İnsanın
çevresinde hep pozitif insanlar olmalı. Diğer türlüsü hayatı gerçekten çekilmez
kılıyor. Figen hayatımda bu insanlardan biri. İş hayatının bana kazandırdığı
iyi arkadaşlarım var şanslıyım ki. Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığını
düşünürsek..evet çok şanslıyım.
Çok tatlı bir
anne aynı zamanda Figen. Oğlu Ömer de annesine çok düşkün. Arabalara bayılıyor,
her modeli söyleyebilir sorsanız muhtemelen. Yaklaşık 2 ay annesinin işi
sebebiyle kaldığı İtalya’da otomobil müzesine gitme fırsatına kavuştu. Bu
yaşında arabalar hakkında benden çok daha donanımlı kısaca :)
Figen’in anne
olduktan sonra oluşturduğu bir blogu var. Çok güzel bir anlatımı vardır, zevkle
okurum yazılarını. Soru sormaca
yanıtlarından da anlayabilirsiniz bunu. Kendisine çok teşekkür ederek hemen
cevaplarına yer veriyorum.
Hem yapmayı hem yemeyi sevdiğin bir yemek tarifini
kısaca paylaşır mısın?
Tarçınlı havuçlu cevizli kek J 3 yumurta, yarım su bardağı şeker
(eskiden 1 bardaktı, Ömer’den sonra şekeri azalttık), yarım su bardağı süt,
yarım su bardağı yoğurt, yarım su bardağı zeytinyağı, 1 su bardayı kavrulmuş
ceviz, 1 su bardağı rendelenmiş havuç, 2 su bardağı un, 1 çay kaşığı tarçın, 1
paket kabartma tozu.
Eklenme sırasına göre yazdım. Kek yapmayı hepimiz biliyoruz
zaten J
-Anne sıfatının önüne kendi karakterini düşündüğünde
hangi sıfatı yakıştırırsınız?
Mutlu anne J anne olmayı çok seviyorum, çocukları
da. Anne olduğum için tahmin edebileceğimden çok daha fazla mutluyum.
-Anne olduktan sonra çevrenden duyduğun en sinir
bozucu cümle nedir?
Anne olduktan sonra çevremdekilere çok sinir olmuyorum
desem yalan olmaz. Ama ilk aylarda “bu çocuk doymuyor” diyererek oğluma mama
vermek isteyenlere deli olurdum! Üstelik Ömer her ay 2kiloya yakın alırdı. Yine
de sütün yetmiyor derlerdi J
-Yaptığı işten memnun birini tanımıyorum. Peki sen
nasıl bir işte, hangi şartlarda çalışmayı dilerdin?
Ben yaptığım işi çalışma saatleri dışında gerçekten
çok seviyorum ama önce “eş”, sonra da “anne” olduğum için frene bastım ve iş için
yaptığım fedakarlıkları durdurdum. Kesinlikle akşam 3-4 civarı çıkabileceğim ve
sosyal sorumluluk yanı daha ağır basan bir işte çalışmak isterdim.
-Akşam eve gittiğinde seni bekleyen minikkuş/kuşlar
ile nasıl vakit geçiriyorsun?
Ömerle buluştuğumuz an kapıda dans etmeye başlıyoruz
ve hemen kucağıma atlıyor. Aylardır hiç değişmedi J Bir süre öpüşüp koklaştıktan sonra
anneannesinden evimize gidiyoruz ve 1-1,5 saat içinde yemek
hazırlama+yeme+toplama faslını bitiriyoruz. Akşamımız en çok araba sürerek ya
da yarışarak geçiyor. Her akşam yakalamaca ve saklambaç standart J Bunun dışında birlikte çok fazla
aktivite yapıyoruz. Kesip biçiyor, kendi otoparkımızı inşa ediyor, resim
yapıyor, oynuyor da oynuyoruz. 2 yaşından sonra babasıyla yerde boğuşmak da bir
geleneğe dönüştü, ben de o arada mutfak işlerimi hallediyorum.
Ayrıca kek ve kurabiyelerimizi genelde birlikte
yapıyoruz. Benimki gibi obur bir çocukla yemek hazırlamak kadar keyifli çok az
şey vardır J
Burada değinmek istediğim bir konu var: bazen “anne
günü” bazen de “baba günü” olabiliyor. Çok yoğun ve yorucu geçen bir günün
ardından oğlumla kalitesiz ve zoraki vakit geçirmektense o akşamı eşime
bırakabiliyor, daha ziyade uzaktan katılımcı ya da dinleyici oluyorum. Benzer
durum eşim çok yorgun ve ben kendimi çok enerjik hissettiğimde de geçerli
oluyor.
-Blog yazmayı sevdiğine göre kitapları da sevdiğini
düşünüyorum. Mutlaka okunmalı dediğin, en sevdiğin kitap hangisi?
Ben genellikle başkalarının özel hayatını okumaktan
keyif almıyorum, kurgu bile olsa. Bu nedenle edebi yönü çok kuvvetli olmadığı
sürece fazla roman okumuyorum. Blog okurken de romantik bir akşam yemeği, eşten
gelen bir çiçeğin anısı vb şeylerin paylaşıldığı yazıları okumam. Tecrübe ve
bilgi içeren kitapları okumayı seviyorum.
Ahmet Şerif İzgören, Doğan Cüceloğlu, Anthony Robbins
gibi kişisel gelişim kitapları favorim. Nazan Bekiroğlu da kitaplığımızda büyük
yer tutar. Ömer’den sonra daha çok bebek-çocuk bakımı&psikolojisi üzerine
kitaplar ve araştırma yazıları okumaya yöneldim.
En sevdiğim kitap “Küçük Prens”. Herkes, her anne
mutlaka okumalı.
Ülkemizin ve dünyanın geldiği noktanın nerelere
varabileceğini anlamak ve dersler almak üzere Paul Auster – Son Şeyler
Ülkesini’de tavsiye ederim.
-Takipte olduğun bloglar hangileri? İlk üçünü sıralar
mısın?
Ben de senin gibi arkadaşlarımın bloglarından,
bilhassa çocuklarının güzel yüzlerini görmekten keyif alıyorum. Bazı
paylaşımlardaki sahteliği görünce blog dünyasını sorgulamıyor da değilim hani J müdavimi olduğum bir blog yok ama
sıklıkla takipte olduğum ilk aklıma gelen bloglar: Cafe Fernando, Cafenohut,
Portakal Ağacı.
-“Hayır” diyebilen bir yapın var mı? Çevrendekilere ve
çocuğuna göre yanıt değişir mi?
“Hayır” deme konusunda çok başarısızdım. Misal: Ertesi
sabah 5te yola gideceğim bir akşam oturup arkadaşımın bebeğine kurabiye
pişirdim J Oğlum doğduktan
sonra biraz törpülendim. Oğlum ve annemle birlikte İtalya’da geçen 2 aydan
sonra ise çevreme “hayır” demek oldukça kolaylaştı.
Çocuğuma “hayır” demenin kolaylığı konusuna göre
değişiyor. Onun sağlığını etkileyen hiçbirşeye “evet” demeyeceğimi hem oğlum
hem çevremdekiler bilir. Mesela ben yanındayken asla pakette satılan hazır gıda
tüketemez, cevabım çok nettir, sormaz bile. Televizyon konusunda da çok
tutarlıdır cevabım.
Fakat sürekli vicdan muhasebesi yapan ve onunla
geçirdiği vakti az bulan bir anne olarak bazı konularda “biraz daha” teklifini
kolay kolay geri çeviremiyorum. Bu nedenle biraz daha kamyon sürerken uyku
saatinin sarktığı oluyor. Ya da suyla oynarken yıkanması 1 saati bulabiliyor.
Açıklarımı suistimal etmeye yatkın bir çocuk olsa muhakkak kendimi frenlerdim
ama Ömer asla öyle bir çocuk olmadığı için ben de biraz esniyor ve onunla
eğlenmeye öncelik veriyorum.
-Seyahat desem? Yurtdışı-yurtiçi nereler senin en
sevdiğin seyahat noktaları?
Yurtiçinde en sevdiğim seyahat noktası Kapadokya. Hem
hamilelik haberimi alıp manevi olarak, hem de aynı gün balona binip fiziki
olarak havalara uçtuğum, hayranlıktan ağzımı açık bırakan, muhteşem bir mekan.
Birden çok kez gidebilirim.
Yurtdışında en çok Prag, Viyana ve Monte Carlo’yu
sevdim. Prag’ın Unesco tarafından korunmuş olması her köşesinde kendini belli
ediyor. Monte Carlo zenginliği, temizliği ve lüksüyle başımı döndürmüştü.
Viyana ise müzeleri, sarayları, sanat galerileriyle doyamadığımız, tekrar
gitmek istediğimiz bir rota.
Merak ettiğim seyahat noktaları ise başta kuzey Avrupa
ülkeleri, Paris, Barselona ve Güneydoğu Anadolu.
-Miniğinle birlikte çekilmiş bir fotoğrafını paylaşır
mısın? Senin en sevdiğin fotoğraf olsun.
Ona kavuştuğum, ilk kez dokunduğum anın
fotoğrafı benim için hatıralarımın başköşesindedir. Paylaşabileceğim en
sevdiğim fotoğraf ise kolaj şeklinde; ofisimi, evimi, sosyal medya hesaplarımı
süsleyen aşağıdaki. Onun terchilerine göre hazırladığım ve kendi doğumgünü
şarkısını söylediği 2. Yaşgünü J
0 yorum:
Yorum Gönder