http-equiv='refresh'/>

5 Ağustos 2011 Cuma

Mola

Tatil günü geldi nihayet. 1 ay boyunca Bodrum Gündoğan’da olacağım kısmetse. Yüksel annemlerin yazlığında.. Ziyaret ve tatil birlikte.


İnternet olacak mı emin değilim. Olsa da kullanır mıyım asıl o konuda tedirginim. Sanırım kızımla ilgilenmekten, kitap okumaktan, fırsat buldukça yüzmekten ve dinlenmekten, özlem gidermekten fırsat bulamam.
2 günlük tatillerde bile kocaman valiz hazırlayan temkinli anne bu sefer biraz daha akıllanmış olacak ki 1 ayı 2 günle oranlayarak eşya sayısını da o kadar arttırmadı. Zaten gideceğimiz yerde çamaşır makinesi de olduğu için rahatım. Aslında buradan götürmeye kalktığım mama, süt gibi şeyler eşim tarafından engellendi. Bir sürü süper market var orada gerekçesiyle. Haklı gerekçe..

Bu akşam iş çıkışı önce İzmir’e gidiyoruz. Arkadaşımızda kalıp sabah onlarla birlikte yola çıkmayı planladık. Eda’nın bu ara normal mızmızlık hallerini ve hiç oturmama isteğini düşündükçe yolda onu nasıl zaptedeceğimden korkuyorum. Oyalama araçları çubuk kraker, meyve ve bir o kadar kemirmekten zevk aldığı mini kitaplar devreye girecek görünüşe göre.
Umarım güzel geçer tatil her anlamda. Bu kadar uzun süre işten uzaklaşmak (gerçi tam olarak uzaklaşamıyorum ama) iyi gelir umarım. Tatile çıkacak olan herkese iyi eğlenceler, iyi dinlenmeler diliyorum. Dönüşte okunacak postlar birikmiş olacak. Benim de anlatacaklarım...

Birkaç güzel fotoğraf bugünün önemine istinaden..
(fotoğrafların tümü internetten alıntıdır)










Ağustostan bu kadar. Eylülde görüşmek üzere..

HB

4 Ağustos 2011 Perşembe

Ah çocukluk

İlk 5 yılımı hiç hatırlamıyorum. Sanki benim için hayat Türkiye’ye taşınınca başlamış gibi. Annemlerin anlattığı bir hafta süren yolculuğumuzu bile hatırlamıyorum. Göç ederken minicik yaşımla başımdan geçen her şeyi de orada bırakmışım adeta.

Taşınılacak şehrin Bursa olmasının tek nedeni vardı; burada akrabalarımızın olması. İlk yıllar hepsinin de çok desteğini gördük. Hiç bilmediğimiz bir şehir, evet memleket ama sadece anlatılanlar, türk filmlerinden izlenenler ve okunanlar kadar bilinen bir memleket. Daha önce hiç görülmemiş..Dilini bile düzgün konuşamadığın bir memleket. Alışmak çok zor oldu, her şeye sıfırdan başlamak. Ben çocuk halimle yaşamadım belki çok zorluğunu. Benim fedakarlığım sürekli çalışmak zorunda olan annem ve babamı az görmek oldu. Yine de anneannemle olmaktan hiç de şikayetçi değildim. Tek torunlarının bir dediği iki edilmedi hiçbir zaman. Hiçbir zaman da şımartılmadı ama. Aradaki denge nasıl sağlandıysa sağlandı hem babamlar hem de anneannemler tarafından.

Bizimkiler alışmamış başkasının evinde uzun süre oturmaya. Kira deyice bir yüzleri değişir. Nasıl olursa olsun ama kendi evim olsun isterler. İlk seneden daha arsa arayışına girildi o yüzden. Kardeşler genelde birlikte hareket eder bu konuda. Aynı evde oturmayı tercih ederler. Babam da artık kardeşleri saydığı dayımlarla birlikte olma kararı aldıktan sonra başlandı bina inşa etmeye alınan arsa üzerine. İşçiler çoğunlukla babam, dayılar, dedem. Evimizin her köşesinde, santiminde onların emeği vardır.





İnşaat yapılırken kirada kaldığımız evden yürürdük. Ben ileride yaşayacağım mahallede oynayan çocuklarla tanışmaya başlamıştım. Kira fobisi yüzünden bizimkiler evin içindeki dünya kadar eksikle birlikte ben ilkokul 3’e geçmişken şu anda oturdukları eve taşındılar. Dayılarım bekardı o zamanlar. O yüzden onlar ve dedemler için bir kat, bizim için de onun üzerine bir kat yapılmıştı. Hemen alıştık yeni mahallemize. Bir sürü arkadaşım olmuştu. Bisiklet sürüyorduk, yakan top, voleybol oynuyorduk. Hele sokağa asfalt döküldüğünde unutmuyorum gece yarısına kadar bisiklet sürmüştük. Şimdiki teknoloji çocuklarının bilmediği oyunlar bizim için ne kadar eğlenceliydi o zamanlar. İp atlama, seksek,saklambaç.. Pek aktifti bizim sokağın çocukları. Düzenli olarak toplanır gazete hazırlardık. Gazetemizi sokak sakinlerinin evlerine dağıtır, hatta abartıp gazeteyle birlikte hediye bile verirdik. Bu tip uygulamalar çıkarıp bütçe kısıtı altında olunca çok sürmedi tabii gazete faaliyetimiz. Yine de toplanmaya devam ettik. Bu sefer yemeklere sardık. Bulduğumuz tarifleri denedik. Kılık değiştirip gözümüze kestirdiğimiz kişilere şakalar yaptık. Yaz tatillerini dolu dolu geçirdik. O zamanlar internet ne diye bilmezdim. Bilgisayarım yoktu. Müzik seti alınca babam sevinçten havalara uçmuştum. Evde yapılabilecek birkaç şey vardı: müzik dinlemek, kitap okumak, televizyon izlemek. Sıkıldığımda yaptıklarım da bunlardan ibaretti. Bir de bol bol bulmaca çözerdim. Dergiler alır, o zamanki kafa işte, beğendiğim aktörlerin fotoğraflarını keser defterime yapıştırırdım. Şimdiki çocuklar için ne kadar anlamsız. O zamanlar moda böyleydi n’apalım.

Anneciğimi işten geleceği saatte camda beklediğimi, dayımla birlikte gittiğimiz Erdek tatillerini, hep beraber toplanılıp muhabbet edilen yılbaşılarını, anneanneciğimin benim için hazırladığı mis kokulu yemekleri unutmama imkan yok. Güzeldi çocukluğum,dertsiz tasasız. Edama da böyle bol arkadaşlı, sevdiklerinin hep yanı başında olduğu bir çocukluk diliyorum. Anlatabileceği hikayeleriyle, böyle seneler sonra bile unutmayacağı bir çocukluk.. Babaannesinin reçelleriyle, büyük anneannesinin salçalarıyla geçen bir çocukluk.. Sağlıkla, huzurla, bol kahkahayla geçen...

HB

2 Ağustos 2011 Salı

Haftasonu gezmesi-3 ** Akçay

Bursa’da yaşamanın en büyük artısı her yere yakın oluşu. Şehirde yapacak pek bir şey yok ama haftasonları canım sıkılmasın diye gidilebilecek, yakın mesafede güzel yerler de çok. Biz de bu sene leyleği hava da mı gördük ne, sürekli kendimi valiz hazırlar halde buluyorum. Eda ile olduğundan biraz yorucu geçiyor ama her seferinde iyi ki gitmişiz diyoruz. Eda her birinden daha da farklılaşmış olarak dönüyor. Sosyalleşmek, yeni yerler görmek iyi geliyor. Düzeni kalmıyor; Cumartesi günü tüm gün uyumadı mesela. O kadar yorgunluktan sonra gece de sık sık uyandı. Tüm bunlara rağmen iyi ki gitmişiz diyoruz. Ufakken gezmeye alışmasını istiyoruz çünkü. Haftaiçi rutininden kurtulmak, farklı yerler görmek, uzun süredir görüşmediğimiz sevdiklerimizle görüşmek diğer bir sebep de.

Temmuzun son günlerini de sıcak,nemli,en fazla serin avm’lere gidilebilen bir şehirde geçirmek yerine epeydir gitmeyi istediğimiz; araya doğum ve soğuk kış günleri girdiği için fırsat bulamadığımız bir yere, İffet teyzelerin yazlığına gitmeye karar verdik. İffet teyze,yani Buket ablamın annesi Edremit’te yaşıyor, yazları da Akçay- Güre’deki yazlığında..Eşi Necdet amcanın kardeşleri de aynı sitede oturuyor. 25 sene önce bu siteyi yaptırdıklarında civarda hiç ev yokmuş. Her tarafı zeytinliklerle kaplıymış ve denizle aralarındaki birkaç metrelik mesafe-şimdi bir iki sıra evlerin olduğu-ağaçlarla doluymuş. Şu anda ise etrafında bir sürü site var. Zeytinliklerden eser kalmamış, yerinde çoğunlukla emeklilere ait olan yazlık evler duruyor. Bodrum - Çeşme gibi hareketli değil elbette burası. Her taraftan turist de çıkmıyor. Daha çok sakinlik, huzur arayanlar için.
Akçay’ın denizi soğuk olmasıyla meşhurdurya, gittiğimizde şansa sıcacıktı. Eda’ya yaradı bu durum da..Gelen tuzlu suları yalamaktan dil dışarıda, simitiyle denizde oynadı durdu. Ev yakın olduğu için sahilde kurumayı beklemeden eve gidip duşunu da aldırdık. Uyumamak için inat ettiğinden gözleri kızarsa da keyfi iyiydi. Bizimki de öyle..İffet teyzenin donattığı masada yerini bulan kabak çiçeği dolması, börülce, patlıcan salatası ve diğer tabaklar benim gibi meze delisi birini mest etti.



Buket ablamların da orada olmasından dolayı kalabalıktık. Kağan,eşimin yeğeni, artık kocaman delikanlı oldu. 3 yaşı bitiyor eylülde. Annesinin çocukluğunu geçirdiği bahçede şimdi o koşturuyor seneler sonra..
Akşam yemeğinde Akçay merkeze gittik. Kumların üzerine konmuş masalardan birinde yedik yemeğimizi. Yine mezeler şahaneydi, ardından gelen şişte dil balığı,sardalya ve levrek de..Finali yapan fırında helva ile artık midemde hiç yer kalmadığından emin olsam, hatta hepsinin anında kiloya dönüştüğünü görsem de yemeden duramadım masaya teşrif edenleri. Ara sıra yapılan kaçamaklardan olsun bu da.








Pazar, kahvaltıdan sonra yine biraz denizin tuzlu suyuyla cildimizi tazeleyip öğleden sonra İffet teyzenin doğduğu ve evlenene kadar yaşadığı Altınoluk köyüne gittik. Köy sahilden biraz uzak, tepede kalıyor ve manzarası çok güzel. O nedenle de arazisi çok değerlenmiş zaten zamanla. Manzara, Kaz Dağları’nın mis gibi temiz havası, eşin,çocuğun,sevdiğin insanlar..Nasıl yemez içmezsin ki? Çeşit çeşit gözlemeler arasında üstelik.. Karadut  suyunu da ilk kez duydum ve denedim, tadı harikaydı.



Akçay Bursa’dan sadece 3,5 saat uzaklıkta. Dibimizdeki Marmara denizine giremiyoruz diye üzülüyorum ama Ege’nin illa aşağılarına inmeye gerek yok. Akçay,Altınoluk,Asos,Ören,Ayvalık hepsi de çok güzel yerler. Oksijen bakımından da çok zengin. Bundan sonraki ilk fırsatta Asos ve Cunda’da gözümüz. Öyle uzun tatil için şart değil. İki gün yeter bize. Tatil günlükleri devam etsin..Haftaya inşallah Gündoğan ve 1 ay Bursa’ya elveda..

HB

Popüler Yayınlar

Recent News