Pazartesi zannettiğim Salılardan birini yaşıyorum. İş günü tatile denk gelince illa ki olur. Bir de tatilin ardından işlere adaptasyon meselesi. Tatilden şikayet ediyormuşum gibi algılanmasın. Her ne kadar çocukla evde kalmak çalışmaktan daha yorucu da olsa seviyorum tatili. Plansızlıktan dolayı evde geçirdik bu 3 günü. Pazartesi Eskişehir’e gitsek mi dedik, çok istekli olmadığımız için herhalde iptal ettik. Aslında kızımız bizden daha gezenti. Tüm gün sokakta bıraksak hayır demez. Yürümeyi ve sokaktaki çocuklara sırnaşmayı çok seviyor. O nedenle Eda ile gezmek hem kolay hem zor. İtirazı yok gezmeye ama gözümün önünden ayırmak istemediğim için de bana rahat yok. Yerinde oturma süresinin de kısa olduğunu düşünürsek..Bir de dışarı çıkmanın en büyük zorluğu eve dönmeye ikna etme, daha doğrusu içeri sokma çabaları. Mutlaka ağlayarak ve kucağa alınarak evin sınırlarına sokulabiliyor hanım kızımız. Uykuda ağlama ve gece anneyi uykusuz bırakma sürecimiz istikrarlı bir şekilde devam ediyor. Uykusuzluğumun tek nedeni Eda değil aslında. “Sultanı Öldürmek” beni acaip sardı ve her gün mutlaka birkaç sayfa da olsa okuyorum. Gün içinde zor olduğundan gece Eda uyuyunca kalkıp okuyorum. Henüz yarılayamadım bile. Ağır ama keyifli ve heyecanlı bir şekilde ilerliyor sevgili kitabım. İşin kötüsü arabada okuma şansımı kullanmak istesem de bunu yaptığımda çok kötü midem bulanıyor. Keşke bu sorunu yaşamıyor olsaydım.
Haftasonu Eda ile alışveriş yapma deneyimi de yaşadık. Daha önceki gibi Eda’yı trene ya da diğer oyuncaklara bindirmek için değil sadece alışveriş yapmak için gittik AVM’ye. Tek derdi koşturmak olduğu için mağazalara girmek istemedi. Sonuçta oyuncak mağazası olmadığı sürece niye ilgi göstersindi ki..Babayla ayrı ayrı gezme kararı aldık hal böyle olunca. O alacaklarını alıp sırayı bana verecekti. Biz anne-kız gezerken Eda kendini pijamaların satıldığı Oysho mağazasına atıverdi. Ben de madem Eda’yı istediğim dükkanlara sokamıyorum onun girdiklerinde kendime bir şeyler bakayım dedim :) Ben pijama seçerken Eda da mağazadaki tüm ev terliklerini denemeye, pijama giymiş mankenlerin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Benim işim bitmesine rağmen oradan zor çıkardım kendisini. Babaya devrettikten sonra koşar adım gezdim ve tahmin edilebileceği gibi hiçbir şey alamadım. Eski günlerdeki gibi sallana sallana gezmek yok artık. Eda’ya gelince; yürüyen merdivenleri defalarca inip çıkmışlar babasıyla. Alışverişin ortasında telefonla aradılar, bak kızın resim yapıyor görmen lazım diye. Hemen gidip baktım, bir anaokulunun kurduğu alanda, başında taç, elinde pastel boya aktivite yapıyormuş meğer bizimki :)
Son olarak; söylemesi ayıp mı bilmiyorum, haftasonu annemler terasta mangal yapacakları için bizi de çağırdılar. Hemen fotoğraf makinemi kaptım oradaki çiçekleri çekmek için. Limon çiçeğinin mis kokusu mu mest etti beni yoksa pişen etlerin kokusu mu tam emin değilim. Allah kimseyi aç bırakmasın, diyerek duamı edeyim de sonra böyle şeyler yazdığım için pişman olmayayım. Neyse fotoğraf diyordum; dedem arıcılıkla uğraşıyor. Birkaç sandık arısı var bir arazide. Eskiye göre çok az sayısı ve artık oraya kadar yürümekte, bakımlarını yapmakta zorlanmasına rağmen hala hayatından çıkaramadı tam olarak. Dedem arıları seviyor ya, onlar da dedemi seviyor olmalı ki terasta arılarımız eksik olmaz hiç. (Fotoğrafla bunların ne ilgisi var, nasıl dağıttım konuyu!) İşte ben çiçeklerin üzerinde dolaşan bir arı çekmek için epeyce çaba sarfettim o gün ama öyle hareketliler ki sade çiçek resimleri çıktı ortaya. Öyle bile olsa bir amatör olarak benim hoşuma gittiler. Fotoğraf çekmek çok ama çok zevkli ama oldum olası çekilen fotoğrafları bilgisayara aktarmayı sevmemişimdir. Dün gece Eda uyuyunca kitabımı okuyayım diye can atarken bunları aktarmak biraz zor geldi doğrusu. Ne tembellik, bastırmayı bırakın bilgisayara aktarmak bile zor geliyor. Facebook gibi yerlere pek fazla fotoğraf yüklemeyişimin sebebini de böylece itiraf etmiş olayım.
HB
0 yorum:
Yorum Gönder