beraber toplanılıp muhabbet edilen yılbaşılarını, anneanneciğimin benim için hazırladığı mis kokulu yemekleri unutmama imkan yok. Güzeldi çocukluğum,dertsiz tasasız. Edama da böyle bol arkadaşlı, sevdiklerinin hep yanı başında olduğu bir çocukluk diliyorum. Anlatabileceği hikayeleriyle, böyle seneler sonra bile unutmayacağı bir çocukluk.. Babaannesinin reçelleriyle, büyük anneannesinin salçalarıyla geçen bir çocukluk.. Sağlıkla, huzurla, bol kahkahayla geçen...
HB
2 yorum:
çok güzel çok şeker bir çocuklukmuş seninki.aynı pozitifliği kızına geçirmeni diliyorum.sevgiler.
İnşallah canım.. Sevgiye sevgilerle :))
Yorum Gönder