Bir süredir
elime kitap alamamaktan muzdarip durumdaydım. Hamileliğin getirdiği erken uyuma
alışkanlığı bir yana yanlış kitap seçimleriydi belki de buna sebep. Bu halimi
kıracak tek bir şey olabilirdi; bir Ahmet Ümit kitabı. Elimden bırakamama
garantili. Şansıma kitaplıkla okunmamış bir kitabı vardı, son romanı.
Yanılmamışım, bir çırpıda okundu bitti.
Roman alışık
olduğumuz üzere bir cinayetle başlıyor ve suçlunun bulunması ile sona eriyor.
Ancak diğer Ahmet Ümit kitaplarından farklı olarak öldürülen zat için pek
üzülme duygusu belirmedi içimde. Tam tersi katil için daha çok içim buruldu.
İpucu olarak algılamayın, kitabın ilerleyen sayfalarında şüpheliler hakkında
görüşleriniz değişebilir.
Başkomiser
Nevzat’ı her zaman Ahmet Ümit’in kendisi olarak canlandırırım gözümde. Zaten
twitter hesabında kullandığı isim de bu kendisinin. Ancak romanın içinde bir de
kendisine atıfta bulunduğu polisiye yazarı çıkınca bu sefer ne yapacağımı
şaşırdım. Özellikle ikisinin karşılaştığı sahnelerde iki aynı insan konuşuyor
gibi canlandı hep. Zeynep ve Ali’yi hala çok merak ediyorum. Acaba
Başkomiserimin zihninde nasıl görünüyorlar…
“Biliyor musunuz Avrupa’da en çok alışveriş merkezi inşa edilen şehir burası. Peki çocuklarımızın nefes alabileceği kaç parkımız kaldı? Kaç yeni müze açıldı? Kaç yeni kültür merkezi? Bu, sadece bina yapımı değil Nevzat Bey, bir yaşam biçimi dayatması.”
Roman içinde
çok bolca Gezi Direnişinden söz ediliyor. Polis Sami’nin geçtiği her sayfada
Gezi’deki polisler gözümün önüne geldi. Fofo yengenin 6-7 Eylül olaylarından
bahsettiği bölüm de çok etkileyiciydi. Karakterler arasında en çok Çilem ve
Kader benim hafızama kazındı. Ve tabi tiner koklayan sokak çocukları Keto,
Pirana ve Memo.
Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’ni sevdim. Yine de favori Ahmet Ümit kitabım değişmedi, hala
Patasana. Yeni kitabını merakla beklediğim yazarlardan olma özelliğini ise hala
sürdürüyor.
HB
0 yorum:
Yorum Gönder