http-equiv='refresh'/>

2 Aralık 2015 Çarşamba

Ajans İşleri


Eda her ne kadar babasının etkisinde kalıp “off anneeee yine mi fotoğraaaf” diye söylense de genel olarak poz vermeyi çok seviyor. Profesyonel fotoğraflar çeken arkadaşım Mine, Aden 2 aylıkken ikisinin çok güzel fotoğraflarını çekti ve o gün anladım ki benim kızım gerçekten güzel poz veriyor. Bir gün arabada giderken muhabbet olmuştu, babası açtı konuyu. İşte efendim Eda dizilerde oynayabilirmiş aslında, reklamlara filan çıkabilirmiş, başvursak hemen çağırırlarmış. Ben de konuyu hemen kapatmaya çalıştım, çocuk boş yere ümitlenebilirdi. Hiç aramayabilirlerdi çünkü. O konuşmanın üstünden epeyce süre geçti ve bir gün aklıma gelince İstanbul’da bulunan IMC Ajansa başvuruda bulundum. Amacım kesinlikle diziler değildi, çünkü hem lokasyon açısından hem de tüm gün süren dizi setlerinin kesinlikle çocuklara uygun olmadığını düşündüğümden dizi seçeneği aklımda olamazdı. Katalog çekimleri, ya da belki reklamlar değerlendirilebilirdi. Başvurunun ertesi gününde hemen görüşmeye çağırıldık. Bir haftasonu gidelim bari diye planlarken Bursa’da ne yapılabilir diye araştırdım ve burada şubesi olan Family Ajans için form doldurdum. Çok hızlı bir şekilde onlar da görüşme talebinde bulundu. Nasıl olsa Bursa diye haftasonu kuzuyu giydirdik gittik. Daha menajer ağzını açtığı anda anladık ki her başvuranı çağırıyorlar ve para almaktan başka bir şey yapmıyorlar. Şartları yazayım siz de aksini düşünmezsiniz bence.

-75 TL ödeme yapıyorsunuz ve fotoğraflarınız çekiliyor. Bu fotoğrafların geçerlilik süresi 1 yıl. Ancak 3 ayda bir tekrar gidip fotoğraf çektirmeniz gerekiyor. 1 yılın sonunda ise yine 75 tl veriyorsunuz.
-Anlaştıkları bir bankada hesap açıyorsunuz, ödeme yapmaları gerekirse diye en başında hesap açmanız şart.
-Menajer fotoğraflarınızı yapımcılara gönderiyor ve uygun bir iş olursa size dönüş yapıyorlar.

75 TL bir kişiden alındığını düşünürsek hiç fena para değil. Durum böyle olunca İstanbul’a da gitmekten vazgeçtik. Neyse ki Eda da unuttu bu işi.
Gereksiz bir iş ve zaman kaybı olarak bitti gitti.


HB

26 Kasım 2015 Perşembe

Oto koltukları 2 oldu

Aden’in yolculuk fobisi o kadar artmıştı ki annemden eve giderken 15-20 dakikalık yolda bile sıkılıp ağlamaya başlıyordu. Anakucağının içinde rahat olmadığı belliydi, çocuğa da hak veriyorduk o yüzden. Oto koltuğunu bir an önce almak istiyordum ama bizim cimcime henüz 9 kilo olmamıştı ve bu koltukların kullanımına 9.ayda başlanıyordu. Düşündüm, kucakta emniyetsiz bir şekilde yolculuk yapacağına veya kusana kadar ağlayacağına üçe-beşe bakmadan o kiloya da artık yaklaşmışken oto koltuğu almak en mantıklısıydı.

Aslında planım Eda’nın koltuğunu (9-36 olduğu için) Aden’e geçirmek ve Eda’ya arabanın kemerini bağlayabileceği yeni bir koltuk almaktı. Ama Eda’nın koltuğu isofixli olmadığı için Aden içinde çok alçak kalacak ve dışarıyı hiç göremediği için muhtemelen yine huysuzluk yapacaktı. Eda daha 20 kilo olduğuna göre bu koltuk ona daha epeyce yeter. Tek sıkıntı koltuğun kemerini kendi bağlayıp çözemiyor. O da ufak bir sorun diye düşünerek ablasının da onayıyla koltuğu Aden için almaya karar verdik.



Fiyatlar nasıl artmış öyle yeni düzenlemelerden sonra! 600 civarı çok güzel koltuklar bulunabiliyorken artık 1000 liranın altında koltuk kalmamış. Araştırma yaparken yine güvenlik testlerinden geçmiş bir model olmasına dikkat ettim. Bir de Alman markaları bana daha güvenilir geliyor. Eda’nın koltuğu Recaro, yani F1 araçlarının koltuklarını yapan marka. Ancak bu markanın koltukları ne yazık ki isofixli değil. Recaro’yu eledim o yüzden. Hem nisbeten ekonomik hem de istediğim kriterlere uygun olacak Britax Römer’in Trifix Gr1 modelini beğendim. 9-18 kg aralığında kullanılıyor. Bu modeli Joker’de indirimdeydi de şansımıza.

Bu koltuğu yerleştirmemizle birlikte bana arkada yer kalmadı ve çok şükür/ne yazık ki tekrar öne terfi ettim. Aden eskiye göre daha rahat tabi, o nedenle ağlamadan seyahat etme süresi uzadı. Özellikle yanında ablası da varsa daha iyi. Ama yalnızsa iş ön taraftan bana düşüyor. Özellikle emziğini düşürdükçe arkaya uzanmak zorunda kalıyorum. Hele arabayı kullanan bensem işim epey zor. Kırmızı ışık yanınca hemen kemerimi çözüp emziğini yerleştirip tekrar önüme dönüyorum ki böyle durumlarda kırmızı ışık da ne kısa yanıyormuş diye söyleniyorum normalde yaptığımın aksine.

Geçen akşam kızlarla eve dönerken işlek bir caddede trafik polisleri vardı, arabaları durdurup kontrollerini yapıyorlardı. Bizi de sağa çekti. Ehliyet/ruhsat? Tamam. Çocuklarınız çok tatlı, Allah bağışlasın. O da tamam teşekkürler ama keşke güzelce bir kontrol etseydi ikisi de oto koltuğunda mı, kemerleri bağlı mı. Ne yazık ki bu konuda çok çok eksiğiz.

Haftasonu Bigadiç’e gidiyoruz. 2 saat sürüyor ve bakalım Aden hanımı nasıl oyalayacağız bu süre boyunca. Çocuk şarkıları, oyuncak, emzik derken geçer mi dersiniz 2 saat?


HB

16 Kasım 2015 Pazartesi

Bu da tarihe not olarak dursun burada

Bu yazı fotoğrafsız, düz bir yazı olacak. Bazı anlar fotoğraflanmayacak kadar güzel oluyor çünkü. O dakika fotoğraf çekmek aklınızın ucundan bile geçmiyor. Dün dördümüz yatay bir şekilde sıralandık bizim yatakta. Birbirimize sarıldık, gülüştük, oynadık. Ve ben düşündüm de bir bakacağız evde minik bebek gülüşü kalmamış. Miniğim yüzümü okşamayacak bir süre sonra. Gel gel yap deyince küçük parmaklarını açıp kapamayacak. Adını seslenince ağzını kocaman açıp bize gülmeyecek. Kuşlar nerde deyince pencereye yönelip gökyüzüne bakmayacak. Bebek olmayacak bir süre sonra. Çok özleyeceğim bu hallerini. Edamınkileri özlediğim gibi. Adenim de inşallah kocaman kız olacak.

Çok güzeldi o an. Tüm bunları düşündüm ve sonra kızlarıma kocaman sarıldım. Hep kolumun altında olun, hep sarılayım size sımsıkı.


HB

11 Kasım 2015 Çarşamba

Üssünün Üssü

Bu aralar en çok sorulan soru “iki çocuk zor değil mi?”. Cevabım şu “iki çocuk kolay değil ama asıl zor olanı minik çocuk”. Tek de olsa bebek bakmak zor.

Hele bebeğiniz gece 9-10 kere uyanıyorsa… Gece 3 kez kalktığı için şikayet eden annelere çemkirmeniz an meselesi. Demin mesela yanımdaki arkadaşım anlattı, bebeği 8’de uyumuş, 1’de acıkıp kalkmış, sonra yine uyuyup sabah 5’te kalkmış. Kulak tıkaçlarımı verin bana!!
Hele ki bebeğiniz öyle kendi kendine oyalanmayan, hatta siz kapıdan çıkmaya teşebbüs ettiğiniz an ağlamaya başlayan ilgi canavarı bir bebekse… 1 tane yetiyor böyle olunca. Bir de üstüne ablanın ilgi ihtiyacı, bakımı, okul takibi vs. olunca elbette zorluk katlanıyor.

Yine de tüm bunlar dayanılmayacak şeyler değil. En kötüsü hastalık. Çünkü hastalıkla birlikte bütün zorluklar üssünün üssü olarak artıyor. Derdini söyleyemiyor, ilaç içmek istemiyor, burnunu açtırmak istemiyor, emzik almak istemiyor, gece uyumuyor. Hastalık geçiyor huysuzluklar huy haline geliyor. Geçen hafta önce Eda, sonra Aden ve en son ben hastalandık. 2 saatlik uykuyla geçirdim tüm haftayı. Gündüz iş, gece nefes alamayan ve sürekli ağlayan bir bebek ve sonuçta tabi ki benim bünye çöktü. İlaç da kullanamıyorum. Ayakta duramadığım için işten izin alıp çıktım, eve gidince dinlenmek ne mümkün. İlaç ve dinlenme olmadan nasıl iyileşilir? Hala hastalığın etkileri sürüyor. Yine de her zaman söylediğim gibi “çocuklar hasta olmasın da ben olayım”.


HB

9 Kasım 2015 Pazartesi

Doğumgünü İşleri

Cumartesi günü Eda’nın okul arkadaşlarından birinin doğum günü partisi vardı. Konsept olarak daha önce katılmadığımız türden bir parti oldu. Bir oyun evinde yapıldı. İlk katı zıpzıpların, top havuzlarının, kaydırakların olduğu bir oyun alanından oluşuyordu. İkinci katta ise masalar vardı, anne-babalar burada oturdu. İçeriye adım atar atmaz Eda arkadaşlarının yanına, oyun alanına attı kendini. Daha önce 2-3 kez böyle bir parka gittiği için yasakları delmenin memnuniyeti vardı. 2 kez nasıl girdi derseniz benim olmadığım bir an babasını kandırmış tabi ki. Neden izin vermediğimi merak ediyorsanız da tabi ki hastalıklar yüzünden. Buraların layığı ile temizlendiğini düşünmüyorum. Top havuzlarından 6.hastalık, el ayak hastalığı gibi virütik hastalıklar bulaştığını da çok duydum. Bir sebebi de bu parklarda çocuklar delicesine koşturuyor ve terliyor. Sonra da teri üzerinde kuruyor ve hasta oluyorlar. Rahat bir anne olamayışım yüzünden Eda’ya izin yoktu kısaca. Doğumgününe giderken de çok tembihledim ama tüm arkadaşları burada olunca kalkıp anne-babalarla oturacak hali yoktu elbette. Mecburen girdi. Ama bu sefer benim öngöremeyişim, oyun parkının zemini çok soğuktu (görevli ablaların ayağında patik vardı) ve çocuklar çorapla içeri girdiklerinden ayaklarının üşümüş olma ihtimali çok yüksek. Hazırlıklı davranıp patik götürebilirmişim.



Doğum gününden çıktıktan sonra arabada ilk cümlesi “ben de böyle bir doğum günü partisi yapmak istiyorum” oldu. Ben de tamam, arkadaşlarını davet edeceğin bir kutlama yaparız ama konsepti böyle olmaz. Ben dans edebileceğiniz, yarışmalar yapabileceğiniz, velilerin de çocuklarla birarada olduğu bir doğum günü düzenlerim sana dedim. Hem yaza yapacağımız için dışarıda da yapabiliriz diye ekledim. Ama o illa böyle oyun parklı istiyormuş. İkna etmek için sürem çok neyse ki. Doğum günü mekanları, oyunlar ve yarışmalarla ilgili önerileriniz varsa bekliyorum…


HB

20 Ekim 2015 Salı

El yıkama alışkanlığı

Herkes bana kızıyor, el yıkamayı abarttığım için. Ellerimin üstü yara oldu artık, haksız sayılmazlar belki. Sabahtan başlarsak; uyanınca, Aden’in altını aldıktan sonra, lensimi takarken, kahvaltıdan önce, gün içinde her lavaboya gidişimde, akşam eve girince, Aden’i emzirmeden önce, Eda’nın tuvaletini yaptırınca, Aden’in altını aldıktan sonra……liste böyle böyle doldurulabilir. Sabun kullanmadan yıka diyebilirsiniz ama benim psikolojik olarak içim rahat etmiyor o şekilde. Temizlenmemiş gibi geliyor. Örneğin yumurtaya dokunduysam o eller illa sabunlanacak.

Yazın Gündoğan’da kasaba gitmiştim. Etleri hazırladı, aynı ellerle poşetledi ve poşeti tuttuğu yer kanlı kanlı elime verdi paketi. Üstelik aynı adam para üstünü çevirdi. Düşünün o dokunduğumuz paralara kimler nasıl dokunuyor. O sebeple özellikle para konusunda fazla hassasım. Eda’nın elinde para gördüğümde hemen el yıkamaya koşuyoruz. Bayramlarda mendil içinde harçlık vermek ne güzel bir gelenekmiş. Şimdi çocukların eline sıkıştırıyorlar. Hatta Aden’in bile eline para verenler oldu. Minicik bebek ne anlayacaksa.

Fazla evhamlı olmak iyi değil biliyorum ama herkes asgari düzeyde hijyene dikkat etse o bile yeter. Bu video çocukların doğru bir el yıkama alışkanlığı kazanması için hazırlanmış ama benim izletmek istediğim çok sayıda yetişkin var çevremde :)


HB

9 Ekim 2015 Cuma

Philips Avent #sütsaatim Projesi

Bebeği memeden kesilmeden işe başlamak zorunda olmayan anneler çok şanslı. 6 ay ücretsiz izin hakkımız var ancak hem maddi anlamda bunu kullanamayanlar çok hem de müsaade etmeyen şirketler. Dolayısıyla anneler sütlü nuriye durumunda işe başlıyor. 1,5 saatlik süt izninde eve gidip gelmek mesafeden dolayı pek mümkün olmadığında da mecburen süt sağmak zorunda kalıyorlar. Tıpkı benim yaptığım gibi. Sıkıntılara gelince…

-Süt sağmanın kendisi başlı başına sıkıntılı bir iş. Sırt ağrısı, uzun süren süresi..vs ile gayet sıkıntılı hem de. Emzirmek nerde süt sağmak nerde. Bebeğinizin gözüne bakıyorsunuz emzirirken, yumoş tenine dokunuyorsunuz.

-Yer sıkıntısı bir diğer önemli sorun. Çalıştığım şirket çok büyük bir alana sahip ve benim bulunduğum ofise yakın bir emzirme odası yapıldı, o da çok yeni bir olay. Yapıldı yapılmasına ama oda kışın buz gibi oluyor. Anahtarı deseniz bir asistanda kalıyor ve önce gidip onu bulman, anahtarı alman gerekli. Benim için kullanılabilirlikten uzak kısaca. Toplantı odalarımız ise fanus gibi, sırf cam. Bazı bayanların tuvaleti kullandıklarını duydum. Yarım saat ayakta öyle bir ortamda durarak bebeğine süt götürüyorlar düşünsenize. Bense şimdi ofisin içinde bulunan arşiv odasında kapıyı kilitliyorum. Tozlu dosyaların arasında. Lavabosuz, peçetesiz, rahat bir sandalyesiz arşiv odasında. Sonra da ofisin içindeki herkesin zeytinini, peynirini koyduğu buzdolabına götürüyorum.



-Hijyen. En önemli konu. Ben evden getirdiğim havlu peçetelerle, buzdolabı poşetleriyle temizliğimi kendimce sağlamaya çalışıyorum. Ama az önce belirttim, nihayetinde bir arşiv odası. Ne kadar temiz olabilir hayal edin. Bir de mesela ben günde 2 kez süt sağmak istiyordum ancak pompayı nasıl sterilize edeceğimi bilemediğim için günde 1 kere yapmak zorunda kaldım. Bu da sütün azalması demek tabi ki.



Oysa zor değil 1 tane minicik bir oda, içinde bir koltuk, lavabo, minik bir buzdolabı temel gereksinimler. Philips Avent Türkiye #sütsaatim isimli çok güzel bir proje başlatmış. Görselde açıklanmış. Ben de şirketimin İnsan Kaynaklarına bu projeyi ilettim. Umarım ilgilenip irtibata geçerler. Bana yetişmeyecek elbette ama bizden sonraki annelere umarım konforlu, hijyenik ve kullanışlı emzirme odaları yapılır. Siz de çalıştığınız yerde bu konuyu yetersiz görüyorsanız bu projeyle bir adım atabilirsiniz.


HB

7 Ekim 2015 Çarşamba

Merhaba Ek Gıda

Ek gıdaya geçiş eskiden annelerin daha 1 aylık bebeğe sofradaki yemeklerin suyundan tattırılarak başlanan bir süreçmiş. Günümüzde ise doktorun talimatlarıyla hareket ediyor birçok anne. Bizim doktorumuz bu konuda çok rahat olduğu için ben de annelerimizin dönemine biraz daha yakın bir yaklaşımla başlattım Aden için bu süreci. Doktor, 4 aylıkken yediklerimizden tatırmamız gerektiğini söyledi. Tabi her zaman olduğu gibi her besinde 3 gün süre kuralı geçerli. Alerji riskinden dolayı bu kural. Birtakım besinler ise fazla alerjik olduğu için kesin olarak yasak: bal, bakla, balık ve süt. Doktorun 4.ayda yavaştan başlayın dediği aslında ek gıdanın tattırma aşamasıydı. Alışması için. Biz de öyle yaptık. Baharatsız bir çorba yaptıysak, mesela tarhana ben tuz atılmadan Aden’e çok az ayırıp tattırıyordum. Meyveleri aynı şekilde yalatmaya başladım. Ancak Aden 5.ayında el-ayak-ağız hastalığı olunca onu Bodrum’da bir doktora götürdük. Doktor 6 aydan önce kesinlikle ek gıdayı önermedi. Bağırsakları anca hazır hale geliyordu çünkü. Mama takviyesine de gerek görmedi kilo sınırın az altında olmasına rağmen. Takviye gerektiğinde katı gıdadan ziyade formül mamaları tercih ettiğini söyledi. Doktorun bebeğe yaklaşımını, tavırlarını, ilgisini çok beğenmiş olmalıyım ki hemen ikna oldum. Tattırmalar, birkaç kaşık vermeler rafa kalktı o yüzden bu tarihte. Zaten Aden de pek yutmayı beceremiyordu. Kedinin süt yalaması gibi yalanıp duruyordu ne versek. İlk 6 ay sadece anne sütü aldı yani kızım. 6.aya bir hafta kala annemle ortak kararımız sebze püreleriyle ek gıdaya başlamak oldu. Meyveyi ne olsa sevecek, sebzelerle başlayın diyor doktorlar. Yoğurt da başlangıç için iyi bir alternatif ama Aden çok gazlı bir bebek olduğundan ona biraz daha geç başladık. 1-2 hafta sadece günde tek öğün, o da doyacak kadar değil, sebze çorbası/meyve rendesi/tarhana verdik. Tarhana ek gıdada çok tercih edilesi bir besin. Hem içinde gaz yapan bir şey yok hem de çok besleyici.
6 ay kontrolümüzde doktor 2 öğün ek gıda vermemizi söyledi. Kahvaltıda her tadı ayrı ayrı verip sonra gerekiyorsa birleştirin dedi. Ayrıca demir ilacı vermemek için 3 kez çekilmiş kuzu kıymasını yemeklerine eklememizi istedi. 7.ay sonunda ciğer de menüye eklenecek.



Günlük beslenmemiz 6,5 ay itibarı ile şöyle:

Gece boyu ve sabah
anne sütü

Kahvaltı
İpek hanımın çiftliğinden aldığım bebek peyniri veya labne peynir
Yumurtanın sarısı (ilk birkaç gün dörtte biri ile başlayıp yavaş yavaş arttırılıyor)----(beyazı 1 yaşına kadar yasak)-----(yumurtayı mutlaka organik alıyorum)
Organik üzüm pekmezi
Kendi ellerimle yaptığım muzlu bebe bisküvisi ve bunu yumuşatmak için anne sütü
Tereyağ vermiyorum çünkü bebe bisküvisinin içinde bolca var.
Ceviz (bazı günler kahvaltısına un haline getirdiğimiz cevizi ekliyoruz)



Öğlen
Sebze püresi (kabak,havuç,patates,kıyma veya mevsimine göre diğer sebzeler örneğin semiz otu, ıspanak,kereviz….) ---------- (annem kurban bayramında kemik suyu hazırladı kavanozlara, ondan da yemeklerine ekliyor bazen) ---------- (yanında yoğurt veriyoruz, yoğurdu ayrı bir öğün olarak yedirmiyoruz)
Veya
Balık çorbası (mevsimine göre hamsi, sardalya veya somon)
Veya
Tarhana (Yüksel annemin yaptığı ev tarhanası)
Veya
Muhallebi (Makarna lütfen sitesinden organik pirinç unu aldım, suyla onu biraz pişirdikten sonra ılık anne sütü ilave ediyoruz)

Ara öğün
Şeftali, muz, armut, elma, üzüm, mevsim meyvelerinden biri (bu öğünü uyku ve açlık durumuna göre atlayabiliyoruz)

Akşam
Anne sütü

Şimdilik günlük düzenimiz böyle. Ben her gün süt sağıyorum. Annem ben işteyken 100 cc kadar biberonla içiriyor. Aslında 150 cc civarı içmesi gerekir ama 100-120 cc ile doyuyor bizim küçük mide. Çok iştahlı değil, biraz zorluyor yedirirken ama bakalım ilerleyen haftalarda ne olacak. Bu arada doktorumuz akşam siz yemek yerken ona da verin mutlaka alışsın her tada dedi. Yemekleri az tuzlu yaparsak gönül rahatlığıyla verebilirmişiz. İlk yıl tuz ve şeker yasak ancak özellikle ona yaptığımız yemeklere tuz eklemezken kendi yediklerimizden bu şartla verebiliriz. Meyveleri kendi yemesi için file aldım ama onunla sinir yapıp ağlıyor nedense. İstediği kadar çok gelmediği için mi tam beceremediği için mi bilmiyorum.

HB



1 Ekim 2015 Perşembe

Döndüm ben

Döndüm. Hem bloga hem de işe. Evde işe göre daha zamansızım tabi, o nedenle hiç yazı için vakit ayıramadım. Özetle hamilelikten sonraki 6 ayımı yazayım.
İlk 2 ay kolik sancılarıyla geçti. Uyku düzeni fena değildi ama gece 3-4 ten sonra sancılar başladığı için o saatten sonra çoğu zaman uyanıktım. Haziranda okulların kapanmasıyla birlikte 1 gün bile beklemeden annemlerin yanına Bodrum’a gittik. İyi ki de öyle yapmışız, evde 2 çocukla zaman nasıl geçerdi bilmiyorum. Biri ufak, temel ihtiyaçlarını karşılayıp büyüğüyle ilgileneyim de diyemiyorsun çünkü bacaktan minik boyuyla o da tam bir ilgi canavarı. Hele Bodrum’da kalabalığa öyle bir alıştı ki ne uyurken ne de uyanıkken hiç yalnız kalmak istemiyor. Öyle olunca bakan kişi kitleniyor. Yemek yiyecek zaman bulamıyorsun. Yeni yeni oturmaya başladı da onu da yanına alıp eline bir ekmek tutuşturup işini görebiliyorsun anca.

Uykuları daha Bodrum’da iken bozulmaya başlamıştı. Gece 3’e kadar sadece emmek için uyandığı günleri arar olmuştum. Kolik bitse bile gaz problemi bitmedi. Bağırsakları çok hassas. Şu sıra da ek gıda geçişinden dolayı öyle. Tatilin son haftası yüksek ateş kaldırdı ve doktora götürdüğümüzde muayenede hiçbir teşhis konulamadı. İdrar ve gaita testleri de yapılmasına rağmen bulunamadı ateşin sebebi. Derken 4.gün vücutta çıkan döküntülerden sonra tekrar doktora gittik ve el ağız ayak hastalığı olduğunu öğrendik. İsmini ilk kez duyduğum bir virüs kızımı bulmuştu. Nasıl, hiçbir fikrim yok.
Bodrum dönüşü birkaç günün ardından bu sefer de kendi anneme taşındım. Ohhh sen de iyisin demeyin, gerçekten 2 çocukla evde kalsaydım muhtemelen açlıktan sütüm filan biterdi. Haftasonu ev, haftaiçi annem derken iznim bitti ve 28 eylülde, yani bu haftabaşı işe başladım. Çok zor oldu. Her dakika birlikteydik 6 ay boyunca, tabi öncesindeki 9 ayı da saymak lazım. Anneme bıraktığım için aklım rahat ama kalbim özlem dolu şekilde çalışıyorum şimdi. Aden de dedim ya kalabalığa alıştı, beni ve ablasını arıyormuş. Hele ki abla okuldan dönünce yüzünü görmelisiniz, ağzı kulaklarında. Maşallah onlara, hep iyi anlaşırlar umarım.



Eda’nın kıskançlığını soranlar oluyor. Eda kıskanıyor, epeyce hem de. Ama çok şükür kardeşine zarar vermeyi düşünecek boyutta değil. Sadece biraz haşin ve sert seviyor, sıkıştırıyor biraz. Ve de bazen bebekleşiyor kendi. Mesela geçen gün mama sandalyesinde yemeğini yedi, sonra yürüteçe bindi.. Bu seviyede olması normal sanırım. Daha ilk günlerde Aden’i emzirirken şakayla karışık o da istedi ve ben gerçekten mi dediğimde evet yanıtını aldım. Tadının kötü olduğunu, inek sütünün çok daha güzel olduğunu ama kardeşine alerji yapacağı için veremediğimizi anlattım. Buna rağmen isteyince de sağıp çok az tattırdım. Sonuçta merakı giderildi ve tekrar istemedi.

Aden’de beni en çok zorlayan konu yine uyku. Heralde 3.çocuğu yapsam hiç uyumayan bir şey ortaya çıkacak. Gece yarım saatte bir uyanıp ancak ve ancak meme ile uyuduğu zamanlar oluyor. Emzik emmesine rağmen istemiyor. O uyku sersemi haliyle nasıl da emziği istemeyip anne kokusu eşliğinde meme istiyor fikrim yok. Gündüz uyuturken de bazen emzik verdiğim anda ağlamaya başlıyor uyutulacağını anladığı için. Hani rutin oluşturun, emzik/uyku arkadaşı verince uyuyacağını anlasın diyorlar ya, çocuk zaten anlıyor uyuyacağını ama uyumak istemiyor sıkıntı orda.

Bizim evde durumlar böyle. İki çocukla sıfır sosyal hayat. Bir süre değişmez bu durum. Önümüz de kış zaten. En büyük dileğim kışı sağlıklı bir şekilde geçirmek. Aden daha yürüyecek (emeklemeyeceğinden eminim çünkü asla ve asla yüzüstü yatmıyor), konuşacak inşallah.. Güzel heyecanlar var ve iyi ki ikinci çocuğu yapmışım diyorum. Adenim olmadan n’aparmışım. Allah isteyen herkese bu duyguları yaşatsın ve kimseye evlat acısı göstermesin.

Son olarak bir haber, ağırlıklı olarak kızlardan kalan temiz/yeni bazen de sıfır eşyaları sattığım bir instagram hesabı var. https://instagram.com/sade_esyalar Çevremde ihtiyacı olanlara zaten giysi türü şeyleri dağıtıyorum ama bazen ihtiyaç sahibini bulmak zor oluyor. Örneğin Aden ve Eda’nın hiç sevip kullanmadığı dönenceyi sattım buradan. İhtiyaç sahipleri ile fazlalıkları buluşturmuş oluyorum. Başka evlerde hayat bulmaları güzel. Garagesale akımı başladı zaten resmen instagramda. Yepyeni küçülenler tamam da lekeli, solmuş giysileri satışa sunmak ya da mayo gibi şeyleri ikinci el satmak bana çok çok tuhaf geliyor. Hele bir de kullanılmış ojelerini satan da gördüm ya artık daha üstüne laf söylenmez herhalde.

Beni merak edenler olduysa durumlar böyle işte. Artık bir süre gezi,kitap,film yazıları askıda, bebek yazıları gündemde olacak. Hayatımız bu :)

HB



20 Mayıs 2015 Çarşamba

Doğum İkramlarımız



Doğum iznine yasal sürem başlar başlamaz ayrıldığım için ikramlarımızı hazırlamak için evde bolca vaktim oldu. İşe ilk önce buzdolabı magnetleriyle başladım. Keçelerle biberon ve body süsler yaptım. 30-35 tane hazırlamıştım çünkü her birinde detay fazlaydı ve ciddi zaman alıcıydı benim için. En çok beğenilen ve daha hastanede biten ikramlarımız bu süsler oldu. Hatta pişman olduk annemle birkaç gün daha uğraşıp sayıyı arttırsaydık keşke diye.




Sonra lokumlarımızı süsledik. Şeker hamuruyla kelebek kalıplarımızdan bu süsleri yaptık ve suyla lokumların üzerine yapıştırdık. Hem hazırlaması kolay hem de gayet şirin görünümlü oluyor.



Kokulu sabunların yapımı çok eğlenceliydi. Her sabun eritişimizde farklı bir renk tonu çıkıyordu. Epeyce yorucu oldu, sayı olarak fazla hazırladık çünkü. Ancak evi de mis gibi kokular sardı.
Kokulu sabun yapımı çok ama çok kolay bu arada. Evde herkes kendi yapabilir rahatça. Malzemeleri internetten aldım. Opak beyaz sabun, şeffaf sabun, esans, neon boya ve kalıp gerekli sadece. Sabunları minik küpler şeklinde kesiyoruz öncelikle. Sırf beyaz da kullanılabilir ama az miktarda şeffaf sabun katıldığında daha parlak görünümlü oluyorlar. Kalıplara yetecek miktarda sabunu benmari usulü eritiyoruz. İlk seferde denk getirmek zor ama sonra ayarlaması basit oluyor. Erittiğimiz sabunlara istediğimiz renk boyadan 4-5 damla ekliyoruz. Buna kendiniz karar veriyorsunuz aslında, ama yavaş yavaş eklemekte fayda var. Ardından koku verecek esansı ekliyoruz. Ben zambak ve yasemin esansları almıştım. Son olarak da bu karışımı kalıplara döküp 15-20 dk kurumasını bekliyoruz. Önemli bir not; karışımı kalıplara dökmeden alkol sprey kullanmalıyız. En son işlemden sonra, yani karışımı döktükten sonra da alkolle oluşan kabarcıkları söndürmeliyiz.
Kalıp konusunda da ipucu; internette özellikle sabun için satılan kalıplar var ancak genelde tekli ya da ikili. Bunlardan çok sayıda almalısınız ki erittiğiniz sabun miktarını çok tutabilin. Aksi halde tek tek uğraşılacak iş değil. Kalıplar da maliyetli epeyce. Ben bunu yapmak yerine pazardan silikon kek kalıpları aldım. Bir de ikea’nın buz kalıplarını kullandım. Aynı işi görüyor. Hem de bu şekilde tek seferde bir sürü sabun hazırlamış oluyorsunuz.









Mümkün olduğunca taze ikram edebilmek adına en son olarak kurabiyelerimizi hazırladık. Kalıpları ve süslemek için gerekli olan malzemeleri yine internetten aldım. Dünya kadar çeşit var. çok profesyonel görünümlü olmadılar evet ama en azından kendimiz hazırlamış olduk.




İkramlarımızın içinde sadece lavanta keselerini sipariş ettim. Bunu da lohusa tacımı ve terliklerimi hazırlayan bir bayan hazırladı. Kendisinin instagram hesabı var ve çok uygun fiyata harika şeyler yapıyor.



Bugün itibarı ile hepsi tükenmiş durumda. Umarım bizi ziyaret edenler için güzel bir anı olarak kalmıştır.


HB

22 Nisan 2015 Çarşamba

Hızlı Geçiş

“Sallanmaya alışmasın” dan “nasıl uyursa uyusun, yeter ki uyusun” a geçişim hızlı oldu. Anne istediği kadar kurallar belirlesin çocuk kendi kurallarını oluşturuyor. Hele bebek gazlı ise kurallar illa ki ihlal ediliyor. Aşağıda gördüğünüz fotoğraf evimizden salıncak manzaraları. Sepet Eda’nındı ve 4. bebeği büyütüyor. Yani arada 2 kişi daha kullandı. Aden’den sonra da talipleri var. odadan odaya taşıma ve gece hemen yatağın yanına çekebilme açısından çok kullanışlı. Anakucağı da Eda dan. Titreşimi sayesinde nadiren de olsa gaz çıkarmasına yardım ediyor. Salıncak ise yeni. Müzikli ve kendi sallanıyor ama gel gör ki Aden hanım henüz pek tercih etmiyor. 2.el ürünlere sempatisi daha fazla anlaşılan. Bunca salıncak varken niye hepsinin içi boş diyecek olursanız cevap basit. Uyanık oldupu zamanlarda bu kız kucak seviyor. Tercihen evin içinde gezen bir kucak.



İlk 2 hafta o kadar çok uyuyordu ki. Süt iç, uyu, 1 saat uyanık kal döngüsü bizi yanılttı. 2.çocuk gerçekten rahat büyüyormuş yahu gibi komik bir yanılsama oldu. İlk çocuğumuz uykuyu hiç sevmezdi, bu sevecek hiç değilse diye kısa bir umuda kapıldık. Öyle değilmiş, hatta bu daha fena olacak gibi. Geçen bir eczacıyla konuşuyorduk, onun da kızı varmış. Uykudan konu açıldı. Bizimki hala uyumuyor deyince kaç yaşında ki diye sordum. 2 aylık cevabını alınca kısa süreli bir şok yaşadım tabi. Benim büyük kızım 5 yaşında, hala geceleri uyandığı oluyor dediğimde de o biraz şaşırdı. Moral bozmak istemem de daha şimdiden fazla ümitli geldi. Beni ilk çocukta kandırmışlardı. Kırklansın düzelecek, 2 aylık olsun, 6 aylık olsun, yaşına girsin her şey düzelecek diye diye…

Lohusayken hasta olmak da varmış. 1 hafta kulak zonklaması, boğaz ağrısı ile boğuştum. Hep doğal şeyler denedim ama geçmeyince doktora gitmek zorunda kaldım. Nur topu gibi otit yani kulak enfeksiyonum olmuş. Penisilin içerikli antibiyotik tedavisine başladık. Gece uyanık kalmak yeterince zorken bir de kulak ağrısıyla ayakta durmak çok çok sinir bozucuydu. Diğer yandan maskeyle dolaşmak ayrı bir işkence oldu. Allah’tan annecim yanımda. Gündüz Aden’i bırakıp biraz uyuyabiliyorum onun sayesinde.
                                                                                                                                                    
Aden 35 günlük oldu. Hanfendi ağlamayı çok güzel öğrendi ama gülümseme konusunda hiç aceleci değil. Rüyasında attığı gülücükler dışında ciddiyetinden asla taviz vermiyor. Altı açıkken çok mutlu, yaz gelse de cıbıl dursa keşke. Banyoya yeni yeni alıştı gibi. Çocuk anne karnında hep susuz olduğu için başlarda suya tepki gösterdi. Uyurken bile yanında biri olsun istiyor çünkü mıkırdadığı zaman 2 seçeneğim oluyor. Ya hemen sallayıp uykuya devam etmesini sağlıyorum. Ya da risk alıp dokunmuyorum. Kendi kendine uyuyabiliyor ya da mıkırtılar ağlamaya dönüşebiliyor. Böyleyken evde bir işle uğraşmak da imkansız oluyor tabi. Bazen tuvalete bile zor gidiyorum başbaşayken. Akşamüzeri ve gece boyu çok ama çok gazı oluyor. Hayatının yarısını ıkınarak geçiriyor zavallım. Umarım kısa sürede kurtuluruz bu dertten.

Ben tüm bu tempoya rağmen beslenmeme dikkat ediyorum. Annem gündüzleri geldiği için aç kalmıyorum. Sırayla da olsa yemeklerimizi yiyiyoruz. Hamileyken aldığım 22 kilonun 11 kilosu hala benimle. İlk doğumdan 1 ay sonra eski kıyafetlerimi giyebiliyordum. Şimdi o açıdan biraz moralsizim. Hem aldığım fazla kilolar yüzünden hem de yaşla alakalı olarak fazlalıklar çabuk gitmiyor. İkinci çocukta rahat olunduğu söylenmişti. Benim için pek geçerli değil. Biberonu kaynatmak yerine kaynamış suyla yıkıyorum. Rahatlığım bu kadar işte.


HB

14 Nisan 2015 Salı

Bir lohusanın sevgili misafirlerine seslenişi

Bizi ziyarete gelen misafirlerimizden birkaç ricada bulunmak istiyorum. Sağolsunlar düşünüp, yorulup bizleri görmeye gelmişler fakat bir lohusa misafirliği sıradan bir ziyarete benzemez. Anne ve bebek doğumdan sonraki 40 gün boyunca dışarı çıkmamalıdır der eskiler. Şimdi buna uyan yok pek ama böyle denmesinin bir sebebi olmalı. Yenidoğanın ve annenin dışarıda hasta olmasını, nazara gelmesini engellemek bunun altında yatan neden. Dışarı çıkmayan bu ikili aslında eve gelenlerle dışarı çıkmış kadar oluyor.
-O nedenle ilk kural gelen misafirin ellerini yıkaması olmalı. Buna dikkat eden o kadar az kişi gördüm ki. Oysa 2 dakika süren, maliyetsiz bir iş. Ben zaten evden geliyorum, bir yere dokunmadım diye düşünülüyor olabilir. Ama en iyi ihtimalle gelirken asansör kapısına dokunuluyor ve gece komşularımın öksürme seslerini duyabiliyorum. Abarttığım düşünülebilir ancak doğum yapmış kadınların bünyesi diğerlerine göre çok daha hassas. Üstüne bir de uykusuzluğun getirdiği zayıflık var. 2 gündür nezleyim. Gece boyu kas ağrısı ve akan bir burunla ayakta durmak gerçekten ekstra zor oluyor. İlaç kullanamamak dert değil de bebeğe de bulaştırırım korkusu hepsinden kötü. O nedenle eve her girenin elini yıkamasını istemek bence hiç ayıp değil. Gönül rahatlığıyla istiyorum.
-Gelenlerin neredeyse tümü Aden’e hediye aldıysa büyük kızımı da düşünmüş ve ona da bir şeyler getirmiş. Ya da almayanlar da Eda yokken verdiler hep hediyelerini.  Abla ve abinin kötü hissetmemesi için buna dikkat etmek önemli bence.
-Ben (hasta olmadan önce) Aden’i bol bol koklayıp öpüyordum. Ben biraz haşin seviyorum çocuklarımı. Ama annem bile öpmeye kıyamıyor daha. Dolayısıyla gelenler de öpmesin istiyorum. Eldivenleri ellerini öpmek de buna dahil. Çocuk ellerini ağzına sokabiliyor ve “dur şu eldiveni çıkarayım” demiyor tabi bunu yaparken.
Misafirlerimin başımın üstünde yeri var ama bakın 3 tanecik madde yazdım, zor mu ki bunlara uymak…


HB

24 Mart 2015 Salı

Adenimiz geldi!

19 Martta…38 haftasını bitirdiği gün doktor almamız gerektiğini söyledi. Zaten 40 hafta duracak bir bebek değildi ama sancıların başlaması ve amnio sıvısının azalması üzerine kontrole gittiğim gün hastaneye yatışımı istedi. Hazırlıksız yakalandım yani. Muayene sonrası apar topar eve gelip valizimi aldık ve odaya yerleştik. Saat 3 buçuk gibi beni ameliyathaneye aldılar. Kalabalık bir  ekip hazırlık içindeyken ister istemez heyecan yapıyor insan. Doğum ilkinde olduğu gibi yine çok güzel geçti şükürler olsun ki. Meraklı bekleyiş ve yavrumun ilk sesi..Sonra o yumuşacık tenine ilk dokunuş. Tarifi imkansız. Hemen ameliyat bitsin de yanına gideyim diye sabırsızlanıyor insan. Belki de o yüzden çok uzun geldi devamı.
Odama çıktığımda anestezinin etkisiyle hala titreme halindeydim. Eda’nın da okul çıkışı yaklaşıyordu. Neyse ki o gelene kadar normale döndüm. Adenimi emzirdim ilk kez. Minik kızım çok zorlandı elbette. Ablası hastaneye geldiğinde onu odadan çıkardık ki ablası alıp getirsin yanıma. Çok minik buldu kardeşini Eda kuzum. Sürekli öpmek, dokunmak istedi. İşin kötüsü bir süredir hasta. Fazla ilgisi devam ediyor hala ama normal karşılayıp niye yüzünü öpmemesi gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Kıskançlıktan gelen davranışları oluyor. Olacağını biliyorduk öncesinde. Alışacaklar inşallah.
Minik kızım sarılık olmasın diye 2 saatte bir emzirmem lazım onu. Ancak bizim cadı 5 dakikada yorulup uyuyakaldığı için sık acıkıyor ve çok da saat hesabı yapmama izin vermiyor. Uykuları da kısa kısa haliyle. Düzene girecek eninde sonunda (deneyimli anne rahatlığı)
Uyurken gülümsüyor bazen, ya da yüzünü buruşturup ağlama hazırlığı yapıyor. Acıktığında ağzını açıp sağda solda meme arıyor. Uyanıkken masum masum küçücük suratıyla bakıyor. Ve ben onun her hallerine ölüp bitiyorum. Minik kızımı gördüğüm andan beri tarifsiz bir şekilde çok seviyorum. Allah Adenimin kaderini güzel yazsın, ona sağlıklı ve mutlu, uzun bir ömür versin. Bizi birbirimizden hiç ayırmasın inşallah.
Uykusuz, yorgun günlere merhaba. Aşk dolu, mis kokulu günlere merhaba.
Hoş geldin Aden’im!


HB

6 Mart 2015 Cuma

Son Düzlük

Doğum iznine ayrılınca sanki blog yazmak da işimmiş de işgörmezlik raporu yüzünden ona da ara vermişim gibi oldu. O kadar az oturuyorum ki. Doktorum beni öyle bir moda soktu ki bırakın ayakta kalmayı oturduğum zamanlar bile sınırlı. Öyle olunca bilgisayar başına da geçemiyorum tabi.
Doğuma tahmini 2 hafta kaldı. Bebeğin başı o kadar aşağıda ki anca 2 hafta kalır yorumunda bulundu doktorum. Yine de temennimiz kalabildiği kadar anne karnında durması. İlk doğum sezaryendi. SSVD yaygınlaştı ancak ben normal doğuma ihtimal vermiyorum. Bebeğin duruşu çok müsait olmasına rağmen ben buna hiç hazır değilim. Kilo alımı fazla, 20 kilo aldım toplamda. Buna sebep olan hareketsizlik de normal doğumu zorlaştıran bir faktör. Ayrıca hamileliğimin çok başında başlayan bacak, kasık ağrıları yüzünden adım atarken bile zorlanıyorum.
Evde hayat nasıl geçiyor? Bahadır önce Eda’yı okula, sonra beni anneme bırakıyor. Onunla hazırlıklar yapıyoruz zaman zaman. Hastane odası ve sonrasında gelecek olan misafirlerimiz için bu hazırlıklar. Geçen hafta İkea’ya ve bebeğin ihtiyaçları için alışverişe gitmiştik. İkea’da gezerken yakında koltuk var mı bir soluklanayım diye bakmaktan düzgünce gezemedim bile.
Doktorum 36.haftayı devirdiğim için sık sık kontrole çağırıyor. Kontrol günlerinde Eda’yı okula ben bırakıyorum ve şu günlerde araba kullanmak da beni zorlamaya başladığı için başka bir çözüm mü bulsam diye düşünüyorum.

3.trimester tespitleri

-Uyku daha bebek gelmeden beni unut sen artık mesajları veriyor. Gece bir taraftan diğer tarafa dönmek ne zor! Sırt üstü yatmak ise imkansız. Üzerinize 20 kilo ağırlık koysalar nasıl nefes alırdınız? Ben o durumdayım şu an.
-Yere bir şey mi düşürdüysen yandın! Ki eskiden olmadığı kadar çok yapıyorum bunu ve eğilip almak kabus gibi. Yukarı uzanmak da zor tabi. Her şey benim boyumda olsa keşke.
-Yollarımız ne kadar berbat! Her yer yama, her yer çukur. Zıp zıp seyahat etmek zorunda kalıyorsunuz.
-Hastane gibi belli başlı yerlere tıpkı engelli otoparkı gibi hamile otoparkı yapmaları gerekiyor. Hastaneye gittiğimde arabayı öyle uzağa park etmek zorunda kalıyorum ki NST’ye girdiğimde nefes nefese oluyorum. Normalde hamileler için yürüyüş iyidir tabi bu yüzden kimse düşünmemiş olabilir ama her gebelik bir değil. Hele son aylarda uzun yürüyüşler hepsi için zor olmalı.
-2.çocuk geldiğinde ev halkını zor günler beklediğinin farkındayım. Ancak ev halkı dışındaki insanlar bu süreci sinir bozan sorularıyla daha da zorlaştırıyor. Şimdiden anladım bunu. Bu soruları soranlara karşı kalp kırmamayı umuyorum.

“Kıskanacak mısın kardeşini?”
“Sen kendini sevdirmezsen ben de kardeşini severim.”
“Sen artık ablasın, yakışıyor mu sana”
“Kardeşine bakıyor musun?”

Bakalım nasıl baş edeceğiz tüm bunlarla. Benden haberler böyle.  Miniğimizin sağlıkla aramıza katılması şu ara en büyük dileğimiz. Hamileliğin hep zor yanlarını anlattım ama her kadın aynı olmadığı gibi her hamilelik de aynı değil. Diğer yandan belki de son kez bu mucizeyi yaşıyorum ve onun her kıpırtısıyla kalbimde şimdiden kocaman sevgisini hissedebiliyorum. Mis yüzünü görmek de nasip olsun.


HB

9 Şubat 2015 Pazartesi

Fotoğraflarla Hamilelik Günlüğü-9


30. hafta

Bu haftanın sonunda evimiz misafirlerimizle şenlendi. Birkaç haftalığına da olsa annemler geldi. Onlarla birlikte Buket ablamlar ve Gökhan da haftasonu bizdeydi. Kalabalık güzeldir, zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Keşke ben de biraz daha enerjik ve dinamik olabilsem ama 3’lü haftalarla birlikte iyice zorlaştı işim. 10 cm topuklu ayakkabıyla yürüyen bir kadından bile yavaş yürüyorum. Son 2 haftam, sonra evde yatış kısmetse.



31. hafta

Haftanın ilk gününde yemekhaneye yürüdüm. Ertesi gün bir panik, bir endişe. Günlükler 31. haftada bitecek diye ödüm koptu. Bebeğin sadece başı hareket ediyor sanki ve kanala girmeye çalışıyor gibi bir his. O gün işe gittim ama hiç yerimden kalkmadım desem yeridir. Magnezyum ve bol su ile toparladık çok şükür. Akşam eve gittiğimde de hemen yatağıma uzandım. İyice idrak etmiş oldum ki ben yürümemeliyim. İkea’ya gidip kızımız için bir şeyler almamız lazım. Hadi birçok şeyi internetten hallediyorum ama geri kalanları muhtemelen Bahadır gidip bensiz alacak. Hele İkea’nın içinde yorulmamak imkansız.

Hastaneye gelen misafirlere küçük hediyeler hazırlamak istiyorum. Etiketinden paketlemesine kadar her şeyine kendi elim değsin istiyorum. O nedenle hazır sipariş etmek yerine gerekli tüm malzemeleri alıyorum. İnşallah doğum iznine çıktığımda bunlarla meşgul olabilirim.



32. hafta

Yere düşürdüğüm çöpleri eğilip alamadığım için ufak bir çocuğun mama sandalyesinin altı gibiyse masam,
Öğlen yemeklerinde artık arkadaşlarıma ne aldırsam da sağlıklı beslensem diye düşünmekten gına geldiyse,
Etrafım burnunu silenlerle, aksıranlarla doluysa,
Ofisimiz 26 derece olduğundan yaz hamileliğini bana aratmıyorsa,
32.hafta da resmen bittiyse artık hakkımdır işgörmemek benim.

Yasal doğum iznim başladı. Doktorumun kararı yanısıra kendim de bu tarihte ayrılmayı istiyordum. Sonrasında ücretsiz izinlerle bir şekilde işbaşı tarihini öteleyeceğime göre önden çıkıp dinlenmek en iyisi. Bebeğim sağlıkla gelsin de niyetim en az 5 aylık olana kadar onunla kalmak. Bu da en erken ağustos sonunda işe döneceğim anlamına geliyor. Misssss. Geçici de olsa bir süreliğine işlerden uzak kalma fikri nasıl iyi geliyor. Gerçi ne kadar uzak kalınır bilinmez. Suni sancı sırasında ofisten bir iş sormak için aradıklarını da unutmuş değilim. Hayırlısı artık.


HB

3 Şubat 2015 Salı

Hazırlıklar

Hastaneye gelecek olan misafirlerimiz için birkaç ufak tefek şey hazırlamak istiyorum. Şeker hamuru denen katkılı şeyi sevmesem de pek güzel duruyor kendisiyle yapılan kurabiyeler. Ben de özendim işte. Bunun için de kalıp ve gerekli hammaddeleri aldım. Kendim yapmayı deneyeceğim. Aslında başta uğraşmayıp yaptırma fikrim vardı. Tanınmış yerler minicik kurabiyeler için kocaman fiyatlar söyledi. Bu işi evde yapanlar var ama hiç tanımadığım birine de güvenemedim. Nasıl bir ortamda yapılıyor, ne malzeme kullanıyor, temiz mi düzenli mi bilmeden…Çok süslü püslü profesyonel bir görüntü çıkmayacak ortaya bilsem de en azından kendim yapmış olacağım. Alışverişi de biraz abarttım gerçi. Öyle güzel malzemeler var ki sanki sürekli bu işi yapacakmışım gibi bir sürü merdane, kalıp filan aldım.

Yalnız bir konuda tükürdüğümü çok fena yaladım. Hayır çok eskiden söylemiş olsam bir derece, daha birkaç hafta önce dalga geçtiğim şeyi şimdi kendim yapıyorum. Lohusa terliği.. Hala gösterişe meraklı değilim ama instagramda bir bayan çok güzel modeller yapıyordu, dayanamadım sipariş ettim. Elime geçtiğinde fotoğrafını paylaşırım. Aslında çarşıya çıkma şansım olsa benzerini çok rahat yapabilirdim, ama ne o kadar yol gitmeye halim var ne de dükkan dükkan gezmeye. O da hazır oluversin artık.

Bu kadar kuru, fotoğrafsız bir yazı okutmamın acısını çok yakında çıkaracağım inşallah. Blogda olmaz instagramda olur. Çok kısa bir süreliğine bol vakitli bir Sade Anne olacak karşınızda.


HB

28 Ocak 2015 Çarşamba

Dilini sevdiğim

Yatağıma gidip uzandım eve gider gitmez. Günün yorgunluğu.. Ama Eda o kadar özlemiş ki gelip gelip yanıma yatıyor. Beni seviyor, sarılıyor bana.
-Seni çok özledim annecim. Ama şimdi de gidip biraz babamla ilgileneyim.
 Babaaaa! Hadi oyun oynayalım!

İlginin böylesi :)


-Kızım hadi dişlerini fırçala yatmadan.
-Dün fırçalasam olmaz mı?
-Yarın mı? Olmaz kızım gece fırçalaman lazım.
-Dün fırçalarım söz.

Zehir gibi çocuklar bu dün-yarın kavramını neden bir türlü doğru kullanamaz :)


Beni o kadar çok özlemiş ki illa benimle uyuyacakmış, sonra babası yatağına geçirirmiş uyuyunca. İyi peki dedik.
-Kızım yalnız bak, bu bir seferlik. Yarın da aynı şeyi istemek yok ona göre.
-Tamam annecim hiç merak etme.
Madem birlikte yatıyoruz, tadını çıkaralım, sıkı sıkı sarılalım dedik.
-Canım kızım seni çok özlüyorum ben yaa.
-Madem özlüyorsun yarın da birlikte yatalım annecim.

Oldu canıııım :)

-Babaanne! Çay nerde kaldı!

Tatlı olduğunuz kadar küstahsınız da hanfendi.

Ah bu çocuklar ah….



HB

22 Ocak 2015 Perşembe

Fotoğraflarla Hamilelik Günlüğü-8



27. hafta

Zorlu parkura geldik. Aslında bu sefer çok daha erken girdim zorlu kısma. Doktorun bebek aşağıda demesiyle birlikte günlük rutinim tamamen değişti. 27.hafta yılbaşı tatiline denk geldi, 2 gün de rapor aldım dinlenmek umuduyla. Ancak Eda da hastalanınca dinlenmek bir hayal oldu. Bu riskli durum beni psikolojik olarak da etkiledi. Örneğin mutfakta yemek yaparken bile kendimi suçlu hissediyorum. Hep dinlenmeliymişim, dikkat etmeliymişim gibi geliyor. Nitekim öyle de olmalı aslında. Çünkü zaman zaman kasılmalar hissediyorum. Başı aşağıda olduğu için baskı da çok fazla. Azıcık yürüsem yoruluyorum. Günlük 4000 adımlardan 200 adımlara indim. Daha yasal doğum iznimin başlamasına 5 hafta var. Uzun bir süre. İnşallah hayırlısıyla atlatırım.

*Fotoğraftaki boyunluk ve bere Minecimin tatlı annesi tarafından benim için örülmüş. Bayıldım! Çoraplar Ayça ve Koray’dan Aden’e hediye, yani minik kızım için gelen ilk hediyeler.



28. hafta

Kar yağışı, soğuklar, kat kat giyinmekten robotlaşan halim bu haftanın özeti. Artık bu konuda daha netim. Kış hamileliği bence daha zor. Çizmeyi bırakın bot giymek bile zor. O fermuarı çekene kadar ne şekillere giriyorum ben. Sonra kötü hava koşullarında dışarıda olma sorunu var. Mesela kar yağınca servis durağına yürüyemeyeceğim için arabayla gelmek zorunda kaldık ki ne kadar tehlikeli. Kamuda çalışan hamilelere tatil ilan edildi. Bizim ne günahımız var!
Bu hafta sonunda doktora gittim. Kızımın kilosu, boyu normal çok şükür. Baş yine aşağıda ama onun artık değişme ihtimali yokmuş. Bol bol yatak tembihlendi yine o nedenle. İdrar tahlilim normal çıktı, taşı düşürdüğüm için rahatladım. Ancak kanda lökosit oranı yüksek çıktı. Onun da sebebi boğaz enfeksiyonu. Ne yazık ki antibiyotik kullanmaya başladım.



29. hafta

İkinci hamilelik ilki gibi değilmiş. Başlarda her şey çok kolaydı, hamile olduğumu bile unutuyordum. Ama sonraları ağırlık arttıkça, dinlenme ihtiyacı büyüdükçe zorlaşmaya başladı. Öyle ayaklarımı uzatayım tüm gün yatayım şansın hiç olmuyor. Normal bir gebelikte gerek de yok buna ama benim doktorumun tam olarak istediği bu. Hamilelik ne kadar da sıkıntılı olsa çok güzel. İçerdeki minik tekmeleriyle ben burdayım dedikçe mutlu hissediyorsun. Her doktora gidişte onu göreceğin için heyecan duyuyorsun. Aşk hamilelikte başlıyor daha.

3 hafta sonra doğum iznine ayrılıyorum. Bu ara işlerimi devretmeye çalışıyorum. Eda’nın da okuldaki ilk dönemi bitti sayılır. Cumartesi günü okulda sunumları vardı. Çok ama çok gurur duyuyor insan. Okul hayatı hep böyle mutlu, başarılı geçer umarım. 2 haftalık tatiline az kaldı. Tam onunki bitecek benim iznim başlayacak ve ben ilk günler işe gelmediğimi söylemesem sanırım daha iyi olacak.



HB

19 Ocak 2015 Pazartesi

Sling Seçimi

Wrap slingler çok tatlı durmuyor mu sizce de? Eda’da haberdar değildim bu kumaşlardan ama şimdilerde alsam mı diye düşünmeye başladım. Lakin çevremde hiç kullanan ve tavsiye alabileceğim birileri yok. Videolarını izlediğim kadarıyla bağlaması biraz zahmetli. Ama yorumlardan okuduğum kadarıyla da yaptıkça pratiklik kazanılıyormuş.

Birkaç model beğendim ama kararsızlık diz boyu. Siz de fikir versenize bana..

Nr1. Neko Wrap Sling





Nr2. Sleepy Wrap





Nr3. Moby Wrap




Nr4. Boba Wrap





Popüler Yayınlar

Recent News