Yıllar yıllar sonra kızım büyüyüp bir yerlerden “çapulcu” kelimesini duyduğunda anlamını bilmeyecek belki ama bugün içinde olduğumuz durumu anlayanlar ne kadar zaman geçerse geçsin “çapulcu” diye bir şey duyduklarında Gezi Parkı’nı ve onunla başlayan büyük direnişi hatırlayacaklar.
O kadar güzel bir mizah anlayışı varmış ki ülkemin. Herkes bunu keşfetmiş oldu.
“Başbakan'a "Gezi'den çık" dedik; "Geziye çık" anladı..”
Ülkesi bu haldeyken nasıl oluyor da dış ülkeye, Kral ile görüşmeye gidebiliyor. Aklı mantığı alan?
“İngilizce’ye eklenen son fiil..Çapulling”
Bir Başbakan’ın görevi halkının, ama tüm halkının, güvenliğini ve huzurunu istemek, ona bu ortamı yaratmak değil midir? Olaylar bu kadar kontrolden çıkmışken ortalığı sakinleştirmek yerine halka edilmeyecek sözler söyleyip daha da “gaza” getirmek niye?
“Bundan sonra kimse 'Bu gençlik bitmiş,internet başından kalkmıyor' demesin.O gençlik internet başından memleketi ayağa kaldırdı.”
Hakkaten de öyle oldu. Sosyal medya olmasa belki de hiçbir şeyden haberimiz olmayacak. Olsa olsa penguenler hakkında önemli bilgiler edinmiş olacaktık.
Medyaya güvenimiz kalmadığı gibi hiçbir kanalı açıp televizyon izleyesemiz de yok artık. Polisler..Başımıza kötü bir şey gelse ilk arayacağımız kişi olan polis artık halkına gaz sıkarken, şiddet uygularken geliyor gözümüzün önüne. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bunu “birkaç ağaç için” diye değerlendirenler; evet her şey öyle başlamıştı ama insanların içinde yaşadığı doğayı bile kurtarma çabalarına izin verilmedi. Masumca bir eylemde dahi vatandaşına uyguladığı muamele, bardağı taşıran son damla oldu.
Refah arttı; artık herkes krediyle ev alabiliyor, daha lüks arabalara binebiliyor, herkes kredi kartıyla dilediğince alışveriş yapabiliyor, çocuğunu özel okullara gönderebiliyor, özel hastenelerde tedavi oluyor, güzel yollarda seyahat ediyor..... diyenler var. Saygı duyarım ama keşke durum böyle olsaydı. Ben de bu bahsedilen ülkede yaşıyorum ve benim gözümden hiç de böyle değil şartlar.
* Evet, yollarımız güzel ama zaten bunlar bizden toplanan paralarla yapılıyor. Vergi artışlarını, doğalgaz-elektrik zamlarını, eriyen giden maaşlarımızı düşünsenize. Elbette gözle görünür iyileştirmeler yapılmış olmalı.
* Özel okula göndermek velilerin keyfinden mi? Devlet okullarının içi bu kadar boşaltılmasaydı, eğitim bu kadar geriye gitmeseydi kim isterdi ki tonlarca para dökmeyi, sırf çocuğum özel okulda okusun diye başka gider kalemlerinden kısmayı?
* Özel hastenelerde muayene oluyoruz. Allah düşürmesin ama ne kadar güvenebiliyoruz bu hastanelere? Artık herkes en az 2 doktora görünür oldu. Gerçekten ameliyata gerek var mı? Gerçekten bu müdahaleye gerek var mı? Herkesin aklında bin soru.
* Bankalara borçlanarak alışveriş yapıyoruz, araba alıyoruz. Böyle mi artmış oluyor refah düzeyimiz?
* Yine borçlanarak aldığımız evlerimizin içinde bu kadar müdahale edilmesini nasıl kabulleniyoruz? Yatak odalarına dahi karışılmaya başlanmışken bu kadarına nasıl müsade edebiliyoruz?
Ülkem olmuş iki ayrı grup: siz-biz. Sizin gibiler-bizim gibiler. Hoşgörü kalmamış, insanlar güdülmeyi kabul eder olmuş, farklılıklara tahammül kalmamış, her iki grup da onlardan olmayanlara nefret beslemeye başlamış. Neyleyim ben böyle refahı!
Yasaklarla, kısıtlamalarla olmaz bu iş. Oldu görünür ama işte böyle patlak verir, insanlar bir yerden sonra böyle isyan eder bu ayrımcılığa. Özgürlüğünü geri ister. %50 çoğunluk olarak kabul ediliyorsa ve onların seçtiği hükümet kararlar alıyorsa, aynı hükümet geri kalan %50 nin de azınlık olmadığını bilmek zorundadır. Onların da hükümetidir çünkü aynı zamanda. Kenara itmeyle, dayatmalarla yönetilemez bu kesim. Yönetilemez. Haziran 2013 itibarı ile bunun yapılamayacağı anlaşılmış olmalıdır. Diren Türkiye, anlaşılana kadar diren!
HB
1 yorum:
Diren Türkiye, anlaşılana kadar diren!
Yorum Gönder